Alman filozof Friedrich Nietzsche, “Gerçek diye bir şey yoktur, yalnızca yorumlama vardır” demiş. Yaşamın pek çok noktasına uygulanabilen bu deyiş, hukuk ve iş dünyasında bize anlamlı dersler verebilir. Gerçek diye tasvir ettiğiniz unsur, aslında bir yorumlama olabilir. İnsan doğasının olağan bir çıkarımıdır “güvenmek”. Hukuki uyuşmazlıklar da çoğu zaman, başta birbirine güvenen taraflar arasında çıkar. Bugünkü yazımızda, bir şirkete veya potansiyeli olan bir insanın ticari teşebbüsüne güvenirken, “güvenin ötesinde” ne önlemler alabildiğimizi konuşacağız.
Önce yatırım yapılacak şirketi incelemek. Sadece hukuki bir inceleme değil. Hukuk, muhasebe, müşteri ve pazar açısından, ve hatta sektöre göre değişiklik gösteren farklı açılardan (örneğin yazılım şirketiyse, o teknik açıdan) detaylı bir incelemeden bahsediyoruz. Hukuki açıdan, yatırım yapılacak şirketin beklenmedik bir borcu, yükümlülüğü, veya sonuca direk etki eden tescil edilmemiş (ya da hükümsüzlük ihtimali olan) bir fikri mülkiyet hakkı olabilir. Örneğin, yatırım yapılan, ortak olunan, satın alınan şirketin elindeki idari izin, işin %90’ı olabilir ve o idari izin, şirketi aldıktan sonra doluyor ve hukuken artık yenilenemiyor olabilir. Şirket, ürettiği makineleri aslında İtalya’da bir makine şirketinin patentlerini hukuka aykırı şekilde elde ederek üretiyor olabilir, ve şirkete girdiğinizden iki yıl sonra, İtalyan makine şirketi bir fuarda bunu tespit edip, üretiminizi durdurup, müşteri portföyünüzü “sıfıra” indirebilir. Teknik açıdan somut bir örnek daha; dünyanın en büyük bankalarından JPMorgan Chase geçen sene, üç yıl önce $175 milyona satın aldığı bir finansal teknoloji şirketinin “aslında 4 milyon değil, 300 binden daha az kullanıcısı olduğunu; ve milyonlarca kullanıcının aslında sahte olduğunu” anlıyor. Şirketi satın alırken, yazılım konusunda özen yükümlülüğünü yerine getirmemenin verdiği bir hata.
Hukuk, muhasebe, müşteri, pazar ve teknik özen yükümlülüklerinin hepsini eksiksiz yerine getirince biraz rahatlıyorsunuz. Bundan sonraki adım, hukuki metinlere geliyor. Taahhüt edilenlerin gerçek çıkmaması, sonradan ortaya çıkması, insan davranışları gibi pek çok nedenden ötürü; yatırım yapılan şirketin ortakları ve hissesini size devredenlerle bir takım sözleşmeler oluşturmanız, burada “en iyi uygulamalardan” faydalanmanız gerekli. Gerek bizim ticaret kanunumuz gerekse yabancı hukuk düzenlerindeki kanunlar, pek çok zaman bu metinlerin yanında, şirketin tescilli “esas sözleşmesinin” de değiştirilmesini gerekli kılıyor. Zira ortaklarla imzalanan örneğin “pay sahipleri sözleşmesi” bağlayıcılığı değişken bir metin. Şirketin tüzel kişiliğine karşı ifade edebilmesi için, şirketin sicildeki esas sözleşmesine de kritik dokunuşlar gerekiyor. Örneğin; şirketin genel kurulunda bazı konularda karar alınabilmesi için, yeni oluşturulan ve sizin için getirilen grup pay sahiplerinin olumlu oyunun aranması şart koşulabilir. Yatırımcı olarak onayınızın gerekmesini isteyebileceğiniz ve esas sözleşme değişikliği gereken bazı maddelere örnek verebiliriz: Sermaye artırım/azaltım kararlarının alınması, bir tutarı aşan borçlandırıcı işlem veya sözleşmeye taraf olunması, gayrimenkul el değişimi, üçüncü taraflar lehine kefalet/teminat verilmesi, şirket malvarlığının önemli bölümü üzerinde devir veya ayni hak tayini, imtiyazlı pay oluşturulması, paylar üzerinde takyidat tesis edilmesi, ve benzeri.
Sonuç olarak, güvenilmeyen insanla elbette iş yapılmaması gerekir. Ancak ikinci aşamada, yani “güveni sağladığınız” aşamada, “güvenin ötesini” düşünmeniz en iyisidir. Milyonlarınız da olsa, belli bir emek sarf ederek, geri getirilemez servetiniz olan “zamanınızı” kullanarak işler yapıyorsunuz. Getirdiğiniz yatırım da belki bu geri getirilemez servetinizin bir karşılığı.