Şarkı sözleri nasıl da etkiliyor insanı değil mi? Her hecesi bir nota olup nasıl da ruhumuzun derinlerine iniyor!.. Her kelimesiyle duygularımız nasıl da nehir olup coşuyor… Sertab Erener’in söylediği Lal’da olduğu gibi: Bir bulut olsam, Yüklenip yağsam, Dökülsem damla damla toprağıma...
Ben de bindim bulutlara, hadi dedim memlekette sonbahar.. Yapraklar dökülmeden git dokun ağaçlara. Hem “Eylülde gel” demiyor muydu gençlik şarkımız?
Sonra yağmurla düştüm Gazcılar Caddesi’ne.. Karanlıkta çocukluk evimi aradı gözlerim. Sokakları gezdim… Sabah simit kokusu geldi burnuma Abdal Camii civarindan… Derken bir kız çocuğunun şarkısı çalındı kulağıma. 1. Abdal Sokak’tan, Ne Güzel Ev’den geliyordu bu ses… Komşumuzun “su gibi” diye tarif edilen güzel kızı Güzin’den…
Sevgili Güzin Abraş ve kardeşi Elif, annelerinin Çanakkale gazisi dedesinden kalan ve yıllar içinde metruk hale gelen, ama her şeye rağmen gizemli yangınlara direnen evi yeniden hayata döndürdü.
1800’lü yıllarda yapılan bir ev bu. Ne savaşlar ne değişimler gördü, tarihe tanıklık etti. Kimler geldi geçti içinden deyim yerindeyse. Saltanata da ev sahipliği yaptı, evsizleri de barındırdı. En son, Güzin Abraş’ın gecenin bir vakti çıkan yangını nasıl itfaiye ile söndürmeye çalıştığını hatırlıyorum. Tam da 7 yıllık bir araştırma ve bürokratik işlemler sürecinden sonra, restorasyon projesi somut hale gelirken...
Evin kalıntıları arasından her bir ağaç parçası, taşlar, metal malzemeler adeta cımbızla ayıklandı. Ev yaklaşık 150 yıl sonra ilk haline getirildi. Sözle anlatmak zor. Bu bağlantıdaki kısa videoyu izlemenizi öneriyorum: https://www.instagram.com/reel/C3cbhsBshQQ/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==
Ne Güz-El Ev hayatta olan üç kadın kahramanın isimlerinden oluşuyor. Anne Nermin Hanım’ın “Ne”si, Güzin’in “Güz”ü ve Elif’in “El”i var içinde.
Şimdi toplantılara, cemiyet etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Sunumlarınız o kadar değerli ki, monitör altın varaklı bir çerçeveye yerleştirilmiş. Biz de boş bulabildiğimiz bir gününde komşu aile olarak ziyaret ettik. Simitli, cevizli lokmalı kahvaltımızı ettik. Ne de çok sohbet ettik... Bu arada evdeki görevlilerden Remziye Hanım’ın dinmeyen çay pınarını anmadan geçmek olmaz.
Bir tek zaman var aslında. Her şeyi içinde bulunduğumuz anda, içimizde yaşıyoruz. Anılar, şimdi olanlar, hatta gelecekte, alnımızda yazılı olanlar. Ama geçmişi böylesine bugüne taşıyabilmek, ona dokunabilmek apayrı güzel. Bazen de şaşırtıcı. Dua gibi duran Arapça harfli bir yazının Fuzuli şiiri çıkması gibi. Fuzuli'yi Güzin Abraş'ın sesinden dinlemek ise ayrı bir güzeldi.
Biz de kendi duygularımızı yazdık ziyaretçi defterine. "Osmanlı'dan bu zamana uzanan tarih kokan izlerde..." Kelimeler yetmese de.
Bu arada, Ne Güz-El Ev’de her şey güzel, ama bir konuda taviz yok. Sevgili Güzin tavlada gözünüzün yaşına bakmıyor. Eh, o da yeni buluşmalar için motivasyon olsun.
Sevgiyle kalın.