Geçtiğimiz ay Berlin’de deneysel bir oy verme kabinine girdim ve oy verdim. Ancak oyunuzu mühür vurarak değil, yüz ifadeniz ile veriyorsunuz. Smile to Vote isimli girişim, yapay zeka yardımıyla, yüz ifadenizin detaylı analizini yapıp, kendi referans verileri ile karşılaştırıyor. Sonucunda, sadece gülümsemenizle, muhtemelen hangi partiye oy vereceğinizi tahmin ediyor. Sonucun doğru çıktığını da söyleyebilirim. Girişim, bu hizmeti siyasi partilere veya araştırma şirketlerine pazarlıyor. Böylelikle siyasi parti, seçim modelini bunun üzerine kurgulayabiliyor.
Yapay zeka marifetiyle oluşturulan görseller her yerde. Bu görseller ile, bir fotoğrafa benzer bir görsel oluşturulmuyor; fotoğraf parçalara bölünüyor ve sizin komutunuza göre sıfırdan görsel oluşturuluyor. Örneğin beğenmediğiniz bir siyasetçiyi, kendi seçmeninin onaylamayacağı bir fiili işlerken betimleyip komut verirseniz, bu görseli olabilecek en “duygulara hitap eden” şekle büründürürseniz ve bunu sosyal medyada bot hesaplar ile yayarsanız, bir ülkenin kaderini değiştirecek etkiler gerçekleştirmeniz mümkün.
Yine, yapay zekanın “içerik oluşturma” başlıklı devasa gücünü, seçimlerde kullanabilirsiniz. Seçmen profillerini, seçmenlerin sosyal medya kayıtlarını yapay zekaya eğiterek oluşturabilir, hangi seçmenin tam olarak “hangi cümleyi duymak istediklerini” bu yol ile öğrenebilir, ve bunu milyonlarca özel yapım seçim sloganı ile, yine sosyal medya aracılığıyla bireysel olarak hedefleyip, milyonlarca farklı ve ancak özel olarak o kişiye özgülenip hedeflenmiş bir seçim kampanyası yürütebilirsiniz.
Gördüğünüz gibi, seçimler ve en önemlisi “seçmenler”, ileride yapay zekanın kullanılacağı bir seçime hazır değil.
Son haftada ChatGPT’nin yaratıcısı olan şirket OpenAI’ın CEO’su, İngiltere, Almanya, Fransa, Polonya gibi ülkelerin devlet başkanlarıyla birebir toplantı yaptı; önceki hafta da ABD kongresinde konuşarak soruları yanıtladı. Bu görüşmelerin ana başlıkları, yapay zekanın hayata olabilecek negatif etkilerini baştan bir düzenleme ile sınırlayabilmek. Bunu yaparken ince eleyip sık dokumak, inovasyonu ve teşvikleri kırmamak, yalnızca devasa şirketlerin uyum sağlayabileceği gibi düzenleyip tekelliğe yol açmamak gerekiyor. Ancak sosyal ve ekonomik düzey olarak gelişmiş devletler, şimdiden bu konuya pozitif bir bakış açısıyla eğilmiş görünüyor.
Güzel ülkemize, Anayasamız uyarınca halka hizmet etmek için yetki ve sorumlulukları sınırlarla belirtilen idarecilerin, birkaç senede bir “hizmetimi beğeniyor musun, senin yaşamını daha güzel hale getirebildim mi?” sorularına cevabının arandığı, fanatiklik değil akıl ve mantığın işlediği bir seçim günü diliyorum.