“Tüketiciler için en büyük tehlike, ister özel ister devlet kontrolünde olsun; tekelciliktir. Buna karşı en etkin korunma yöntemi ise, serbest rekabettir” demiş Nobel ödüllü ünlü iktisat bilimci Milton Friedman. Serbest piyasa kapitalizmi ile rekabet hukuku, öyle gibi durmasa da aslında iyi anlaşır. Genel okuyucu için bir not: Bir ticari işletmenin diğer ticari işletmeye karşı “haksız rekabet” fiilinden bahsetmiyoruz burada. “Haksız rekabet” kuralları, önce ticari işletmelerin menfaatlerini korur; örneğin rakibin ürünlerini kötülemek, veya rakibin tanınmışlığından faydalanarak kazanç elde etmek gibi eylemlerdir. “Rekabet hukuku” ise, tüketicilerin ve ekonominin genel menfaatini koruma amaçlı olarak rekabetçi pazarın temini için vardır; örneğin kartel oluşturma, pazar hakimiyetini kötüye kullanma, son satıcıların fiyatlarını dikte etme, boykot ettirme, piyasaya girişleri engelleme gibi faaliyetler rekabeti bozucu olarak nitelendirilir. İkisinin kanunları, yaptırımları, denetleyici kurumları ve mağdurları, farklıdır.
Rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı eylemlere aykırı hareket eden ticari işletmeler, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun uyarınca sorumlu olabilirler. Özellikle son beş senenin fiyat istikrarsızlığı, mal ve hizmet fiyatlandırmalarında düzensizliğe yol açtı. Bu da, rekabet hukukuna aykırı fiillerde artış yaşattı. Şirketler rekabet hukukuna aykırı hareket ettiklerinin çoğu zaman farkında olmazlar. Çünkü bu fiiller insanlara “normalmiş gibi” gelir. Örneğin “alıcının kendi satış fiyatını belirleme serbestisinin engellenmesi” yasağının ihlalinin, son zamanlarda ciddi yaptırımlara tabi tutulduğunu görüyoruz.
Bu tür ve muafiyet dahilinde olmayan daha pek çok “dikey sınırlama” örneği, kurulca yakından izleniyor. Geçtiğimiz hafta yayınlanan yeni kararlarda, pek çok şirketin milyonlarca ceza aldığını görüyoruz. Zira cezalar, şirketin senelik cirosunun %10’una kadar çıkabiliyor. Örneğin bir olayda, bakım ürünü üreticisi, ürünün bazı mecralardaki fiyatının düşük kaldığını görüyor ve dağıtıcı şirkete “fiyat geçişi” talebini sunuyor. Başka bir olayda, kozmetik ürün üreticisi şirketin yetkilisi, fiyat geçişleri yapmayan satıcıları tespit edip fiyatlarını artırmalarını talep ediyor, yoksa ürünleri çekeceğini söylüyor. Bulgular ise, whatsapp grupları ve eposta yazışmalarından geliyor; kurum, kanunen “yerinde inceleme” denen yöntem ile, önceden haber vermeksizin şirkete baskına geliyor, ve teknolojik gelişmeleri kullanarak dijital kayıtlarda inceleme yapıyor. Yerinde incelemeyi engelleyen şirket, ihlal yapmış gibi ceza alıyor. Güncel kararların çoğunda Kurul ile şirketlerin uzlaşmaya gittiğini de belirtelim. O da ayrı bir konu.
Uygulanan yaptırımlar yalnızca ülkenin lokomotifi olan şirketlere değil, KOBİ’lere de varıyor. Örneğin geçtiğimiz ay Kurul, antep fıstığı sektöründe faaliyet gösteren ticari işletmeler, ve Aydın’da faaliyet gösteren beton işletmeleri için ayrı soruşturma açtığını duyurdu. Bu soruşturmalarda, multi-milyon dolarlık anonim şirketler de var, şahıs işletmesi ve KOBİ’ler de.
Sonuç olarak rekabet hukuku, bir dağıtım ağına dahil olan pek çok şirketin dikkat etmesi gereken bir konu. Rekabeti bozucu eylemler doğal fiyat mekanizmasını bozar, serbest piyasanın etkin ve adil bir şekilde işlemesini engeller, verimsizliklere yol açar, ve tüketici refahına zarar verir. Bu uygulamaların engellenmesi de, serbest piyasa dinamiklerine daha uyumlu bir ekonomi sağlar. Aksi takdirde serbest piyasadan ziyade, şirket sosyalizmine (corporate socialism) kayan bir düzen görüyoruz.