Arınç’la Erdoğan’ın istifa konuşması
Bülent Arınç’ın bir zamanlama sorunu var.
Yanlış zamanda yanlış mesaj veriyor.
FETÖ’nün Erdoğan’ı tasfiye süreci başlattığı dönemde, “Üstüme cübbeyi tekrar geçirmeyi arzu ediyorum” diye çıkış yaptı.
12 Eylül’de darbe karşıtı davaların avukatı ve 28 Şubat’ta yürekli bir mücadele vermiş biri olarak 15 Temmuz gecesi gümbür gümbür konuşması gerekiyordu. Sustu. “Silahlı terör örgütünün Fetullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz” itirafında bulundu.
Damadı FETÖ’den tutuklanmışken o çıktı, “KHK bir faciadır. Evime temizlik yapmaya gelen Daire Başkanlığı’ndan ihraç edilmiş bir kadın gördükçe, eşi polis ihraç edilmiş bir başka kadını gördükçe ben yerin dibine geçiyorum” diye konuştu.
CUMHUR İTTİFAKINI SARSIYORDU
Son çıkışı ise neredeyse cumhur ittifakını çatırdatıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok kızdığı söyleniyor. Zaten bu açıklamasına yansımıştı. “Fitne” dedi, “Geçmişte birlikte çalıştığımız kişilerin şahsi ifadeleri Cumhurbaşkanlığı’yla ilişkilendiremez” dedi, “Yasin Börü’nün katilleri hiçbir zaman Tayyip Erdoğan tarafından savunulamaz” dedi, “Kavalalarla birlikte olamayız” dedi. Daha ne desin?
Bülent Arınç, FETÖ’yle mücadele sürecinin başından itibaren yaptığı açıklamalarla zaman zaman Erdoğan’la karşı karşıya geldi.
Ak saçlı bir siyasetçi olarak AK Parti’ye yapacağı katkıyı engelledi.
AK Parti’yi kuran üç isimden biriydi Bülent Arınç.
AK Parti’nin ilk Meclis Başkanı oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme geldiğinde akla gelen üç isimden biriydi. Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Recep Tayyip Erdoğan’dan biri denildi. İkisi Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu.
Bülent Arınç’ın siyasette fırtınalar kopartan Habertürk’teki konuşmasını izlerken, “Eyvah” dedim. “Yine yanlış zamanda yanlış mesajlar veriyor” diye düşündüm.
Bu düşüncemi arayan meslektaşlarımla paylaştım. Erdoğan’ın düşüncesini seslendiriyor diyenlere itiraz ettim.
İş sonunda Arınç’ın YİK’ten istifası noktasına kadar geldi.
ERDOĞAN VE BAHÇELİ’NİN LİDERLİĞİ
Türkiye reform sürecine girmişken, Bülent Arınç’ın çıkışı ile bir yol kazası yaşanabilirdi. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan, zamanında hamle yapmasa bugün cumhur ittifakındaki çatlağı tartışıyor olabilirdik. Erdoğan, Arınç’ı değil, cumhur ittifakını tercih etti. “Sayın Bahçeli’ye ve tüm MHP camiasına, 15 Temmuz darbe girişimi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başta olmak üzere, ülkenin ve milletin menfaatine olan her hususta yanımızda bulundukları için bir kez daha şükranlarımı sunuyorum” dedi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli ise “Sayın Cumhurbaşkanımızla hukukumuz Türkiye düşmanlarının kafalarının almayacağı kadar tutarlı, dengeli, hesapsız, plansız, ilkeli, karşılıklı hürmet ve muhabbete dayalıdır. Kara kediler başka yerde dolaşsın, müfsit çakallar başka mahfillerde at koştursun. Cumhur ittifakı Türkiye’nin yegâne umudu, yedi düvele karşı güvencesidir” diye konuştu.
CUMHUR İTTİFAKI GÜÇLENDİ
Bu süreç, cumhur ittifakına zarar verebilirdi. Ama tam aksine, iki liderin feraseti sayesinde cumhur ittifakı bu süreçten yara almadan çıktı. Hatta yeniden bir iman tazelenmiş oldu.
İSTİFASI GEREKLİ MİYDİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, sert çıkışından sonra Arınç’ın Cumhurbaşkanı YİK üyeliğine devam etmesi doğru olmazdı. Siyasette en önemli şey, itibardır. YİK üyeliği uğruna susması itibarını zedelerdi. Arınç Meclis Başkanlığı, başbakan yardımcılığı gibi görevler yapmış, AK Parti’yi kuran önemli isimlerden biriydi. Bu yaşananlara rağmen YİK üyeliğine devam onu rencide ederdi. Doğru olanı yaptı.
İSTİFA DİLİ YAPICIYDI
Yiğidi öldür hakkını yeme. Bülent Arınç, istifayı seçti ama bunun için doğru bir yol izledi. Sosyal medyadan paylaşmak yerine önce Erdoğan’la görüşmeyi tercih etti. İstifa açıklamasında yapıcı bir dil kullandı. “Kurul üyeliği görevimden ayrılma talebimi Sayın Cumhurbaşkanımıza ilettim ve kendileri de bunu uygun gördüler. Karşılıklı iyi niyet temennileriyle helalleştik ve görevimden ayrıldım” dedi.
İSTİFA SÜRECİNDE NELER YAŞANDI
Şimdi gelelim işin perde arkasına... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert konuşmasından sonra Bülent Arınç, istifa kararı alıyor. Ancak bunu kamuoyuna açıklamadan önce Cumhurbaşkanı ile görüşmeyi tercih ediyor. Erdoğan’ın programın tümünü izlemesinin mümkün olmadığını, konuşmasının bazı bölümlerinin iletildiğini düşünüyor. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş isimlerinin telaffuz etmesinin yanlış olduğu özeleştirisinde bulunuyor ama programın tamamı hakkında Cumhurbaşkanı’na bilgi vermek istiyor. Pazartesi günü görüşmek için randevu talebini iletiyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya’nın Akdeniz’deki Türk kargo gemisine yaptığı haksız müdahale nedeniyle süreci İstanbul’dan takip ediyor. O nedenle Ankara’ya salı günü geliyor.
İŞTE O KONUŞMA
Randevu talebi Arınç’tan geliyor ama Cumhurbaşkanı telefonla arıyor. Karşılıklı olarak diyalogların yaşandığı bir görüşme gerçekleşiyor. Arınç, “Ben isimler konusunda konuştuğum için yanlış yaptım. Onu kabul ediyorum. İsimler üzerinde konuşmamalıydım. Ama ben sadece bunları söylemedim. 4 saatlik programda şunları da anlattım” diye bir özet yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan sabırla dinliyor. Arınç, “İsimler üzerinde konuşmakla hem partiye, hem size, hem cumhur ittifakına zarar verdim. Partimden ayrılmayacağım. Ama müsaade ederseniz Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa edeceğim” diyor. Cumhurbaşkanı, “Peki o zaman” diye karşılık veriyor.
Tabii ki zor bir durum. Ancak edindiğim bilgiye göre Arınç ile Erdoğan’ın arasında bir polemik yaşanmıyor. Seviyeli bir konuşma gerçekleşiyor. Netice itibarıyla bir istifa konuşması ama karşılıklı olarak bir kırgınlık ifadesi kullanılmıyor.
AK PARTİ’YE SOSYAL MEDYADAN AYAR VERMEYE ÇALIŞANLAR
Arınç, YİK’ten istifa etti ya birileri AK Parti’den de istifa etmesi için sosyal medyadan kampanya başlattı. Onların şunu öğrenmesi lazım. Recep Tayyip Erdoğan sosyal medyadan yönetilecek bir lider değil. Kimse sosyal medya üzerinden AK Parti’ye ayar vermeye kalkışmasın. AK Parti’nin lideri Erdoğan’dır. AK Parti’yi Erdoğan yönetir. 18 yıldır iktidarda tuttuğuna göre de iyi yönetiyor demektir.
Erdoğan’ın çıkışı ne anlama geliyor?
Yeni reform ve ekonomik restorasyon sürecinin parametrelerini çözmeye çalışıyorum. Öyle gizli saklı bir süreç yönetilmiyor. Kapalı kapılar ardında birtakım pazarlıklar yürütülmüyor. Şeffaf bir süreç yönetimi söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmaları yeni sürecin yol haritasını veriyor. Yani kimsenin şifreleri vermesine ihtiyaç yoktur.Erdoğan, yeni reform sürecinin işaretlerini verdiği AK Parti grup toplantısından bu yana hep aynı soruyla karşılaşıyorum: Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor? Hayır, yeni bir çözüm süreci başlamıyor. Yeni bir reform sürecine giriliyor ama bu geçmişte yaşanan sürecin bir benzeri değil. Yeni süreci Selahattin Demirtaş, Kürt sorunu ya da Osman Kavala üzerinden okumak yanlış olur. Çünkü bu süreç farklı.
Benim gördüğüm kadarıyla yeni sürecin iki ayağı var: Hukuk reformu ve ekonomik restorasyon.
Bu sürecin en hassas noktası ise cumhur ittifakı ortağı MHP. Erdoğan yeni süreci MHP’nin desteğiyle ve cumhur ittifakı olarak birlikte yürütmeyi hedefliyor. Dün partisinin il kongrelerine videokonferans yöntemiyle bağlanarak yaptığı konuşmada, ‘cumhur ittifakı’na güçlü referans verdi. Bir anlamda ‘cumhur ittifakı’ açısından güven tazeledi. Burada MHP’ye ayrı bir başlık açmak istiyorum.
MHP’SİZ OLMAZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni reform sürecini başlatmasından sonra bütün dikkatimi MHP’ye çevirdim. Çünkü bu işin en kritik halkası MHP’ydi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin MHP grubunda yaptığı konuşma yeni reform sürecine verilmiş güçlü bir destekti. Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin aradığı ve ihtiyaç duyduğu tarihi bir yönetim reformu olarak devrededir. Gereken ve planlanan diğer reformların birbirine eklemlenerek ifa ve icrası Türkiye’nin hızına hız katacaktır. Biz gelecekten umutluyuz. Yarının bugünden daha iyi olacağına inanıyoruz” dedi.
Ben bir fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Bu konuda kimse yanlış hesap yapmasın. Erdoğan yeni reform sürecini MHP ile birlikte yönetmek istiyor. Peki MHP reform sürecine engel mi? ANAP ve DSP’yle koalisyon ortağı olduğu dönemde Türkiye’nin en önemli reformları MHP’nin desteğiyle gerçekleşti. Bahçeli’nin, Kürt sorununun çözüm yöntemine ilişkin kırmızı çizgileri var. Çözüm sürecinde yaşanan deneyimlerden sonra Erdoğan’ın da benzer kırmızı çizgilere sahip olduğu biliniyor. Bu kırmızı çizgilere özen gösterildiği sürece, MHP bu sürece çok olumlu katkı yapabilir. MHP’nin varlığı hem yeni reform sürecinin siyasi desteğini güçlendirir, hem de sürecin bazı sapmalara uğramasına karşı sigorta görevi görebilir.
BAHÇELİ RAHATSIZ OLURSA
MHP Lideri
Polis telsizlerinin değişmez anonsuydu:“Anlaşıldı merkez.”
Merkez Bankası’nın faiz arttırım kararı, piyasalar tarafından anlaşıldı.
Sabah saatlerinde, acaba faiz arttırımı beklentinin altında mı kalacak diye bir endişe vardı. Ama Merkez Bankası 4.75’lik faiz arttırımı yaparak, piyasaların beklentilerini karşıladı.
Böylece Naci Ağbal’ın başkanı olduğu yeni Merkez Bankası yönetimi, güven testini başarıyla geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TOBB Ekonomi Şurâsı’nda yüksek faiz konusundaki yaptığı eleştiriye rağmen bu kararın alınması, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda olumlu bir not oldu.
MERKEZ’İN ADIMI
Merkez Bankası aldığı kararla iki adımı birden attı:
1- Faiz arttırımını yaptı. Piyasaların beklentisini gerçekleştirdi.
2- Sadeleştirmeye gitti. Fonlamasını politika faizi üzerinden yapacağını gösterdi. Böylece karışıklığı ortadan kaldırdı.
Yazının Devamını Oku
Merkez Bankası kararı ve ekonomide yeni dönem
Bugün gözler Merkez Bankası’nın faiz kararında. Bu karar, yeni ekonomi yönetiminin bir anlamda test edilmesi olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TOBB’un düzenlediği Türkiye Ekonomi Şurâsı’nda faiz artışına karşı çıkan mesajına rağmen piyasa beklentilerine uygun bir artışın sağlanacağını düşünüyorum. Ama asıl önemli olan Türkiye’nin yerli ve yabancı yatırımcıya uygun iklime kavuşması olacak.Bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni ekonomi yönetimi ve girilen döneme ilişkin mesajlarını paylaşmaya çalışıyorum. Alanım ekonomi değil. Bu konuda kalem oynatan meslektaşlarımın birikimine saygı duyuyorum. Ancak karşı karşıya olduğumuz durum sadece ekonomiyle ilgili bir durum değil. Ekonomiyi, hukuk sistemini, özgürlükleri, ülkenin iç ve dış görünümünü doğrudan ilgilendiren bir tablo ile karşı karşıyayız. Bir zincirin halkası gibi birbirini tamamlayan önlemlerin devreye girmesi gerekiyor. AB hedefine koşan, demokratikleşme paketlerini birbiri ardına devreye sokan, askeri vesayetle mücadele eden, AB’ye tam üyelik hedefine doğru yürüyen Türkiye, Akdeniz havzasında en çok doğrudan yatırımı çeken ülke olmuştu. O dönem Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım, “Kulaklarımızdan dolar fışkırıyordu” demişti. Gerçekçi olmak lazım. Pandemi nedeniyle öyle bir dünya yok. Ama içinde bulunduğumuz yeri de hak etmiyoruz.
ERDOĞAN REFORMLARLA BÜYÜDÜ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ruh dünyasının mimarlarından biri olan Sezai Karakoç’un, “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” dizelerinde olduğu gibi, reform reform büyüyen bir AK Parti vardı. Reformlarla hem Türkiye’nin önünü açan ve hem de kendini büyüten bir parti. 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 34’le başlayan siyasi serüvenini yüzde 50 seviyesine bu sayede çıkardı. AK Parti’nin en büyük şansı, değişimin mimari olan liderinin Türkiye’yi yönetmeye devam etmesi.
Erdoğan, 2023’e giderken siyasi hayatının kritik hamlelerinden birini daha yapıyor. Türkiye’yi yeniden reformcu bir iklime taşıyor. Bakanlar Kurulu toplantısından sonra “Demokrasinin işlerliğini artırarak hukukun üstünlüğünü güçlendirerek, ekonomi alanında da yeni fırsatların güvencesini teşkil edecek adımları atmakta kararlıyız” sözleri önemli.
“Kamu gücünü özgürlükleri daraltan değil, özgürlükleri koruyan ve yaşatan temel zemin olarak görmeye devam edeceğiz” vurgusu çok yararlı.
TOBB’da işadamlarına “Yerli ve uluslararası yatırımcılar için en uygun şartları karşılamaya devam edeceğiz” şeklinde seslenmesi yararlı.
VİZYONER BAKIŞ AÇIŞI
Yeni reform süreci ve ekonomi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni “Yargı reformu belgesi, içerdiği birçok amaç ve hedefle hem vatandaşlarımızın sisteme duydukları güveni artıracak hem de daha öngörülebilir bir yatırım ortamının oluşmasına yardımcı olacaktır” sözleriyle açıklamıştı.Erdoğan’ın bir vurgusu daha olmuştu. Erdoğan, “Amacımız tüm kurumlarımızın mülkiyet hakkına, salahiyet hürriyetine, hukuki güvenliğe, ifade özgürlüğüne ve özgürlükleri kısıtlayan diğer tüm uygulamalara karşı duyarlı olmalarını sağlamaktır” demişti.
Aradan 1 yıl geçti. Yargı reformuna uygun düzenlemeler yapıldı. Ama aynı zamanda yargı reformu aksine kararlara tanıklık ettik. Bu iş düşe kalka ilerledi.
Geçen hafta ise Erdoğan, reformlar konusunda üst üste güçlü mesajlar verdi. “Ekonomi ve hukukta reform seferberliğini başlatıyoruz” dedi. “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı’nın reform sözü piyasalar tarafından da güçlü bir şekilde desteklendi. Bir anda iklim değişmeye başladı.
BAKANLAR İŞ DÜNYASI İLE BULUŞUYOR
Söylem tamam. Sıra eylemde. İnsanların değişimi hissetmesi gerekiyor. Şimdi o sürece giriliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’la Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, hafta sonu iş dünyası ile bir araya gelecek. Toplantı öncesinde iki bakanın bir değerlendirme toplantısı yaptığı söyleniyor. İş dünyası ile toplantıya hazırlıklı giriyorlar. Bu süre zarfında bir kez daha anlaşıldı ki ekonomi sadece ekonomi değil. Hukuk, en az ekonomi kadar önemli. Ama daha da önemlisi, ülkenin görünümü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, reform sözünü verdiği AK Parti grubundaki konuşmasından sonra Ayşem Sargın başkanlığındaki Uluslararası Yatırımcılar Derneği üyelerini kabul etmişti. YASED heyeti görüşmeye başlamadan önce, “Siz bizim gündeme getirmeyi planladığımız bütün konuların üzerinden geçtiniz” diyor. Sadece yabancı yatırımcılar değil, yerli yatırımcı açısından da istikrar, hukukun üstünlüğü, öngörülebilirlik ve güvenin öneminin altı çiziliyor.
ERDOĞAN’DAN EKONOMİ YÖNETİMİNE TAM DESTEK
Ümit Özdağ bundan sonra ne yapacağını anlattı
Ümit Özdağ ile dün birkaç kez konuştuk.Bu işin Ümit Özdağ’ın parti kurmasına gideceğini yazmıştım.
Sabah aradığında, “Parti kurmak için bir şartım var. Birlikte kurarsak kurarım” dedi. Güldük. Benim gazetecilik yapmaktan başka bir düşüncem olmadığını herkes bilir. O nedenle gülüştük. “Parti kurmak gibi bir niyetim yok” dedi.
“İhraç kararı çıkarsa ne yapacaksınız?” diye sordum. “Mahkemeye gideceğim” karşılığını verdi.
Bu kez, “Peki dönüş mümkün olmazsa yeni bir mücadele düşünüyor musunuz?” sorusunu yönelttim. “Yok” demedi. Kapıyı açık tuttu. “Bakalım. Her şeyin zamanı var” diye konuştu.
İHRAÇ KARARINDAN SONRA
İhraç kararı çıkınca sıcağı sıcağına tepkisini almak için Ümit Özdağ’ı aradım. “Hayırlı olsun” diye söze başladı. “Siyasette daha önce de ihraç deneyimi yaşadım. Demokratik siyasetin inşası için İYİ Parti’yi kurmuştuk ama görüyorum ki inşa edememişiz” dedi. “Peki bu sonuç size sürpriz oldu mu?” diye sordum. “Sürpriz olmadı” karşılığını verdi. “İnsan haklarına, hukuk devletine ve demokrasiye aykırı hareket etmekten dolayı ihraç etmişler. Karar tebliğ edilince, nerede insan haklarına, hukuk devletine ve demokrasiye aykırı hareket ettiğimi görüp ona göre itiraz edeceğim” diye konuştu.
Ümit Özdağ, MHP’den ihraç edildiğinde de dönüş davası açmıştı. Benzer süreci İYİ Parti de yaşayacak. Görünen o ki ihraç etse de İYİ Parti bir süre daha Ümit Özdağ’la uğraşmak zorunda kalacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dört günde yaptığı konuşmaları inceledim. Son 1 yılda hukuk devleti ve reformlara yapmadığı vurguyu son dört günde yapmış.Yeni dönemin dinamiklerini anlamak için Erdoğan’ın 11 Kasım’da AK Parti grubunda, 13 Kasım’da AK Parti Tekirdağ İl Kongresi’nde ve 14 Kasım’da AK Parti Kars ve Karaman kongrelerinde yaptığı konuşmalara bakmakta yarar var. “Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” gerçeğini siyasete en iyi yansıtan Erdoğan oldu. AK Parti 18 yıllık iktidarını değişime borçlu. Erdoğan, ‘süreklilik içinde değişim’i esas aldı.
BU BİR SÜREÇ
Bir dönem çare olarak AK Parti’nin reformcu kimliğini esas alacak şekilde fabrika ayarlarına dönmesi gösterildi. Çözüm sürecinin başlangıcında ise “ikinci yeni” denildi. Yeni döneme nasıl bir ad verileceğini bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, bunun bir süreç olduğu.
PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYAÇ VAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” sözleri, yeni sürecin parolası gibi. Ayrıca değişimin sadece Lütfi Elvan ve Naci Ağbal’ın gelişiyle sınırlı olmadığını gösteriyor. Kadrolar, söylem ve politik öncelikler değişiyor. Yeni siyaset, yeni söylemle geliyor. Ancak değişimin etkili olabilmesi için bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var.
ERDOĞAN, ‘YENİ DÖNEM’ DEDİ
Her şey kontrol altında
Ekonomi yönetimindeki değişimlerden sonra dikkatli bir şekilde takip etmek gerekiyor.Kaos da yaşanabilir, sıçrama da yapılabilir. Yeni ekonomi yönetimi işbaşı yaptı. Piyasalar değişime destek verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da piyasaların desteğine işaret ederek, “Doğru yapmışız” dedi. Yeni döneme ilişkin olarak, “Hayırlı olsun” dediğimizde de “İyi olacak inşallah” diye karşılık vermişti. O nedenle ekonomi yönetimindeki değişiklik hem siyasette hem ekonomi çevrelerinde olumlu karşılandı. Bu hafta içinde dövizde patlama olması bekleniyordu, tam aksine dolar hızla geriliyor. Bunlar piyasanın desteğini göstermesi açısından olumlu. Ancak bir süre sonra atılacak adımlarla da desteklenmesi gerekiyor. Şu ana kadar piyasalar değişimi fiyatlandırdı. Bundan sonra artık icraatı fiyatlandırmak isteyecekler. Ekonomi yönetiminin bu yönde yoğun bir çalışma içinde olduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanlığı kaynakları tarafından, “Her şey kontrol altında” deniliyor. Yeni dönemi, ‘ekonomi yönetimi+Erdoğan’ olarak düşünmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni dönemde ekonomik kararların daha çok içinde olacak. Daha doğrusu geminin dümeninde Erdoğan olacak. AK Parti milletin sofrasındaki ekmeği büyüttüğü için kendisi de büyümüştü. Ekmek küçülürse, iktidar da küçülür. Erdoğan bunun farkında.
EKONOMİ YÖNETİMİ İŞ DÜNYASI İLE BULUŞACAK
Futbol sadece futbol olmadığı gibi ekonomi de sadece ekonomi değil. Hukuk, ekonomi kadar önemli hale geldi. Biri olmazsa diğeri olmuyor. Çünkü sermaye ürkek. Hukuki güvenceye sahip olduğu zaman yerli yatırımcı yatırım yapıyor, yabancı sermaye o ülkeye geliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı önümüzdeki hafta iş dünyası ile bir araya gelecekler. TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, TİM, ASKON gibi kuruluşlar katılacak. Hükümetle iş dünyasının buluşmasının gündeminde ne olacak? Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Mülkiyet hakkı, maddi-manevi hakların korunmasıyla ilgili aleyhe olan hükümlerin eskiye götürülmemesi gibi birtakım düzenlemeler olacak” dedi. Tabii ki iş dünyasının önerileriyle bu paket daha da zenginleştirilecek.
Gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iş dünyasının buluşmasına çevrilmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Kasım’da TOBB’un düzenleyeceği ‘Türkiye Ekonomi Şurâsı’na katılacak. Ekonomi yönetiminin de tam kadro hazır bulunacağı buluşma önemli. Çünkü bir gün sonra da Merkez Bankası’nın para politikası kurulu toplanacak. Faiz artışı olacak mı, olmayacak mı, ona bakılacak.
REFORM SÜRECİ YENİDEN BAŞLIYOR MU?
Bir dönemler reformları, demokratikleşmeyi, özgürlükleri konuşuyorduk. Parlak bir geleceğe doğru yüründüğünden kuşkumuz yoktu.
Ne zaman ki Gezi olayları oldu, 17-25 Aralık darbesi yaşandı, PKK hendek savaşlarını başlattı, 15 Temmuz kanlı darbe girişimine maruz kaldık, Türkiye’nin öncelikleri değişti. İçe döndük. Devletin bekası, FETÖ’nün tasfiyesi, PKK’nın yok edilmesi önceliğimiz oldu. Zamanın ruhuna inanırım. Öyle bir dönemdi.
Yazının Devamını Oku
‘İyi olacak’
Başlıktaki ifade bana ait değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Onu anlatacağım. Ancak önce Erdoğan’ın yeni ekonomi yönetimi ve ekonomiye ilişkin verdiği yeni mesajlara dikkat çekmek istiyorum.Ekonomide paradigma değişikliğine gidiliyor diye iddialı bir ifade kullanacak değilim. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, piyasalara güven ve hukuk devleti konusunda yeni bir anlayışın ipuçlarını verdi. O nedenle Erdoğan’ın AK Parti grubunda yaptığı konuşma metnini önümüze koyup verilen mesajları ciddi bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü Berat Albayrak’ın istifasının ardından Erdoğan dünkü grup konuşmasında ekonomiye ilişkin yeni bir perspektif verdi.
Erdoğan’ın dikkat çekici bir özelliği var. Önemli siyasi gelişmeler karşısında doğru hamle yaptığına inandığı zaman yüzünde kararlı bir ifade oluşuyor. AK Parti grubuna girdiğinde selamlaşırken yüzünde aynı ifadeyi gördüm. Erdoğan, grup konuşmasını yaptıktan sonra Meclis’ten ayrılırken “Hayırlı olsun” dedik. O da “İyi olacak inşallah” diye karşılık verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına geçmeden önce AK Parti grup toplantısına ilişkin bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
LÜTFİ ELVAN’A İLGİ
Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini üstlenen Lütfi Elvan, grup toplantısına ilk gelen bakanlardan biriydi. Lütfi Elvan milletvekillerinin sevdiği bir isim. Erdoğan gelene kadar milletvekillerinin tebriklerini kabul etti. Biz de selamlaştık, hayırlı olsun dileklerimizi ilettik.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’le bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada hukuk devletine olan vurgusunun önemi üzerine konuştuk.
MECLİS’TE KORONAVİRÜS VAKALARINDA ARTIŞ
Meclis’te koronavirüs vakaları artınca, AK Parti grubunda milletvekili sıralarına dezenfektan konulmuştu. Pandemi nedeniyle Meclis’te ziyaretçi yasağı devam ediyor. Ziyaretçi yok ama bütçe görüşmeleri ve Genel Kurul çalışmaları nedeniyle milletvekilleri çalışıyor. O nedenle son haftalarda milletvekilleri arasında COVID-19 testi pozitif çıkanların sayısı arttı. Pandemi nedeniyle bir süredir kulislere gitmiyorum. Dün biraz oturma imkânım oldu. Koronavirüs milletvekillerinin alışkanlıklarını da değiştirmiş. Önceden çayların biri gelir diğeri giderdi. Kalabalık gruplar halinde sohbet ederlerdi. Bu kez kalabalık olmamaya dikkat ediyor, çaydan ziyade
Erdoğan’ın öngörülemez liderliği
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sürpriz istifasıyla birlikte nefes nefese süren 27 saat yaşadık. Bu süre zarfında türlü çeşit senaryolar yazıldı. Kabine revizyonundan ekonomi yönetiminin değişmesine, teknokrat bir ismin bakanlığa getirilmesine, Berat Albayrak’ın istifasının kabul edilmemesine, Albayrak’ın Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’na getirilmesine kadar. Bunlar ayağı yere basan yorumlardı. Bir de arada uçuk kaçık senaryoları da işitmedik değil.Değerlendirmelerin iki ana ekseni vardı:
1- Erdoğan’ın istifayı onaylayıp yeni bir bakan ataması.
2- Cumhurbaşkanı’nın istifayı kabul etmemesi.
27 saatin sonunda Erdoğan öngörülemez bir lider olduğunu gösterdi. Berat Bey’in istifasını kabul ederken, yerine tecrübeli bir isim olan Lütfi Elvan’ı atadı.
EKONOMİYE EL KOYDU
Berat Albayrak önceliklerini ‘üç Y’ olarak belirlemişti: “Yeni dengeleme, yeni normal, yeni ekonomi”. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini üstlenen Lütfi Elvan ise önceliklerini istihdam, büyüme, kurala dayalı piyasa ekonomisi, öngörülebilir bir ekonomi yönetimi olarak sıraladı.
Elbette ki iki bakanın da yönetim şekli ve öncelikleri farklı olacak. Ancak bunu süreklilik içinde bir yenilik olarak görmek mümkün. Çünkü yeni dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonominin içinde daha fazla yer alması bekleniyor.
Biden’la yaşamı öğrenmeliyiz
“Amerika demokrasi ihraç ede ede kendisine kalmamış” esprisi Amerikan seçimleriyle ilgili en çok beğenilenler arasındaydı.Görünen o ki tarihinin en büyük kutuplaşmalarından birini yaşayan ABD’nin espriye dayanacak hali kalmamış.
Bazı yorumcular, bunu ABD’nin dünya liderliğini kaybetme sürecinin bir belirtisi olarak görüyor.
Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin espriye gelir yanı yok.
Çünkü ABD ile aramızda kriz çıkarmaya aday önemli başlıklar var.
Amerikan Başkanlığı’na seçilen Joe Biden, Türkiye konusunda en donanımlı isimlerden birisi. Senatörlüğü ve başkan yardımcılığı döneminde Türkiye’yi ziyaret etmişti. 15 Temmuz’dan sonra gecikmeli ziyareti için özür dilemişti. Ancak adaylığı sürecinde Türkiye’ye yönelik tepki çeken açıklamalara imza atmıştı.
Erdoğan’ı darbe ile değil, seçimle tasfiye etmekten söz etmişti. Bu sözleri 15 Temmuz’da başaramadığını seçimler yoluyla tamamlama yorumlarına neden olmuştu. Erdoğan’a karşı muhalefete destek verilmesi gerektiği yönündeki sözleri ise içişlerimize müdahale olarak görülmüştü. O gün muhalefet Biden’a, “Sen ne hakla Türkiye’nin içişlerine karışıyorsun? Sen hangi sıfatla muhalefete rol biçiyorsun?” demedi. Tam aksine, Biden’ın kazandığı ortaya çıkınca dünyada ilk kutlayanlardan biri CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu oldu. Bu Amerikan halkının iradesine saygı olarak görülebilir. Kılıçdaroğlu’nun tavrı, Trump’tan kurtuldu, Biden’ın gelişine sevindi diye yorumlanabilir. Hiç itirazım yok.
Biden’ın Türkiye’deki muhalefeti destekleme açıklamaları hafızalarda tazeliğini korurken, bunun bir iletişim hatası olduğunu iddia edenlerden de değilim. Varsın olsun. Arzular şelale durumu.
BU NE YAMAN ÇELİŞKİ
Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu karıştırdı?
İktidar, muhalefetin bölünmesinden memnun olur. Millet ittifakının içinde karışıklık çıkmasını keyifle izler.Bu ayrı ama CHP’nin içini iktidar bölüyor dediniz mi bu başka bir şeydir. O nedenle üzerinde durulması gerekiyor.
KÜLLİYE’YE GİDEN CHP’Lİ
CHP, yerel seçim rüzgârlarıyla yelkenlerini şişirmiş gidiyordu. Sonra birden ne oldu? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FOX TV’de yayına çıktı. Kendisine Külliye’ye giden CHP’liler olduğu yönünde duyumlar olduğu soruldu. Kılıçdaroğlu ne dedi? “Doğrudur” dedi. Yetmedi, CHP Genel Merkezi’ne yakın olduğunu söyleyen kaynaklar, Muharrem İnce ismini ortaya attı. Haliyle CHP karıştı. Muharrem İnce bir haysiyet mücadelesi başlattı. Eğer İnce bugün parti kurma aşamasına gelmişse, o olayın çok büyük etkisi var. Peki bu sözü Kılıçdaroğlu’na Erdoğan mı söyletti?
MUHARREM İNCE TUVALETİN KAPISINA OTURTULDU
Yerel seçim başarısı ve pandeminin de etkisiyle CHP tarihinin en rahat kurultayı yapıldı. Kılıçdaroğlu rakipsiz olduğu kurultayda oybirliği ile genel başkanlığa seçildi. Ancak Türkiye’ye Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdikleri Muharrem İnce’yi götürüp tuvaletin kapısına oturttular. CHP’de kendisine yer olmadığını gören Muharrem İnce, yeni bir parti kurmak üzere yola çıktı. Abdullah Gül’e, Ali Babacan’a, Ahmet Davutoğlu’na gösterilen ilginin binde biri Muharrem İnce’den esirgendi. Peki Muharrem İnce’nin CHP’den uzaklaştırılma sürecini iktidar mı tavsiye etti?
ATATÜRK TARTIŞMASI
CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Atatürk demediği için partide kıyamet koptu. Çünkü Atatürksüz bir CHP düşünülemez. 50 yıldır iktidar olamamasına rağmen yüzde 25’lik kitle CHP’yi terk etmiyorsa, Atatürk sevgisi nedeniyledir. Bu bilinmesine rağmen Canan Kaftancıoğlu’na Atatürk dedirtmeyen iktidar partisi miydi?
PARA ALIP PARTİ KURAN
Siyaset ve sosyal medya üzerine ilginç bir anket
Amerikan seçimlerinde anket firmaları tam bir fiyasko yaşadı ama ben bizim anket firmalarının daha iyi olduğuna inanıyorum. O nedenle sizi siyaset ve sosyal medyayla ilgili bir araştırmanın labirentleri arasında dolaştırmak istiyorum.Dr. Hilmi Daşdemir’in başkanı olduğu Optimar Araştırma’nın 26-30 Ekim tarihleri arasında 2 bin 147 kişi ile yüz yüze görüşme yoluyla yaptığı ankette siyasete ilişkin önemli sonuçlar var. Partilerin oy oranından en beğenilen siyasetçiye kadar her şey var. Ama bu kez alışkanlığımı değiştirip sizinle sosyal medyayla ilgili verileri de paylaşmak istiyorum. Siyasetten istesem de kopamıyorum. Bu yüzden başlıklardan biri sosyal medya-siyaset ilişkisi üzerine olacak.
MUHALEFETE GÜVEN
Türkiye’nin sorunlarını AK Parti çözer diyenlerin oranı yüzde 33.3’e ulaşıyor. Ama asıl önemli olan muhalefet çözer diyenlerin tamamını topladığınızda yüzde 32.1 ediyor. CHP, İYİ Parti, HDP, DEVA, SP ve Gelecek Partisi de dahil toplamı AK Parti’ye ulaşmıyor. 18 yıllık iktidarın sonunda muhalefet bu durumda olmamalı, topluma güven vermeliydi.
İşte oranlar
AK Parti.................. 33.3
CHP........................ 16.6
HDP....................... 8.0
İYİ Parti................... 5.3
Yazının Devamını Oku
ABD seçimleri Ankara’da nasıl karşılandı?
ABD süper güç olması nedeniyle Amerikan seçimleri sadece Amerikan seçimi değildir. Dünya seçimidir. Amerikan tarihinin en yüksek katılımlı seçimi oldu. O nedenle yüzyılın seçimi deniliyor. Bu sonuçlar Amerika’daki kutuplaşmayı ortaya koydu. ABD, kırmızı ve mavi olmak üzere tam anlamıyla karpuz gibi ikiye bölündü. İbre bir Trump’a döndü, bir Biden’a. İtirazlar nedeniyle bu işin karakolda biteceği yorumları ağırlık kazandı.1- Seçim sonuçlarını salıncak eyaletler denilen kritik yerlerden gelen sonuçlar belirledi. Trump’ı destekleyenler için mahcup seçmen tanımı yapılıyor ama “suskun seçmen” demek daha doğru olur. Bizde de geçmişte Özal’ın ve Erdoğan’ın kazandığı seçimlerde “suskun seçmen” etkisini görmüştük. Onlar TV ekranlarında ya da sosyal medyada değil, sandıkta konuşmuştu.
2- Bu seçimlerde kim kaybetti sorusunun ilk akla gelen cevabı var. O da anketler. Biden’ı 7 puan önde gösteriyorlardı. Çuvalladılar. 2016 seçimlerindeki başarısızlıklarının üzerine tüy diktiler. Bence bunu bilinçli olarak yaptılar. Ölçtüklerini değil, olmasını istediklerini verdiler. Anketçiliği bırakıp Biden’ın seçilmesi için algı yönetimine soyundular. Tam da o noktada kaybettiler. ABD’deki firmalara söylüyorum ama Türkiye’deki anket firmalarının da kulağına küpe olmalı.
3- 2016 seçimlerinden örnek veriliyor ama doğru değil. Bush ile Al Gore’un yarıştığı 2000 seçimlerine benziyor. Ama bire bir benzeri değil. O zaman Florida’da kilitlenmişti. O seçimleri Al Gore’un ekibinde takip eden Verso araştırma şirketinin sahibi Erhan Göksel, “Yeniden itiraz etmek için hazırlıklar yaparken Al Gore seçim bürosuna geldi. ‘İtiraz etmiyoruz’ dedi. Şaşırdım. Ondan sonra çekti gitti. Öyle kalakaldık” demişti. Amerikan derin devletinin devreye girdiğini ima ederek.
TRUMP BİRKAÇ ADIM SONRASINA HAZIRLANMIŞ
4- 2016 seçimlerini Trump’ın kazanması sürpriz olmuştu. Öyle ki seçim kampanyasında yer alan Michael Wolf, Trump’ı anlattığı, “Ateş ve Öfke” kitabında, Trump ve ekibinin hazır olmadıkları tek şeyin “kazanmak” olduğunu söylemişti. Ama “seçim hileli” diye itiraz etmeye hazırlanan Trump kazanmıştı. Bu kez Trump, hazırlıklıydı. Belli ki birkaç adım sonrasına dönük stratejik hamlelerini önceden hazırlamış. “Bizi yakalamaları imkânsız. ABD Yüksek Mahkemesi’ne gideceğiz. Biz kazanacağız. Bildiğim kadarıyla biz zaten kazandık” dedi. Beklendiği gibi seçimler karakolluk oldu.
EKONOMİ BELİRLEYİCİ OLDU
5- Ekonomiyi düzelttiği için Trump’ın ikinci kez seçilmesine kesin gözle bakılıyordu. Ama koronavirüsle ilgili süreci iyi yönetememesi Trump’ın şansını tehlikeye attı. Bu sonuçlar da gösteriyor ki, eğer pandemi süreci olmasaymış, Trump ezici bir farkla kazanacakmış.
Mesut Yılmaz’la ilgili sahte belge neydi?
Mesut Yılmaz ile Yıldırım Akbulut’un yarışacağı kongreye sayılı günler kalmıştı. Kıran kırana bir mücadele yaşanıyordu. Bursa’dan gazeteci arkadaşım Hüseyin Hiçdurmaz aracılığıyla bir belge geldi.
Hiçdurmaz, Akbulut yanlısı bir medya grubunun el altından yaydığı notunu düşmüştü. Kongrede Mesut Yılmaz’ın aleyhinde etkili olabilecek bir belgeydi. Resmi evraklar konusunda uzmanlığına inandığım kişilere danıştım. Akbulut’un ekibini yokladım. Doğrudan onlarla ilgisinin olmadığı sonucuna ulaştım. Bu arada Sevgi Ulusay aracılığıyla Mesut Bey’e ulaşmaya çalıştım. Sevgi Hanım’a ön bilgi vermiştim. Gecikmeden Mesut Bey aradı. “Öncelikle haberi yazmadan önce arayıp sorma gereği duyduğunuz için teşekkür ederim” dedi. Bunun benim görevim olduğunu söyledim. “Benim böyle bir üyeliğim yok. Dediğiniz kulübe olmadığı gibi bu tür hiçbir yapıya üyeliğim söz konusu değil” dedi. Kongre sürecinde kendisine zarar vermek isteyen bir yapı tarafından üretilen sahte bir belge olduğunu söyledi. Beyan esastır dedim. Haberi yazmadan önce kendisini aradığım için memnun olmuştu, daha geniş bir zamanda sohbet etmek üzere davet edeceğini söyledi.
PİŞMAN OLMADIM
Daha sonra FETÖ’nün sıkça kullandığı sahte evrak üretme gerçeği ile ilk olarak o zaman karşılaştım. Benim için öğretici oldu. Genç bir gazeteciydim. Çift kontrolün ne denli önemli olduğunu orada öğrendim.
Haberi yayınlasam kongre sürecinde çok büyük bir sansasyona sebep olabilirdi. Sahte olduğunu tespit ettirdiğim belge Mesut Yılmaz’ın Lions kulübüne üye olduğu yönündeydi. Lions’un resmi evrakı havası verilen bir kâğıt hazırlanmıştı. Doğruluğundan kuşkulandığım haberi yazmadım. Hayatım boyunca da pişman olmadım.
O tür iddialar muhafazakâr seçmende etkili oluyordu. Doğrusu Mesut Yılmaz’la ilgili iddia önüme gelince, AP kongresinde Demirel hakkında ileri sürülen “mason” iddiası hatırıma gelmişti. Demirel, mason olmadığına dair bir belge almak zorunda kalmıştı.
Mesut Yılmaz, ANAP Genel Başkanlığı’na aday olduğunda ilk gezisini Marmara ve Ege bölgelerine yapmıştı. Mehmet Gedik koordine ediyordu. Mesut Yılmaz, Ecevit mavisi gömlek giyiyor, onu takdim ederken gençliğine ve dinamikliğine vurgu yapılıyordu. Gittiğimiz yerlerde Akbulut’u destekleyen teşkilatlar mesafeli duruyor ama Mesut Yılmaz’ın gelecek vaat eden genç ve dinamik yapısı sokaktaki vatandaşı etkiliyordu. Orada seçmenin umuda ve geleceğe oy verdiğini gördüm. Bursa’da ilk bölümü tamamlanan geziden ayrılırken, Mesut Bey otobüse gelerek bizlere teşekkür etti. “Başbakanlıkta ziyaretinize geleceğim” deyince hafif tebessüm ederek “Hayırlısı bakalım” karşılığını vermişti.
Ziya Selçuk’la İzmir’deki okulları ve koronavirüsü konuştuk
İzmir’de yaşanan depremin etkilediği yerlerden biri de okullar oldu.Eğitime bir hafta ara verildi. Diğer yandan koronavirüs nedeniyle henüz yüz yüze eğitime başlayamayan sınıflar var.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’la İzmir’de eğitimi, okulların durumunu ve okullarında eğitime başlayamayan 6, 7, 10 ve 11. sınıfların durumunu konuştuk.
“Haberi aldığım ilk andan itibaren aklım, kalbim İzmir’deydi. Çünkü deprem anında öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz okullardaydı” dedi.
15 dakika içinde bilgi alınmış.
“Çok şükür, okullarda can kaybı olmadı ama o haberi alana kadar büyük endişe yaşadım” diye anlattı. Kolay değil, İzmir’de 3 bin 600 okulda 850 bin öğrenci ve onların öğretmenleri görev yapıyor. “Onların emanetini omuzlarımda hissediyorum” diyor.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, verilen bilgilerle yetinmemiş. “Pazar günü ‘Bana hasarlı okulları gösterin’ dedim. Okulları gezdim. 139 okulumuzda hafif hasar var” dedi. Okullar zaten 1 hafta eğitime ara verdi ama bu sadece okullardaki hasar için yapılmamış. Daha çok çocuklara psiko-sosyal destek vermek adına böyle bir karar alınmış. “Herkes emin olsun, en ufak bir risk gördüğümüz okulumuzda gerekli tedbirleri almadan kapılarımızı çocuklarımıza açmayacağız” diye güvence verdi. Dolayısıyla okullardaki hasar durumu, okulların açılmasına engel görünmüyormuş.
İZMİR’DE BU YAZ 50 OKUL YIKILMIŞ
Hatırlarsınız, Milli Eğitim Bakanlığı okulları yıkıyor diye haberlere konu olmuştu. Aileler, siyasetçiler kimi zaman bu yıkımlara engel olmaya çalışmıştı.
Yazının Devamını Oku
Murat Kurum İzmir’le ilgili öncelikleri anlattı
Şiir gibi bir kenttir İzmir.Depremin vurduğu güzel İzmir, şimdi yaralı.
Aslında hepimiz yaralıyız.
İzmir yanımızda bir acı var.
Bir yanda kurtarma çalışmaları sürüyor.
Kurtarma ekipleri kahramanlık destanları yazıyorlar. Ne kadar teşekkür etsek azdır.
Hayatını kaybedenlerin hayat hikâyeleri yüreğimizi yakıyor.
Sağ olarak kurtarılanlar umudumuzu arttırıyor.
Güzel İzmir’in yaralarının bir an önce sarılması için yapılan çalışmaları takip ediyoruz.
Yazının Devamını Oku
Kılıçdaroğlu neden erken seçim istiyor?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Birinci Meclis’i ziyaretinde erken seçim çağrısı yaptı. Kılıçdaroğlu, bir süre öncesine kadar erken seçime karşı çıkıyordu. CHP’li belediyeler icraatlarını ortaya koyduktan sonra seçimlere gidilmesinin doğru olacağı görüşündeydi.Peki Kılıçdaroğlu tavrını niye değiştirdi?
1- CHP’nin oylarında ciddi bir sıçrama yok. Hatta CHP’nin oyları geriliyor.
2- Ya iktidarın oylarında dramatik bir düşüş yaşanır ya da iktidarın altında kalkamayacağı bir siyasi kriz patlak verir. Her ikisi de yok. Cumhur ittifakının oylarında erken seçim istenecek bir değişiklik yok.
BAHÇELİ’NİN TAVRI SÜRPRİZ OLMADI
Ama Kılıçdaroğlu ısrarla erken seçim istiyor. Bunun için önce Bahçeli’ye de çağrı yaptı. İşte o zaman Kılıçdaroğlu’nun gerçekte erken seçim istemediğini, bunun taktik bir hamle olarak kullandığını anladım. Çünkü Bahçeli erken seçim isteyecek olsa bile Kılıçdaroğlu talep ettiği için istemez. Onun altında bir parmak arar. Tahmin ettiğim gibi oldu. Bahçeli, “Kılıçdaroğlu ne oldu da seçim diye tutturdu? Seçim isteği sipariş ve hezeyandır. Sana kimler ne söyledi, neyi vaat ettiler?” diye tepki gösterdi.
Buna rağmen Kılıçdaroğlu, erken seçim çağrılarını sürdürünce CHP’deki gelişmeleri ve millet ittifakını mercek altına almak gerekti. Böylece Kılıçdaroğlu’nun hamlesinin iktidardan ziyade yeni kurulan partilere yönelik olduğu ortaya çıktı.
CHP’DE ETKİLİ OLDU
O tarihte
Erdoğan’ın tepkisi
Meclis’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bekliyorduk.Milletvekillerinden koronavirüs testi pozitif çıkanların sayısı artınca, haliyle sohbet konusu da koronavirüs üzerine oldu.
Enerji Bakanı Fatih Dönmez, koruma ekibinden birisinin testi pozitif çıkınca kendini birkaç gün izole ettiğini söyledi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile İslam’a saldırıda bir yarış halinde olan Charlie Hebdo dergisine Macron’a gösterilen tepkiyi konuştuk. İslam dünyasındaki tepkiye yönetimlerin sessiz kalamadığının altını çizdik. “Sokağın tepkisi olmasa yönetimler sessiz kalırdı. Ancak tabanda öyle bir tepki oluştu ki yönetimler de tepki göstermek zorunda kaldı” dedi.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’le CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na sıcağı sıcağına verdiği yanıtı konuştuk. Enis Berberoğlu’yla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararını yerel mahkemenin tanımaması üzerine Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü hedef almıştı. Gül de “Kasetlerle gelen kişinin iddialarını ciddiye almıyoruz” diye yanıt vermişti. Abdulhamit Gül, “Hak etmişti” demekle yetindi.
Bakanlarla sohbet ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıdan göründü.
Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu ve ATV Ankara Temsilcisi Şebnem Bursalı ile birlikteydik. Cumhurbaşkanı bizim olduğumuz bölüme gelince, kandilini tebrik ettik. Erdoğan bunun üzerine tavana asılı duran avizeleri göstererek, “Kandil onlar. Ben o yüzden ‘leyle-i kandilinizi’ demeyi tercih ediyorum” dedi. Yaşanan onca krize rağmen Cumhurbaşkanı’nın morali yerindeydi. Şebnem Bursalı’nın verdiği kilo üzerinden karşılıklı espriler yaptık.
AYAKTA ALKIŞLADILAR
Cumhurbaşkanı