Ankara
Bakan Tunç, "Aile Mahkemelerinin Etkinliğinin Arttırılması: Aile Üyelerinin Haklarının Daha İyi Korunması Ortak Projesi" kapsamında Avrupa Birliği ve Türkiye Adalet Akademisi tarafından ortak düzenlenen Uluslararası Aile Hukuku Sempozyumu'nun açılış konuşmasını yaptı.
"Gazze'de bir insanlık suçu işleniyor, Filistin'de bir utanç yaşanıyor" diyen Tunç, İsrail'in 7 Ekim'de başlattığı saldırılarda kadınlar ve çocukların katledildiğini dile getirdi.
İsrail'in "savaş suçu teşkil edebilecek" saldırılarında hastanelerin ve dün de mülteci kampının bombalandığını anımsatan Tunç, mülteci haklarıyla ilgili uluslararası kuruluşlardan da ses çıkmadığını söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin huzuruna getirilen ateşkes önerilerinin sonuçsuz kaldığını vurgulayan Tunç, "Birleşmiş Milletler Genel Kurulu yüksek soluklu bir karar aldı. Bu kararın belki bağlayıcılığı olmayabilir ancak bu karar çok önemli bir karar. Bu kararda karşı oy kullanan ülkeler tarihe yüz karası olarak geçecek. Orada insan hakları ihlali yapıldığı, savaş suçu işlendiğine ilişkin tespitler, Genel Kurul kararı, ileride İsrailli yetkililerin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanırken bir delil olarak göz önünde bulundurulacağını inanıyoruz." diye konuştu.
Tunç, "Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin de acilen harekete geçerek bölgede bu anlamda tespitler yapıp, deliller oluşturup konunun Uluslararası Ceza Mahkemesinin önüne geldiğinde bu deliller ışığında da bu savaş suçlularının, bu kadın katillerinin, çocuk katillerinin yargılanması, insanlık önünde hesap vermesi insanlığın beklentisidir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin, 7 Ekim'den bu yana akan kanın durması için gerekli girişimlerde bulunduğunu hatırlatan Tunç, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi temsilcilerinin de Filistin'deki kadın ve çocuk katliamları konusunda seslerini yükseltmelerini beklediğini ifade etti.
İsrail'in saldırılarında 8 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini belirten Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunlar sivil insanlar. 3 bin 500'den fazlası çocuk. 444 bebek, bir yaşın altında. 444 bebek katlediliyor ve dünya susuyor maalesef. Dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun bir yaşın altındaki bebekler bombaların altında can verirken dünya liderlerinin, devlet başkanlarının, hükümet başkanlarının sessiz kalması demek, o bebeklerin katliamına ortak olması demek. İsrail'in bir örgüt gibi davranmasının önüne geçilmelidir, yaptıklarının hesabını eninde sonunda insanlık önünde vereceğine yürekten inanıyoruz. Bizim, Türkiye olarak adaletli duruşumuzdan asla vazgeçmeyeceğimizi belirtmek istiyorum. Filistinli kardeşlerimizin hakkına, hukukuna her platformda sahip çıkmaya devam edeceğiz."
"Bu ülkede hiçbir kadın yalnız değildir, hukuk onların yanındadır"
Aile hukuku ve aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların yargı sisteminde önemli bir yer tuttuğunu dile getiren Tunç, 2003'ten bu yana faaliyet gösteren aile mahkemelerinde alınan kararların, kadınların, çocukların ve diğer aile üyelerinin hayatlarını önemli oranda etkilediğine dikkati çekti.
Sempozyumda aile mahkemelerinin etkinliğinin artırılması konusunda aile hukukuna ilişkin konuların değerlendirileceğini aktaran Tunç, Anayasa'nın 41. maddesinde ailenin, Türk toplumunun temeli olduğunun ve eşler arasında eşitliğe dayandığının ifade edildiğini, 2010'daki değişiklikle de maddeye ailenin geleceği olan çocukların korunmasının da eklendiğini kaydetti.
Aile hukuku alanında uygulamaya dair ihtiyaçların giderilmesinin öncelikli gündem maddesi olduğunu anlatan Tunç, son 21 yılda aile hukuku alanında Anayasal düzeyde önemli ilerlemelerin sağlandığını anımsattı.
Yapılan düzenlemelerden birinin, 2020'deki Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanlığının kurulması olduğunu vurgulayan Tunç, düzenlemenin, çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere adli süreçte yer alan suç mağdurlarının korunmasını amaçladığını ifade etti.
Dördüncü Yargı Paketiyle Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklik sonrası "eşe karşı işlenen kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarının, boşanılan eşi de kapsadığını belirten Tunç, bu suçların kadına karşı işlenmesi halinin cezada ağırlatıcı neden olarak kabul edildiğini söyledi.
Bakan Tunç, kadınların haklarını koruma konusunda hassas olduklarını kaydederek, şunları paylaştı:
"Bu ülkede hiçbir kadın yalnız değildir, hukuk onların yanındadır, adaletin kapısı onların yanındadır, Bakanlığımız onların yanındadır. Tek bir kadının, tek bir annenin dahi şiddete, haksızlığa uğratılmasına, onurunun kırılmasına asla ve asla tahammülümüz yoktur, olmayacaktır. Aynı zamanda hassas olduğumuz diğer konu da çocuk hakları ve çocukların korunmasıdır. Son 21 yılda, kadınlarımızda olduğu gibi, geleceğimiz olan çocuklarımızın haklarını genişleten birçok yeniliği hayata geçirdik. Bundan sonra da hayata geçirmeye devam edeceğiz."
Çocuk görüşme merkezlerinde 122 binden fazla işlem
Adalet Bakanı Tunç, son dönemde çocukların üstün yararını gözeterek çeşitli uygulamaları hayata geçirdiklerini dile getirdi.
Bu uygulamalardan birinin çocuk tesliminin icra yoluyla değil Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığı bünyesinde gerçekleştirilmesi olduğunu anımsatan Tunç, herkesin yüreğini sızlatan çocuk teslimi görüntülerinin son bulduğunu söyledi.
Tunç, "Bu uygulamayla 592 adliye çevresinde 792 çocuk görüşme merkezi faaliyetine devam ediyor. Şu ana kadar çocuk görüşme merkezinde 1724 çocuk teslimi ve 17 bin 353 kişisel ilişki dosyası olmak üzere toplamda 19 bin 77 dosyada 122 bin 518 işlem gerçekleştirildiğini görüyoruz." bilgisini verdi.
Arabuluculukta 3 milyondan fazla uzlaşma
Yılmaz Tunç, alternatif çözüm yollarının hayata geçirilmesi adına çalışmaların sürdüğünü, bu kapsamda arabuluculuk sisteminin daha da yaygınlaştırılmasını sağlamaya çalıştıklarını bildirdi.
Arabuluculuk kapsamına son olarak kira uyuşmazlıklarının alındığını hatırlatan Tunç, "Bugüne kadar arabuluculuk sistemimizde 4 milyondan fazla dosyadan 3 milyondan fazlasının uzlaşmayla, anlaşmayla sonuçlandığını görüyoruz. Son olarak devreye aldığımız kira uyuşmazlıklarında da anlaşma oranının anlaşmamadan fazla olduğunu görüyoruz." dedi.
"Toplumu güçlendirebilmek için güçlü aile gerekir"
Sempozyumda ele alınacak konulardan birinin de aile uyuşmazlıklarında arabuluculuk olduğunu aktaran Tunç, "Bunu da artık ülke olarak tartışmak zorundayız." ifadesini kullandı.
Kadına yönelik şiddetin kırmızı çizgi olduğunu söyleyen Tunç, "Kadına yönelik şiddetle ilgili konuların arabuluculuk konusu yapılamayacağı noktasındaki hassasiyetimizi korumaya devam ediyoruz." sözlerini sarf etti.
Boşanma hukukundaki temel yaklaşımın "çocuğun üstün yararının gözetilmesi" olduğunu belirten Tunç, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına aile konusuyla başladıklarına dikkati çekti.
Tunç, "Toplumu güçlendirmek bizim öncelikli hedefimiz. Toplumu güçlendirebilmek için güçlü aile gerekir, güçlü aile için de iyi yetişen, korunan çocuk gerekir. O nedenle çocuğun üstün yararının, yargılama süreçlerinde korunması, en temel yaklaşımımızdır." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, boşanma davalarının uzun sürmesi halinde tarafların mağdur olduğunu dile getirerek, "Makul sürede yargılanma hakkını ihlal edecek şekilde, uzun süren boşanma davalarının önüne geçecek tedbirlerin alınması, önceliğimizi oluşturmaktadır." diye konuştu.
"Aile, Türk toplumunun temeli"
Türkiye Adalet Akademisi Başkanı Muhittin Özdemir, sempozyumdaki konuşmasında, ailenin, Türk toplumunun temeli olduğunu, Türkiye'de ailenin korunması adına anayasal ve yasal düzenlemelerin var olduğunu anımsattı.
Aile mahkemelerinin kararlarının sadece yargı sektörünü değil tüm toplumu ilgilendirdiğini vurgulayan Özdemir, sosyal yaşamdaki değişimlerin aileyi de etkilediğini, sempozyumun konuları arasında aile hukuku alanındaki güncel sorunların da bulunduğunu dile getirdi.
"Yargılama süreci devam ediyor"
Tunç, sempozyum sonrasında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Sosyal medyada sahte hesap açıp devlet görevlileriyle ilgili paylaşımlarda bulunan cumhuriyet savcısının, ihracının ardından Danıştay tarafından görevine iade edilmesiyle ilgili soru üzerine Tunç, Danıştay'ın bu kararının kesin olmadığını, sürecin devam ettiğini söyledi.
Tunç, "Temyiz edilip Danıştay İdari Dava Dairelerinin vereceği karar noktasında süreç devam ediyor. Orada yargılama süreci devam ediyor." ifadesini kullandı.
Can Atalay hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararın sorulması üzerine Tunç, yargının önündeki bir konuyla ilgili Adalet Bakanı'nın yorum yapmasının mümkün olmadığını bildirdi.
Yılmaz Tunç, "Anayasa Mahkemesi kararından sonra ilk derece mahkemesi, bireysel başvurunun Yargıtay sürecinde sonuçlandığı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin verdiği karar neticesinde olduğu düşüncesiyle dosyayı Yargıtay Ceza Dairesine gönderdi. Yargının önündeki bir konuyla ilgili olarak Adalet Bakanı'nın yorum yapması tabii ki mümkün değil. Yargı bağımsız, tarafsız en doğru kararı verecektir." şeklinde konuştu.
Türkiye'nin hukuk devleti olduğunu, hukuk devletinde herkesin Anayasa ve kanunlarla bağlı bulunduğuna dikkati çeken Tunç, şunları kaydetti:
"Hiçbir kimse ya da hiçbir organ, bağlı olduğumuz Anayasa'dan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. Yorum farkıyla Anayasa'nın bazı maddelerinin yok sayılması da Anayasa'ya aykırıdır. Hep beraber yargı sürecini bekleyeceğiz. Yargı süreci sonucunda verilecek karara da saygı duyacağız. Anayasa'mızda yüksek mahkemeler, bu mahkemelerin yetkileri ve görevleri vardır. Yargıtay, adliye mahkemelerinden verilen kararların son inceleme merciidir. Kararları kesindir. Dolayısıyla kesin hükmün nasıl kaldırılacağına yönelik hukuk sistemimizde değişik yorumlar yapılmaktadır. Kaldırılıp kaldırılamayacağı noktasında... Yine özellikle Anayasa'mızın dokunulmazlıkla ilgili 83. maddesinin birçok fıkrası vardır. Bu fıkralardan sadece birini okuyup diğerlerini okumayarak kamuoyunu da yanlış yönlendirmemek lazım."
"Hukuk devletini koruyalım, Anayasa'ya uyalım"
Dokunulmazlıkla ilgili maddelerin yıllarca uygulandığını hatırlatan Tunç, "Özellikle Anayasa'nın 14. maddesinde belirlenen durumların kanunla düzenleneceği de Anayasa'nın kesin, açık hükmüdür. Dolayısıyla belirlenen durumların neler olduğunu ve o durumlara aykırı yaptırımların nerede düzenlendiğini Anayasa Mahkememiz de biliyor, Yargıtayımız da biliyor, bütün hukukçularımız da biliyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yıllarca uygulanan bu maddeleri yorum farkıyla yok sayarak hukuk sistemimizde, yargı sistemimizde, yüksek mahkemeler arasında bir çatışmayı ortaya koymanın ben doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu, hukuk devletine zarar verir. Hukuk devletini korumak herkesin, hepimizin vazifesidir. Yasamanın da yargının da yürütmenin de vazifesidir. Hukuk devletini zedeleyecek herhangi bir yorumdan, Anayasa'nın maddelerini ilga edecek herhangi bir yorumdan kaçınmak gerekir. Bu Anayasa, Anayasa Mahkemesini de bağlar, Yargıtayı da bağlar. Yargıtayın vereceği kararı hep beraber göreceğiz.
Yargının vereceği kararlarda bir açıklama yapmamız mümkün değil. Şu anda görülen bir dava. Lehte, aleyhte görüşler var. Hep beraber süreci izleyeceğiz. Hep beraber hukuk devletini koruyalım. Eğer bu Anayasa yürürlükteyse Anayasa'nın maddelerini o tarafa, bu tarafa çekmeyelim. Bu Anayasa yeni uygulanmıyor. 83. madde yeni icat edilmedi. 83. maddenin bir fıkrasını okuyup, alttaki fıkraları yok saymak bir kere Anayasa hukuku açısından uygun olmaz. Hep beraber süreci bekleyeceğiz. Bekleyelim, görelim. Hukuk devletini koruyalım, Anayasa'ya uyalım. Bu hepimizin görevi."