İstanbul
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Eğer biz dünyaya 'Türkiye Yüzyılı' damgasını vuracaksak, bir kere en üst norm olarak bağlı olduğumuz anayasamızın, darbeciler tarafından yazılmış bu anayasa yerine tüm toplum kesimlerinin görüşlerinin alındığı katılımcı, demokratik, sivil, özgürlükçü bir anayasayı yapmak zorundayız. Bu aynı zamanda bizim milletimize olan borcumuzdur." dedi.
Adalet Bakanlığı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) işbirliğiyle Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Yargı ve İş Dünyası Sempozyumuna katılan Bakan Tunç, burada yaptığı konuşmada, dünya ekonomisini ters yüz eden pandemiyle beraber yüksek enerji fiyatları ve krediye erişim problemlerin, hammadde fiyatlarındaki artış gibi durumların iş dünyasını olumsuz ve kökten etkilediğini söyledi.
Türkiye'nin 50 binden fazla can kaybı yaşadığı 6 Şubat depremlerinin de ekonomiyi etkilediğini dile getiren Tunç, Türk iş dünyasının bu problemlere karşı yine üretime, istihdama, yatırıma odaklandığını, ihracat rekorları kırmaya devam ettiğini belirtti.
Ekonomi ve hukuk devleti ilişkisine işaret eden Tunç, "Bu ülkede, her sabah evinden çıkan bir insan adaletin, hukukun güvenliğini iliklerine kadar hissetmeye devam etmelidir. Eğer hissetmiyorsa orada hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir. Kimse bilinmezliği sevmez, öngörüsüzlükten hazzetmez. Her yatırımcı kardeşimiz kendini güvende hissedeceği, keyfi uygulamalarla karşılaşmayacağı bir ortamı arzular. Bir yerde bir yatırım varsa bir yerde ekonomiden söz ediliyorsa orada ana sütun güvendir, öngörülebilirliktir." diye konuştu.
Tunç, Türkiye'nin 21 yıl önce 36 milyar dolar ihracatı olan bir ülkeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 250 milyar doları aşan bir ihracat potansiyeline ulaşan bir ülke haline geldiğini kaydetti.
Bu başarının yatırımcılar ve bu ortamı sağlayan hukuk güvenliği sayesinde olduğunu vurgulayan Tunç, "Birileri, bilerek ve kasıtlı olarak nerelerde hazırlandığı hepimizin malumu olan, sözde hukuka güven endekslerinde ülkemizi sonlarda göstermeye çalışıyor. Hukukun H'sinin bile olmadığı, yargının Y'sinin bile olmadığı, demokrasinin D'sinin bile olmadığı ülkeleri maalesef ülkemizin üstünde göstererek, bir algı çalışması içerisinde bulunuyor. Geldiğimiz noktada bu çabalarının beyhude olduğunu, bunlara milletimizin itibar etmediğini belirtmek isterim." ifadelerini kullandı.
"Tüm temel insan haklarının korunmasını bilhassa önemsiyoruz"
Yatırım ortamının daha da iyileşmesi için çok çalıştıklarını aktaran Tunç, "Bunun yolunun temel insan hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde korunmasından geçtiğini çok iyi biliyoruz. Özellikle, mülkiyet hakkı, adil yargılanma hakkı, düşünce ve kanaat özgürlüğü olmak üzere tüm temel insan haklarının korunmasını bilhassa önemsiyoruz. Yatırım ortamının sağlanmasında, diğer bir ilke de güçlü demokrasidir. İnsan hakkı yoksa, demokrasi yoktur. Demokrasi yoksa özgür irade yoktur. Bunların bütünü yok olduğunda, o ülkede ekonomiden söz edilemez, yatırımdan söz edilemez." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, başta iş dünyasını ilgilendiren temel mevzuatı çağın gereklerine, çağımızın ihtiyaçlarına uygun hale getirdiklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
"80 yıldan bu yana uygulanan ama artık iş dünyasının, vatandaşımızın, milletimizin ihtiyacına cevap vermeyen ticaret kanunumuzu, borçlar kanunumuzu, hukuk muhakemeleri kanunumuzu, ceza mevzuatımızı yeniledik ve ceza adaletine daha uygun hale getirdik. Birçok temel kanunumuz, hemen hemen tamamına yakını artık Avrupa'nın da dünyanın da en çağdaş, en yeni mevzuatına sahip oldu. Bunun yanı sıra özellikle ihtisas mahkemelerini kurduk, kurmaya devam ediyoruz. Darbe anayasasında özellikle vesayetçi anlayışı ortadan kaldırmaya yönelik sessiz devrim sayılan reformlara da imza attık. Bilgi edinme hakkından kişisel verilerin korunmasına, bireysel başvuru hakkından Kamu Denetçiliğinin kurulmasına, kadın haklarından çocuk haklarına varıncaya kadar temel hak ve özgürlükleri güçlendiren reformları hayata geçirdik ve geçirmeye devam ediyoruz. Anayasa Mahkemesi ve HSK'nin yapısını demokratik hukuk devleti ilkesine daha uygun hale getirilmesi noktasındaki anayasa değişikliğini hayata geçirdik. Anayasamızda 'sıkıyönetim' diye bir madde vardı, bunu kaldırdık. Yine 'darbeciler yargılanamaz' diye bir madde vardı, onu kaldırdık. Yani anayasamızı o vesayetçi anlayıştan kurtarmanın gayreti içinde olduk."
"Demokratik, sivil, özgürlükçü bir anayasayı yapmak zorundayız"
Bakan Tunç,1982 Anayasasının ilk metninde olmayan birçok temel hak ve özgürlükleri güçlendiren reformlar yaptıklarını, ancak Türkiye Cumhuriyetinin ikinci yüzyılında yeni bir anayasa yapılması gerektiğini söyledi.
Adalet Bakanı Tunç, "Eğer biz dünyaya 'Türkiye Yüzyılı' damgasını vuracaksak, bir kere en üst norm olarak bağlı olduğumuz anayasamızın, darbeciler tarafından yazılmış bu anayasa yerine tüm toplum kesimlerinin görüşlerinin alındığı katılımcı, demokratik, sivil, özgürlükçü bir anayasayı yapmak zorundayız. Bu aynı zamanda bizim milletimize olan borcumuzdur." diye konuştu.
Anayasa yapım sürecinin toplumsal uzlaşma gerektirdiğini, bu uzlaşma sağlanmadan yeni anayasa yapmanın mümkün olmadığını vurgulayan Tunç, TBMM Başkanlığının siyasi partilerle odalarla barolarla ve üniversitelerle geçmişte yapılan birtakım uzlaşma girişimleri olduğunu, belli noktalarda uzlaşma sağlanırken bazı noktalarda tıkanma yaşandığını hatırlattı.
Yeni yasama döneminde de tüm kesimlerin düşüncelerinin alınarak TBMM'de yeni anayasa çalışmasının ve uzlaşmasının başarılması gerektiğini dile getiren Tunç, "İnşallah temennimiz milletimize olan bu borcumuzu cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken yerine getirmek nasip olur. Bunu inşallah başarırız." ifadelerini kullandı.
"Bölge adliye mahkemelerine de hedef süre konulacak"
Bakan Tunç, yargı sisteminin daha iyi işlemesi için getirecekleri yenilikleri anlattı.
Daha önce savcılıklar ve ilk derece mahkemeleri ile adli tıp kurumu için hedef süre uygulamasını başlattıklarını anımsatan Tunç, şimdi de bölge adliye mahkemeleri için bu uygulamayı başlatacaklarını, yargının daha etkin, adil ve gecikmeden işlemesi için gerekli tedbirleri almaya devam edeceklerini söyledi.
Geciken adaletin adalet olmadığını vurgulayan Tunç, Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru dosyalarında özellikle yargıdaki gecikmelerden dolayı vatandaşın haklı serzenişleri olduğunu aktardı.
Tunç, "İhtiyaca göre ihtisas mahkemelerinin sayısını artırmaya, bölge adliye mahkemelerimizdeki gecikmelerin önüne geçebilmek için bu mahkemelerimizi yeni daireler kurarak güçlendirmeye, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin kapsamını genişletmeye, iş dünyamızın ihtiyacı olan arabuluculuk ve tahkim konusuna ağırlık vermeye devam edeceğiz." diye konuştu.
"10 yılda 4 milyon 770 bin arabuluculuk başvurusu yapıldı"
Hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuğa dikkat çeken Bakan Tunç, tarafların dostane bir şekilde, barışçıl bir yöntemle uzlaşarak haklarını az masrafla daha kısa sürede kavuşmasını sağlayan bir yöntem olduğunu, böylece yargının da iş yükünü azaltan, bu nedenle yargının da kalitesine katkı sunan bir mekanizma olduğunu kaydetti.
Tunç, 2013 yılında ihtiyari arabuluculuk olarak Türk hukukuna giren, 2018 yılından itibaren iş hukuku, ticari davalar ve tüketici davalarında, dava şartı arabuluculuk olarak sistemin devam ettiğini söyledi.
Bakan Tunç, geçen aydan itibaren de kira uyuşmazlıkları, komşuluk hukukundan doğan uyuşmazlıklar, kat mülkiyetinden doğan uyuşmazlıklar, ortaklığın giderilmesinden doğan uyuşmazlıklar ve tarımsal hizmet sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların zorunlu arabuluculuk kapsamına alındığını hatırlattı.
Tunç, 2013 yılından bu yana arabuluculuktaki başarının giderek arttığını, bu başarıda arabulucu olarak görev yapan avukatlarımızın büyük rolü olduğunu, TOBB'un da gerek arabuluculuk merkezleri gerekse arabuluculuk eğitimleriyle bu sisteme önemli katkı sunduğunu, kendisinin de arabuluculuk eğitimini TOBB'da aldığını, eğitimde 89 gibi yüksek bir puan elde ettiğini söyledi.
Arabuluculuk sistemine ilişkin istatistiki bilgiler de paylayan Tunç, 10 yılda 4 milyon 770 bin arabuluculuk başvurusu olduğunu, bu başvurulardan 3 milyon 100 bininin, yani yüzde 70'inin anlaşma ile sonuçlandığını, bu oranın ihtiyari arabuluculukta yüzde 99, zorunlu arabuluculukta ise yüzde 49 başarı olduğunu aktardı.
Bir mahkemenin yılda 500 dava dosyasına bakabileceği düşünüldüğünde anlaşmayla sonuçlanan 3 milyon dosyanın yargıya intikal etmesi durumunda her yıl 600 ilave mahkeme gerekeceğini vurguladı.
"40 günde 4 bin 169 kira uyuşmazlığı anlaşmayla sonuçlandı"
Bakan Tunç, 1 Eylül'den itibaren kira uyuşmazlıklarında arabulucuya intikal eden 32 bin 197 dosyadan da görüşmeleri tamamlanan 4 bin 169 uyuşmazlığın anlaşmayla sonuçlandığını dile getirdi.
Kira uyuşmazlıklarında 3 bin 15 uyuşmazlığın ise anlaşma sağlanamadığı için mahkemeye intikal ettiğini dile getiren Tunç, anlaşma sayısının daha yüksek olduğunu söyledi.
Bakan Tunç, "Bunlar, kira ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarla ilgili arabuluculuk uygulamasının ilk meyveleri. Önümüzdeki süreçte de arabuluculuk sisteminin kapsamını genişletmeye devam edeceğiz." dedi.
Boşanma davaları için de arabuluculuk sistemi tartışılacak
Tunç, 1 Kasım'dan itibaren aile hukukuna ilişkin bir sempozyum yapacaklarını anlatarak, şunları söyledi:
"Konuyu geniş bir şekilde tartışacağız, dediğimizde hemen birtakım çevreler Medeni Kanun ortadan mı kaldırılacak, ne oluyoruz vesaire, birtakım kara propagandalarla da karşılaşıyoruz. Aile hukukundan kaynaklanan problemlerimiz yok mu? Aile mahkemelerinde devam eden davalarla ilgili, o uzun süren boşanma davalarıyla ilgili, boşanmanın hukuki sonuçlarıyla ilgili problemler yok mu? Var. Peki problemleri kim tartışacak? Yargı dünyamız, Adalet Akademimiz bu konuda öncülük ederek bir sempozyum başlatıyor ve yurt dışından da hukukçularımız, akademisyenler gelecek. Yine ülkemizin bu alandaki saygın hukukçuları, yargı mensuplarımız ve uygulayıcılar bu sempozyuma katılarak, aile hukukuna ilişkin de bir çalışmayı gerçekleştireceğiz. Orada çıkacak sonuçlar, aile hukukunda da bir arabuluculuk müessesesiyle ilgili bir görüş birliği söz konusu olduğunda, elbette ki hiç çekinmeden bu anlamdaki adımlarımızı da atmak ve bu takdiri de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki milletvekillerine de sunmak isteriz. Arabuluculuk siteminde taraflar değil her iki taraf kazanıyor. Toplum kazanıyor, toplumsal huzur ve barış kazanıyor. En nihayetinde insanımız kazanıyor, milletimiz kazanıyor."
"Arabuluculuk sistemine dünya arenasında da dahil olmalıyız"
Bakan Tunç, başlı başına bir ticari sulh ve uzlaştırma sözleşmesi olan Singapur Sözleşmesine değinmek istediğini belirterek, Türkiye'nin dünyadaki konumu ve ekonomik ilişkilerini düşünerek uyuşmazlıkların barışçıl çözümü için arabuluculuğu uluslararası boyutta da geliştirmek istediklerini ifade etti.
Ticaretin ve yatırımın coğrafi olarak sınırlanamayacağını vurgulayan Tunç, şunları kaydetti:
"O zaman arabuluculuk sistemine dünya arenasında da dahil olmalıyız, dedik. Bu düşüncemizi hayat geçirmek için Singapur Konvansiyonunu ilk imzalayan ülkeler arasında yerimizi aldık. Böylece uluslararası yatırımlara ev sahipliği yapmak veya yatırımcımızın uluslararası yatırımının kolaylaşması açısından önemli bir adım attık. Arabuluculuk alanında uluslararası alanda büyük ilgi gören konvansiyonu, bu güne kadar 55 ülke imzaladı. Sayın Cumhurbaşkanımızın onayı ve Meclisimizin de uygun bulmasıyla Singapur Sözleşmesi 11 Nisan 2022'de ülkemizde yürürlüğe girdi. Böylece, uluslararası ticaret alanında da kazan-kazan ilkesi doğrultusunda barışçıl çözüm yolunda biz de varız dedik. Artık arabuluculuk sonucunda yapılan sulh anlaşması, bir mahkeme veya hakem kararıyla şerhine gerek olmaksızın, sözleşmeye taraf tüm ülkelerde geçerli olacak."
"1 milyon 91 bin 95 e-duruşma yapıldı"
Türkiye'nin yargıda dijital dönüşümü de gerçekleştiren ülkeler arasında adını en tepeye yazdırmak için gayret ettiklerini belirten Tunç, bu kapsamda en önemli adımlardan birinin de e-duruşma sistemi olduğuna söyledi.
Tunç, avukatların hukuk mahkemelerindeki duruşmalara sesli ve görüntülü katılımı sağlayan e-duruşma sistemi uygulamasının başladığı 15 Eylül 2020'den bugüne kadar toplam 1 milyon 91 bin 95 e-duruşma yapıldığını, sistemi bugüne kadar 2 bin 666 mahkemede faal hale getirdiklerini kaydetti.
Ticari hayatın çarklarının daha hızlı dönmesi için e-tebligat uygulamasına geçerek hem zamandan hem masraftan hem de kağıttan önemli bir tasarruf sağladıklarını dile getiren Tunç, 1 Ocak 2019'dan beri 173 milyon 818 bin 72 adet elektronik tebligat gönderildiğini ve 6 bin 102 ton kağıt tasarrufu gerçekleştiğini, yargıda hızın, güvenin ve kalitenin artırıldığını söyledi.
Tunç, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyuyla paylaşılan Orta Vadeli Programda hem "hukuk güvenliği" ilkesine vurgu yapılıp alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin güçlendirilmesine ilişkin hedeflerin de ortaya konulduğunu ifade etti.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, şunları kaydetti:
"Bu kapsamda gelecekte İstanbul'un dünya çapında bir finans merkezi olabilmesinin hukuki alt yapısını sağlayan İstanbul Tahkim Merkezinin yapısının güçlendirilerek küresel görünürlüğünün artırılması, yatırım ortamını etkileyen mevzuat değişikliklerinde öngörülebilirliği artırmaya yönelik özel sektörle kamu kurumları arasındaki koordinasyonun sağlanması hususları başta olmak üzere iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine ve hukuki öngörülebilirliğinin güçlendirilmesine yönelik adımların kararlılıkla atılacağı ifade edilmiştir."
Sempozyumun açılışında TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve İTO Başkanı Şekib Avdagiç ve Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Hakan Öztatar da konuşma yaptı.