Sayın Şimşek “Rasyonel zemine döneceğiz!” dedi ve 3 temel ayağa vurgu yaptı. Mali disiplin, enflasyonun tek haneye düşürülmesi, yapısal reformlar.
Dönüş hamlesinin ilk ayağı vergiler ve zamlar olarak geçen hafta uygulamaya girdi. Hem de öyle böyle değil. Aşırı rasyonel. Zil takıp oynatır denilse abartı sayılmaz. Zamlanmayan tek ürün market poşeti. Benzin ve mazot ise şahlandı, uçuyor deyip uzatmasak iyi olacak. Umalım ki zamlar bir işe yarasın. Ancak bilinmeli ki bu zamların sonu rekor enflasyon. Elbette kolay olmayacak, yara derin. Ancak çekilecek sıkıntıların sonunda kalıcı ve istikrarlı bir ekonomi isteniyorsa, önce adalet, hukuk, demokrasi, güven ortamı ve eğitim konularında yapılacak çok iş var. Bu konularda samimi ve ciddi adımlar atılamazsa bütün bu zamların para toplamaktan öteye gitmeyeceği ve günü atlatmak dışında bir işe de yaramayacağı aşikâr.
Ekonomide, bu derece olmasa da ilk kez kötü duruma düşülmüyor. Millet şerbetlidir dense yeridir. Ancak bu kez tansiyon fazla yüksek. Hükümet ise, sanki sadece para bulma peşinde. Çözümün adı zam. Ne teşhis ne planlama ne fizibilite ne de takvim yok masada. Zam ile kestirme yoldan gelir sağlanacak, Harcamalarda yine denetim olmayacak. Kamuda tasarruf tedbirleri konusunda zam ve vergilerde olduğu kadar radikal bir tavır hissedilmiyor. Mesela 125 bin makam aracı 10 bine düşecek denememiş. Mali disiplin lafın gelişi. Enf-lasyonun tek haneye düşmesi yılların rüyası. Yapısal reform ise rüyadaki yılların hülyası. Samimiyet eksik. Yine günü atlatma politikası hâkim. Yazık ki bu bakış sorunları arttırarak ötelemek sonucunu getirecektir.
Seçimden sonra, kimin seçildiğinden bağımsız olarak sert bir acı reçete beklemeyenler olsa olsa memleket gerçeklerinin farkında olmayanlardır. Darmadağın olmuş ve rezervleri eksiye düşmüş bir ekonomi var. Sabahtan akşama verilen kararlarla, plansız ve denetimsiz bol keseden harcamalar, normalin birkaç katı bedelli yatırımlar, olmayan parayla dünyanın dört bir yanında denetim dışı harcamalar yapan bir bütçenin durumunu kime sorsanız cevap olumsuzdur.
Son 5 yıldır, bütçe ve dış ticaret açıkları rekorlar kırıyor, Hazine ve Merkez Bankası’nın yedek akçeleri bile harcandı. Ülkenin borçları hesapsızca büyüdü ve hepsi TÜİK raporlarında yazıyor. Yine de seçimlerde devlet kasasından su gibi para harcandı, vaatler dağıtıldı.
Çok güçlü ekonomiler krizde faiz artırırken TCMB ısrarla düşürdü. Arkasından döviz fırlayıp yerli para pula döndü. Enflasyon tavan yaptı. Çözüm diye arka kapıdan döviz satıldı, Kur Korumalı Mevduat gibi tecrübesi sabit yöntemler de ısrarcı olundu. Bu ise cari açıkları büyütüp, rezervleri eritmek dışında bir işe yaramadı.
Türkiye’nin 2023 Ocak itibarıyla vadesine 1 yıldan az kalmış kısa süreli borç miktarı 196 milyar dolar idi. Son 12 ayın cari işlemler açığı da 51,7 milyar dolar. Dış ticaret açığı yılın ilk 5 ayında 56 milyar doları aştı. Daha on gün önce, torba yasa içinde ikinci bir ek bütçe meclisten geçti. Merkezi yönetim bütçesi Haziran’da, 219,6 milyar TL ile rekor düzeyde açık verdi. Veriler, 2023 sonunda 60 milyar dolar üzeri bir yıllık cari açığa işaret ediyor. Böylece kısa süreli dış borçlarla olası cari açık toplanırsa, yıl sonuna kadar toplam 256 milyar dolar finansman ihtiyacı olacak. Cari açığın beklentileri aşma riski de artıyor. Borçları millet olarak siz yapmadınız, seçtiğiniz, size doğru hizmetler yapsın diye maaş ödediğiniz siyasiler yaptı. Ama, borcu siz ödeyeceksiniz. Kasa ise tamtakır.
Ekonomik sorunlar, halk arasında devleşen gelir ve yaşam standardı farklılığı, ülkede giderek kronikleştirilen cehaletin ve bundan beslenen siyaset sisteminin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Ekonomik bağımsızlığını kaybeden ülkeler, siyasi bağımsızlıklarını da kaybederler. Tarih bunu defalarca kanıtlamıştır. Keşke tedbirler oy hesabına göre değil, güçlü devlet mutlu millet hesabına göre yapılsa. Önümüzde mahalli seçimler var ve sonrasında yeni zamlar kuvvetle muhtemel görünmekte. Keşke olmasa.