Nilüfer Belediyesi, Konak Kültürevi’nde gerçekleştirdiği etkinlikte Atilla Dorsay ve eşi Leman Dorsay’ı sanatseverlerle buluşturdu. Leman Dorsay’ın Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli kentlerinden çektiği fotoğraf karelerinden oluşan Yansımalar adlı fotoğraf sergisi, izlenime açıldı.
Serginin ardından da Atilla Dorsay’ın konuk olduğu bir söyleşi gerçekleştirildi. Doç. Ali Sait Liman’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşide Atilla Dorsay, sinema yazarlığı serüvenini, yaşamındaki dönüm noktaları ile trajedileri katılımcılarla paylaştı.
Yazdığı film eleştirisinin ilk kez 1966 yılı Aralık ayında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandığını söyleyen Atilla Dorsay, “Cumhuriyet Gazetesi’nde işe başlamak, benim için büyük bir şanstı. Orada hayatımın en güzel yıllarından bir kısmını yaşadım” dedi.
Çocukluk yıllarında beyaz perdenin büyüsüne kapıldığını dile getiren Atilla Dorsay, “Savaşın sorumluluk getiren yıllarında aşk teması beni çok etkiledi. Siyah beyaz filmlerin yanı sıra 1940’lı yıllarda yeni başlayan renkli sinema da beni büyüledi. İzlediğim en güzel aşk filmi Kazablanka’ydı. Sinema kadar müziği, seyahati, arkeolojiyi de seviyorum” diye konuştu.
Yazmanın, kendisi için bir tutku olduğunu ifade eden Dorsay, “Yazma tutkum, okuma tutkumun bir sonucudur. Okumak, yazmayı da teşvik ediyor. 12 yaşımdan itibaren sinema defterleri tutup, o defterlere filmle ilgili her şey ve küçük eleştiriler yazardım. İzlediğim bütün filmleri yazardım. 1966 yılında eleştiri yazılarımın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmasıyla birlikte sinema yazarı oldum. Sonra yazarlık, benim hayatımın ana etkeni oldu. Yabancı filmler üzerine eleştirilerimi ayrıca topluyorum. Türkan Şoray, Yılmaz Güney üzerine biyografiler ve müzik, anılarım, gezi notlarımı yazdım. Hikaye ve şiir kitaplarım oldu. Pandemi gibi zor bir dönemde bile üç kitap yazdım. Toplam 57 kitap yazdım. Bu tutku devam ediyor. Bu tutku, ulaştığım yaşta beni ayakta tutan şeylerin başında geliyor” dedi.
Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filminin ilk gösterimini gözyaşları içinde izlediğini, ardından bu film üzerine uzun bir yazı yazdığını söyleyen Atilla Dorsay, bu yazıdan sonra Türk sineması üzerine yazmaya başladığını belirtti. Dorsay, “Bu, benim için bir dönüm noktasıdır. 1970 yılından itibaren Türk sinemasını yazdım” ifadelerini kullandı.
Yılmaz Güney ile iyi bir dost olduğunu söyleyen Atilla Dorsay, yaşadığı trajediyi de şu ifadelerle paylaştı: “Yılmaz Güney’i İmralı’da ve Selimiye’de cezaevinde ziyaret ettim ve söyleşiler yaptım. Sonra o Paris’e gitti. 1980’li yıllarda Paris’e gidemediğim için Yılmaz Güney’in Yol filmiyle Cannes Film Festivali’ne katıldığını ve Altın Palmiye ödülü aldığını da göremedim. Çünkü Yol filminin bu festivale katılacağı açıklanmamıştı. Yoksa ne olursa olsun oraya giderdim. Sonrasında Yılmaz Güney vefat etti. Onunla karşılaşamadık. Bu, benim için hayatımın en büyük trajedilerinden biridir. 1960’ların sonlarında başlayıp, 1984’te sona eren bir trajedidir benim için.”
Atilla Dorsay, söyleşinin ardından kitaplarını Nilüferli sanatseverler için imzaladı.