Türkiye uzun zamandır gerçeklerden kopmuş vaziyette. Aşırılığın oluştuğunu ve bir uca ulaşılacağını yazıyorduk, bir alt üst oluşu ifade etmiştik.
Toplum olarak yaşadığımız süreçte her şey anlamını yitirdi. Kurallara saygı, eğitim, prensip, bilgi, tecrübe, emek, etik, hukuk v.b.
Tüm bu yoksunluk bir yana vatandaşın bireysel kurtuluş tercihinin güçlendiğine şahit oluyoruz. Günümüzün moda tarifiyle “benim için ne var?” anlayışının karakterlerimize yapıştığı söylenebilir.
Toplumlar beli bir eşiği geçtikten sonra alışkanlıklarının devamı için gerçekleri görmezden gelirler. Bu da sorunların büyümesini beraberinde getirir.
Birey her şeyi yapabileceğine inanır, yerkürenin tek hakimi olarak görmeye başlar. İşte bu noktada aşırılık her noktaya sirayet etmiştir.
Aşırılık gerçeklerden uzaklaşmayı, anormalin normal olarak algılanması sonucunu doğurur.
Artık hiçbir şey mantık çerçevesinde açıklanamaz olur. İnsanların davranışını, kurumların kararlarını hayretle karşılamaya başlarız.
Bir an gelir toplum bu sürecin sürdürülemez olduğunu fark eder ve hızla yeni dengenin bulunmasını sağlayacak bir toplumsal deprem yaşanır.
Bu toplumsal deprem nerede hata yapıldığı, neden gerçeklerden kopulduğu sorularını sordurur?
Yeni anlayış beraberinde unutulmuş değerlerin – kurallara saygı, eğitim, prensip, bilgi, tecrübe, emek, etik, hukuk v.b. – hatırlanmasını sağlar. Herkesin geleceğe ümitle baktığı, her derde deva olabilecek, toplumun refah ve saadete kavuşacağı, demokrat hür nesillerin yetişeceği, iyiliğin hüküm süreceği çağdaş bir ortam böyle sağlanacaktır.
Görünen, hala toplum olarak aşırılığa ulaşma fazında olduğumuzdur. Alt üst oluşun “en” noktasına biraz daha yol alacağız.