AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in, 28 Ağustos'ta Slovenya'daki Bled Forumu'nda yaptığı konuşmada, hem AB'yi hem de Batı Balkanlar ve Ukrayna gibi aday ülkeleri kastederek "Her iki tarafta da 2030'a kadar genişleme için kendimizi hazırlamalıyız." ifadesini kullanmasıyla genişleme yeniden AB gündeminde üst sıralara oturdu.
AB'nin Ukrayna'daki savaştan sonra Rusya'nın kıtadaki etkisini engellemek gibi jeopolitik kaygılarla genişlemeye hız verme kararı ve Michel'in 2030'u bir hedef olarak belirlemesi üzerine, AB'nin genişlemesinin mümkün olup olmadığı, olursa bu kadar kısa sürede nasıl gerçekleşeceği tartışmaları arttı.
Genişlemede adı geçen ülkeler ise 20 yıl önce AB perspektifi sunulan Batı Balkan ülkeleri Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bosna Hersek, Arnavutluk ve Kosova. Bu 6 ülkeden Kosova hariç hepsi aday ülke statüsünde.
Ayrıca Ukrayna ve Moldova da AB genişlemesinde bahsedilen ülkeler. Bu iki ülkeye, Rusya'nın Ukrayna'ya Şubat 2022'de saldırmasından 4 ay sonra Haziran 2022'de aday ülke statüsü verildi.
Genişlemede Türkiye'den bahis yok
1999'dan beri aday ülke statüsünde bulunan Türkiye'nin adı ise son genişleme bahsinde hiç geçmiyor. Bunun ilk sıradaki nedeni Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin şu anda donmuş vaziyette olması.
Türkiye'nin 2005'te başlayan AB katılım müzakereleri, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) siyasi gerekçelerle blokajı nedeniyle yıllardır ilerleyemiyor.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası gelişmeler, Türkiye'nin Suriye'deki askeri harekatları ve Doğu Akdeniz'deki kriz gibi nedenlerle Türkiye-AB ilişkilerinde görülen gerileme son aylarda tamir edilmeye çalışılsa da genişlemeye ilişkin tartışmalarda Türkiye'ye yer verilmiyor.
AB tarafı, Türkiye ile ilişkileri katılım müzakerelerini yeniden canlandırmak yerine daha çok ticaret, ekonomi, göç, enerji, teknoloji, sağlık gibi alanlarda işbirliğini artıracak ve "karşılıklı çıkara dayalı" şekilde ilerletmeyi amaçlıyor. Bu noktada Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve Türk vatandaşlarına AB'nin vize muafiyeti sağlaması gibi başlıklar öne çıkıyor.
Türkiye'nin AB yolunda demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda reformlar yapması gerektiğini yineleyen AB yetkililerinin kendileri de Türkiye'ye tutarlı bir AB perspektifi sunmuyor.
AB'ye katılımı "stratejik bir hedef" olarak sürdüren Türkiye ise ilişkilerin üyelik perspektifiyle yeniden canlandırılmasını bekliyor ve genişlemenin yeniden gündeme geldiği bir dönemde Türkiye'nin bu perspektifin dışında bırakılmasını stratejik bir hata olarak görüyor.
"AB, güvenilir vizyon sunmuyor"
Türkiye-AB ilişkileri üzerine çalışmalar yapan birçok uzman da ilişkilerin son dönemdeki olumlu ivmesinin geliştirilmesi gerektiğini dile getiriyor.
AB genişlemesi konusunda çalışmalar yapan düşünce kuruluşu Avrupa İstikrar Girişimi (ESI) Başkanı Gerald Knaus da Türkiye ve AB'nin daha derin entegrasyonunu savunanlardan.
AA muhabirine değerlendirme yapan Knaus, Türkiye'de reformların ilerleme göstermediğini savunarak, bunun yanında AB'nin de Türkiye'ye "güvenilir bir vizyon" sunmadığını söyledi.
İki tarafın da daha derin entegrasyondan fayda sağlayabileceğini vurgulayan Knaus, 2000'li yılların başından itibaren Türkiye'nin AB vizyonuyla en büyük yabancı yatırımı, istikrarı, yüksek refahı ve düşük enflasyonu yakaladığını hatırlattı.
Knaus, Türkiye'nin AB için büyük önem taşıdığını ifade ederek, "Ancak şu anda bunların ciddi yansımalarını ne Brüksel'de ne de Ankara'da görebiliyoruz." diye konuştu.
Türkiye ile AB arasında ilişkileri geliştirme bakımından göç işbirliği, vize serbestisi gibi alanların bulunduğunu hatırlatan Knaus, vize serbestisini örnek göstererek "Bence ilişkiyi dönüştürecek gerçek atılımlar için bir fırsat var. Genç Türkler de Bulgaristan, Arnavutluk, Gürcistan veya Ukrayna halkı gibi Avrupa'da kolayca seyahat edebilmeli." dedi.
"AB, kafasını kuma gömmeyi tercih ediyor"
Brüksel'deki Avrupa Politika Merkezi adlı düşünce kuruluşundan kıdemli analist Amanda Paul da Türkiye'nin AB üyeliği hakkında Brüksel'deki havayı aktarırken bu konuda yeniden konuşma konusunda hiç "iştah" bulunmadığını söyledi.
Paul, "AB, Türkiye meselesini geçiştirmeyi veya kafasını kuma gömmeyi tercih ediyor. AB içinde birçok kişi, Türkiye artık AB'ye katılmaktan vazgeçtiğini duyursa memnun olacak. AB içinde kısa ve orta vadede değişiklik olması muhtemel görünmüyor. Yine de Türkiye, bölgede önemli bir ortak ve kilit öneme sahip stratejik bir aktör. Bu yüzden AB, Türkiye ile ilişkisini bir şekilde idare etmekten ziyade yeniden canlandırmanın yolunu bulmalıdır." dedi.
7 yılda genişleme mümkün mü?
Türkiye'yi bir yana bırakarak AB'nin Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova ile yeni bir genişleme sürecine girmesi ise Rusya'nın Ukrayna saldırısı sonrası ortaya çıkan jeopolitik durumda bir gereklilik olarak görülüyor. Bu ülkelerle yapılacak AB genişlemesinin uzun vadede Rusya'ya karşı Avrupa'nın istikrarı ve güvenliği bakımından hayati önem taşıdığı belirtiliyor.
Ancak çok sayıda ülke için yürütülen genişleme sürecinin önünde türlü zorluklar var. Bunlardan biri AB içinde tam bir konsensüs sağlama, AB üyelerinin hepsinin desteğini alma zorunluluğu.
Amanda Paul, bu konuya değinirken bu kadar ülkenin AB'ye entegre olmasının hayati önem taşısa da "devasa zorlukta" bir iş olduğunu vurguladı.
Paul, "Genişleme, AB'yi güçlendirecektir ve daha önemli bir jeopolitik aktör haline getirecektir ancak süreç hiç kolay değil ve ciddi bir siyasi irade gerektiriyor. AB'nin 27 üyesi arasında birliği sağlamak hiç kolay değil. AB ülkeleri karar alma sürecinde reforma gidilmesinin de stratejik bir mecburiyet olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklar." dedi.
20 yılda gelişme yok, 7 yılda mümkün mü?
AB Konseyi Başkanı Michel'in ortaya attığı "2030'a kadar hazır olma" hedefi ise birçok uzman tarafından gerçekçi bulunmuyor. Batı Balkanlar için 2003'te AB perspektifi verilmesinin üzerinden geçen 20 yılda bölgeden sadece Hırvatistan'ın üye olması bu tezi kuvvetlendiriyor.
Ancak Ukrayna ve Moldova konusunda durumun nispeten "aciliyeti" bulunmasına rağmen, AB üyelik sürecinin çetrefilli ve uzun soluklu olduğunun unutulmaması gerekiyor. Uzmanlar, yine de 27 AB ülkesinin siyasi irade göstererek hep birlikte genişlemeye "Evet" demesinin önemine işaret ediyor.
Son 20 yılda Batı Balkanlar'ın AB yolunda ciddi ilerleme sağlayamamasına dikkati çeken Gerald Knaus da hem AB ülkelerinin tamamının desteğine duyulan ihtiyaca hem de bugüne kadar Batı Balkanlar'a doğru genişleme olmamasının Ukrayna ve Moldova için örnek teşkil edip etmeyeceğine bakmak gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
"Balkanlar, bize genişleme sürecinin başarısızlığını gösterdi. Ukrayna ve Moldova, sürecin aciliyetinin genişlemede işe yarayıp yaramayacağı sorusunu ortaya çıkardı. Şimdi mesele AB'nin hem Balkanlar hem de Ukrayna ve Moldova için çok daha büyük bir süreçte genişlemeyi yeniden canlandırmak amacıyla tüm üyelerden ihtiyaç duyduğu desteği alıp alamayacağı. Bu, önümüzdeki birkaç ayda göreceğimiz büyük zorluk."
AB'ye aday 8 ülke var
Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg tarafından 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulan ve 1957'de Avrupa Ekonomik Topluluğuna dönüşen, daha sonra yıllar içinde katılımlarda Avrupa Birliği halini alan Avrupalı ülkeler grubunun son genişleme dalgası, 2004'te 10 ülkenin katılımıyla yaşanmıştı.
AB'nin tarihindeki en büyük genişleme dalgasında Çek Cumhuriyeti, Estonya, GKRY, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya, Birliğe katılmıştı. 2007'de Bulgaristan ve Romanya'nın katılımıyla AB'nin üye sayısı 27'ye çıktı. 2013 yılında Hırvatistan'ın katılımıyla AB üye sayısı 28'e ulaştı. İngiltere'nin 2020'de ayrılmasıyla sayı 27'ye düştü.
Şu anda AB adayı ülkeler ise Batı Balkanlar'dan Arnavutluk, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bosna Hersek ve Sırbistan'ın yanı sıra 1999'dan beri Türkiye ve 2022'den bu yana Ukrayna ile Moldova.
Gürcistan ve Kosova ise potansiyel aday ülkeleri oluşturuyor.