İstanbul’da 37 yılı aşan süredir kemik minyatürü sanatını icra eden Ayhan Kabaoğlu, 20’li yaşlarından beri bu sanatı yaşatıyor. Deve kemiklerinin üzerine İstanbul’un turistik mekanlarını, Osmanlı sultanlarının tarih sayfalarında yer almış anlarını ve Mevlevilik gibi kültürel değerleri çiziyor. Halkın ’alaylı’ diye tabir ettiği ve 6 çocuklu bir ailede yetişen, bu meslekte adeta tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelmeyi başaran Kabaoğlu, hiçbir ustadan eğitim almadığını, kendisinin çizime merakıyla bu işe başladığını söyledi. Kabaoğlu, "20 yaşından beri resme olan merakından dolayı resimleri merak eden, gravür minyatür sanatını merak eden ve o günlerden bu günlere bu işleri taşımış bir insanım diyebilirim" dedi.
"NORMAL BİR YERDE ÇALIŞSAM 300 LİRA ALACAĞIM YERDE BU İŞTE HAFTALIK 3 BİN LİRA KAZANIYORDUM"
Ayhan Kabaoğlu, kemik minyatürü sanatını yapmaya başlama hikayesini şöyle anlattı:
"Bu işte eskiden beri resmim iyiydi. Resmim iyi olunca zaten sizi insanlar bir yere getiriyor tesadüf de olsa. Sen şuraya git şu resmi yap diyorlar. Zamanın değerli ustaları vardı boynuz tarak yaparlardı. Bu ustalar küpe yaptılar, toka yaptılar. O zaman milletin garipseyeceği bir işti bu. Çünkü boynuzdan aksesuara döndü iş. Bunu da biz gördük, üzerine bir yıldız yapalım, bir çiçek yapalım böyle daha iyi satar diye girdik işin içine. Ondan sonra Kapalıçarşı taraflarına götürdük bunu. Daha sonra minyatür kağıtlar verdiler elimize, Arapça minyatür kağıtlar. Bunun üzerine çiz getir dediler. Baktık, götürdük hoşlarına gitti. Tabi o zamanlar bir yerde çalışsan 300 lira alıyorsan o zaman haftada 3 bin lira kazanıyordum. Parası da iyi geldi. Yani öyle bir bağlantı kurduk. Daha sonra bu kemik işi esasında İran’dan geliyor. İranlıların geleneksel bir sanatı gibi diyebilirim. Bizde de kemik eskiden takı kutusu olarak kullanılmış mesela kemik tarak, kemik kolye, kemik kutu. Ben de resme olan merakımdan dolayı dediğim gibi Rabbim’in bu yeteneği vermiş bize. Böyle gravür yapayım, minyatür yapayım, kutu yapayım diye yola çıktık. İlk önceki amacımız para kazanmaktı açıkçası. Bu sanatı yaşatayım, yücelteyim değildi. Para kazanalım, karnımız doysun, ailemize bakalımdı. Daha sonra hazır ürünler piyasaya oturunca biz ikinci plana kaldık. İkinci plana kalınca ben dedim ki kendi kendime ya bu işi devam ettireceksin ya da çok ağır yapacaksın. İşi devam ettirmek için sanatı olduğu gibi dökmek lazımdı hiç üşenmeden tek kıl fırçayla. Rabbime şükürler olsun çok işi bırakma eğilimine girdim. Tabiri caizse kapıcılık olsa kapıcılığa gidecektim ama mücadele ettim bu işi bu hallere getirdim."
"BİZDEN SONRASI YOK"
Tozkoparan’da evinin bahçesinde bulunan atölyesinde mesleğini icra eden Kabaoğlu, kemik minyatürü sanatına gereken değerin verilmediğinden şikayetçi. Kendinden sonra bu işi yapacak kimsenin olmadığını belirten Kabaoğlu, "Artık bizim gibi ustalara değer verilmiyor. Çünkü çok azız, hakikaten bizden sonrası yok, şakası da yok bu işin. Biz gittiğimiz fuarlarda, festivallerde emin olun müze gibi, insanlar geliyor seyrede seyrede doyamıyor. Bu eser bu insandan mı çıktı diye. Ben, Allah izin verirse gözüm gördüğü, elimi tuttuğu müddetçe bu sanatı yaşatmaya gayret edeceğim. Yani ben buna memleketteki vatandaşlık bilinci olarak bakıyorum" ifadelerini kullandı.
(Ahmet Yüceer/İHA)