Bilmeyen yoktur. Güzelliğini, özeliklerini anlatmak zaman kaybı. Bursa’ya bahşedilmiş bir dünya harikası. Yılın her ayında farklı mucizeler sunan bir yaşam alanı.
Şehir merkezinin güneyinde yer alan Uludağ, 11 bin 338 hektarlık bir alanda 20 Eylül 1961 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiş. Daha sonra Milli Park alanı 1996 yılında 12 bin 762 hektara çıkarılmış.
Ülkemizde ilan edilen beşinci milli park olan Uludağ Milli Parkı, barındırdığı değerleri ile florası ve su havzaları ile ülkemizin nadide ekosistemlerinden biri olarak, emektar doğa korumacılarımızın göz nurudur.
Uludağ 1320 çeşit bitki türünün doğal olarak bulunduğu bir alan. Bunlardan 171 tanesi sadece Türkiye’de yetişen, 33 tanesi ise sadece Uludağ’da yetişen bitkiler. Ayrıca AB tarafından kabul edilmiş habitat sınıflamasına göre 17 farklı habitat sınıfında 83 adedi bölgesel 309 farklı bitki türüne de ev sahipliği yapıyor. Bu zengin bitki hazinesi ile Uludağ, dünya esans ve parfüm üretimi için son derece önemli bir kaynak alan.
Önemli özelliklerinden birisi de su havzası olmamasına rağmen, doğal içme suyu ve maden suyu kaynakları barındırması. Karların erimesi ile Bursa’nın içme ve kullanma suyu ihtiyacını da besleyen bir alan. Uzmanı değilim ancak Uludağ’ın yaşamsal kaynaklarının insanlık için son derece önemli olduğunu bilecek kadar eğitimim var.
Böyle bir doğal hazine, değerini bilen bir ülkenin elinde olsa idi şu an uluslararası bir mücevher olmuştu eminim. Az bilinen çok kıymetli özellikleri yanında çok bilinen özellikleri de var. Otellerin yanlış yer seçimi nedeniyle kayak alanları kısıtlanmış olsa da Türkiye’nin ilk kayak ve eğlence merkezi. Ancak turizmde hak ettiği mertebeye bir türlü ulaşamadı. Bu bakış açısı ile de çok zor.
50 yıldır ulaşım meselesi konuşulur. Bir çalışma başlasa da yıllardır sürüyor. Otopark sorunları hala çözülebilmiş değil. Ne yazık ki kaçak yapıdan da nasiplendi, kimsenin sesi de çıkmadı.
UNESCO, Kapadokya’yı 1985’te Dünya Miras listesine almıştı. 1986’da Bakanlar Kurulu kararı ile de Milli Park ilan edilmişti. Şimdi ise, Uludağ'ın korunması, geliştirilmesi, tanıtılması ve farklı kurumlara ait planlama yetkilerinin Uludağ Alan Başkanlığı’nda toplanmasını öngören Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Artık Uludağ Milli Park değil.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Alan Başkanlığı’nın kurulma gerekçesi, söylemde alanların daha iyi korunması, turizmin geliştirilmesi ve imar planlarının tek elden yapılması gibi amaçlar taşıyor. Peki bu kadar masum ve yapıcı gerekçeleri varken, çevre korumacılar bu kararlara neden bu kadar tepkili dersiniz?
Belki de pek çok tecrübede, imar ile park kavramlarını bir araya getiremiyor ve pek çok endişe taşıyorlar olabilir. Ne yazık ki ülkemiz imar değişiklikleri ya da uygulamaları ile betonlaşmayı, suistimalleri vb. tecrübeleri defalarca yaşamış, bu nedenle de tedirgin. Bunlara maden gibi başlıkların eklenme riski de ortada. Kaz dağlarında ve benzerlerinde yaşananlar çok taze. Biz milli parkların dokunulmaz olduklarını bilirdik. Demek yanlış biliyormuşuz.
Milli parklarımıza gözümüz gibi bakılıp, korunması ve gelecek nesillere aktarılması en sağlıklı ve üretken olan değil mi acaba? Kaldı ki, parkların korunması ve turizme en yüksek katkıyı sağlaması içinden imarı, betonlaşmayı uzak tutmak ile mümkün. Dünyada milli parklar yaz turizmi ile kış turizminden daha fazla ilgi görürken, Uludağ yaz aylarında neredeyse kapalı. Bakalım neler olacak göreceğiz.