Adalet hizmeti veren mahkemelerden, icra müdürlüklerinden kaynaklanan bazen o kadar büyük adaletsizlikler akıyor ki bırakın sadece vatandaşı, sistemi bilen ve çözüm peşinde emek veren biz hukukçular için bile gidişata çok kez isyan etmemek mümkün değil.
Kaldı ki bu adaletsizliklerden maddi manevi hatta siyaseten nemalanan bazı bankalar, adalet hizmetleriyle alakasız organları da fark edince adalet anlamında neden alt liglerdeyiz çok daha iyi anlıyoruz.
Başta, kanunlarımızın Türk Lirasına yaklaşımı doğal olarak Dolar & Euro olarak algılıyor sistem TL‘yi. Yani değerini koruyan itibarlı bir varlık olarak, e işin doğasında elbette böyle olmalı.
Türk Lirası sürekli değer kaybına uğrayıp döviz, mal ve hizmet fiyatları da enflasyonla sürekli yukarı çıkınca, bundan yararlananlar da olunca, adalet yönetenlerin pek de umurunda olmayınca, sistem hak hukuk adalet kavramlarını vatandaş aleyhine çeviriyor.
Vatandaşların, şirketlerin, kurumların mahkemelere yatırdıkları harçlar, teminatlar, tahsilatlar yıllık bazda ve toplamda ele alınınca devasa boyutlarda. Bu paralar ilgilisine aylar yıllar bazen de on yıllar sonra yine TL olarak iade edildiğinde büyük oranda hak kayıpları yaşanıyor.
Örnek bir olayda, 2020 yılı başında borcunun yokluğu için Ticaret Mahkemesinde menfi tesbit davası açıp söz gelimi yüz bin TL nakit teminat yatıran davacı, kabul edilen davada karar kesinleştikten sonra 2024 yılı başında yatırdığı teminatı mahkemesinden yüz bin TL olarak geri alıyor.
Vatandaş hesapta davayı kazanmış gözükse de bu incelikten ötürü esasen bildiğiniz “kaybeden” oluyor.
Devlet idareleri, belediyeler geciken kamulaştırma paraları gibi borçlarına %9 yıllık yasal faiz yürüdüğünden davaları uzatmaya matuf bırakıp paranın ilgilisine ödenme aşamasında musmutlu oluyorlar. Vatandaş el konulan arazisinin değerinin onda birini alabiliyorsa mutlu oluyor.
Davanın başında yatırılan peşin harçlar, davanın sonunda kazanana geri ödendiğinde çok kez bu paraların geri alınması için gerekli efor sarf edilmiyor, zira “değersizleşmiş” oluyor.
Ülkemize has bu hukuk garabesinde faizi aşan munzam zarar tazmini davasını Anayasa Mahkemesi tanıyor ama mahkemeler tanımıyor.
Bu durumdan en mutlu olan Adalet Bakanlığı’nın çalıştığı bir kamu bankası. Trilyonlarca Türk Lirası bu kamu bankası tarafından sıfır faizle yıllarca kullanılıyor. Tabii ki genel idare için de bulunmaz bir para kullanma alanı. İlaveten, nema faizi 2024 ikinci ve üçüncü çeyrekte piyasada yüzde 48‘ler civarında ise de ne hikmetse bu kamu bankası bu oranı yüzde 10’lara düşürmekte usta.
bizde iyice yerleşen kanunsuzluk kuralsızlık hak yemek esas, adalet, vicdan mülke hakka saygı istisna.Anayasa Mahkemesi’nin 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 36. Maddesinin Birinci Fıkrasının İptaline dair kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. HD. 2018/1749 E. 2018/2240 K. İçtihadı gibi kararlar çerçevesinde esasen vatandaşın, kurumların mahkemelere, icra dairelerine yatırılan paraların her bir kuruşunun devlet tarafından en yüksek faizde tutulup nemalandırılmasına hükmediliyorsa da bu karar ve kuralların sahada uygulanmadığını bütün meslektaşlarımız bilir.
Anayasa Mahkemesi’nin ve kanunlarımızla kabul edilmiş uluslararası yargı yerlerinin verdikleri hak ve hukuk ihlal kararları umarız ki mahkemelerce ve yönetilenlerce siyasetten ayrık şekilde etkin biçimde değerlendirilir diyerek bu umut ve dileklerle son noktayı da koymuş olalım. Saygılarımla...