“Diktatörlükle otoriterlikle uzaktan yakından ilgisi yok. Dünyada başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin modelleri ortada. Önemli olan demokratik denetim mekanizmalarının ve kuvvetler ayrılığının açık ve net bir şekilde bu sistemde muhafaza edilmesi. Bu anayasa değişikliğinde de bu iki temel unsur muhafaza ediliyor" dedi.
Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi’nin (KAGEM) 2017 Faaliyet Yılı Açılış Konferansı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katılımlarıyla gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, “İslam-Batı İlişkilerinde Dün, Bugün ve Yarın” konulu konferansında, Türkler ve Avrupa başlığına değinerek, “Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili yaşanan tartışmalar, gelgitler İslam Batı ilişkileri bağlamından bağımsız değildir. islam dünyasında birçok insan, Türkiye’de birçok insan bu meseleye ‘acaba Batı, Avrupa bize nasıl bakıyor’ zaviyesinden bakıyor böyle değerlendiriyor halklı olarak. Çünkü Türkiye’nin AB üyeliği 50 küsür yıldır devam eden bir serüven olarak inişli çıkışlı birçok aşamadan geçti bu günlere geldi. Baktığınız zaman nedir engelleyen ya da neticelendiği zaman ne tür sonuçlar alacağız diye meseleye baktığımız zaman İslam Batı ilişkilerinin uzun tarihine yayılan birçok konunun olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
“ASLINDA BATILILAR TÜRKLERİ İSTANBUL’UN FETHİNDEN DOLAYI HİÇBİR ZAMAN AFFETMEDİLER”
İstanbul’un fethinin Avrupalı Ortaçağ ve modern dönemdeki düşünürlerin tarihçilerin hafızalarında derin izler bırakmış konulardan bir tanesi olduğuna dikkat çeken Kalın, “Bu manada beklenmedik bir hadiseydi Avrupalılar için, Bizans için İstanbul’un fethi. Fethin şokunu uzun bir sürede atlatamadılar. Aslında Batılılar Türkleri İstanbul’un fethinden dolayı hiçbir zaman affetmediler. Burda en ilginç hadiselerden bir tanesi İstanbul’un fethinden 4-5 yıl sonra Papa’nın Fatih Sultan Mehmet’e yazdığı o meşhur mektuptu. Papa kendi imkanlarını harekete geçirerek bir fikir ortaya atıyor ve Fatih Sultan Mehmet’e bir mektup yazıyor. Mektubun meali şöyle söyleniyor, ‘Seni dünyanın gözdesi İstanbul şehrini fethetmiş padişah Osmanlı Sultanı. Eğer gerçekten dünya hükümdarı olmak istiyorsan, sana bir teklifim var. Bunu yerine getirirsen Avrupa’nın kapılarının anahtarını da ben sana bizzat kendim teslim ederim. Sana göndereceğim bir parça su. Bu suyu al gereğini yap. Ondan sonra Avrupa’nın kapılarını ben sana sonuna kadar açarım.’ Gönderdiğim bir parça su dediği vaftiz olmasını istiyor. Hristiyanlığa davet ediyor. Biz şunu biliyoruz, Fatih bu dönemde dört tane unvanı kullanmaktaydı. Bir tanesi sultan unvanıydı, ikincisi hakan unvanıydı, üçüncüsü padişah unvanıydı, dördüncüsü çok önemli o da aslında papaya bir cevap, Fatihin dördüncü unvanı da Kayser-i Rum idi. Yani ben ‘gayri müslim tebamında sultanıyım’ demek suretiyle aslında papaya dolaylı bir cevap vermiş oluyordu Fatih Sultan Mehmet” ifadelerini kullandı.
“CUMHURBAŞKANIMIZ BATIYA BİR AYNA TUTUYOR”
Kalın konuşmasına şöyle devam etti:
“Yükselişe geçen İslamofobi, İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığı, ırkçılık, göçmen karşıtlığı aslında batının kendi içerisindeki bir büyük imtihanı ifade ediyor. İslam toplumlarıyla ilişkisi kadar kendi içindeki tutarsızlıkları ortaya koyuyor ve buna da bir ayna tutuyor. Türkiye bağlamında özellikle de Cumhurbaşkanımıza yönelik saldırıların, karalama kampanyalarının arkasında yatan da bu. Cumhurbaşkanımız Batıya bir ayna tutuyor. Diyor ki sizin Filistin’de yaptıklarınız, Myanmar’da yapmadıklarınız, Afrika’da yaptıklarınız, Suriyeli mülteciler için yapmadıklarınız bütün bunları alt alta koyuyor ‘Dünya beşten büyüktür’ diyor, ‘Bu dünya düzeni değişmelidir’ diyor yani bir ayna tutuyor. Batılılar o aynadaki gördükleri resimden son derece rahatsız oluyorlar ama aynadaki imajı, yani kendilerini düzeltmek yerine aynayı tutana saldırıyorlar. İşin özü bu. Biz bu aynayı tutmaya devam edeceğiz. Mutlaka bu aynada kimlerin olduğunu tespit etmemiz lazım. Aynayı tutarken onlara olduğu kadar kendimize de tutmamız lazım. Batıyı eleştirdiğimiz kadar kendimize de bir ayna tutup öz eleştirimizi de yapmamız lazım. Batıyı tanımıyoruz, kendimizi hiç tanımıyoruz. Çünkü geleneği olmayan toplumların geleceği de olmaz. Kendi geleneğimizin farkında değilsek, onun daha temel eserlerine nüfus edememişsek, anlayamamışsak bir gelecek inşasından da bahsedemeyiz. Bugün İslam ve Batı ilişkisinde gerilim ve çatışmalar devam ediyor. Bunun devam etmesi için çaba sarf eden çevrelerde var. yükselen İslamofobi göçmen karşıtlığı, ırkçılık üzerinden yerel siyasette rant elde etmeye çalışan çevrelerde var. öyle ki bugün birçok Avrupa toplumunda marjinal siyasi görüşler ana akım medyayı belirler hale geldi. Bu çok tehlikeli bir trenddir. Bu karşı biz ahlaki moral üstünlüğü yanımızda tutarak bununla mücadele etmek zorundayız.”
“BATIYLA VEYA DOĞUYLA İLİŞKİYE GİRERKEN BUNU İLMİ AHLAKİ TEMEL ÜZERİNDE YAPMAMIZ GEREKTİĞİNİ BİLMELİYİZ”
“Batıyla veya Doğuyla ilişkiye girerken bunu ilmi ahlaki temel üzerinde yapmamız gerektiğini bilmeliyiz” diyen Kalın, “Bunun içinde önce kendimizi doğru enstrümanlarla mücehhez kılmalıyız. Kendimizi doğru yetiştirebilmeliyiz. Küreselleşmenin getirdiği bu yapay ve sunileşme döneminde bizim kendi geleneğimizin inancımızın kültürümüzün derinliğini kavrayarak dünyaya bu perspektiften bakabilmemiz gerekiyor. Eğer biz bir aktör ve özne olabilme bilinciyle hareket edebilirsek bu sorunları çözecek kudrete de imkana da sahip oluruz. Önce bu öngüveni oluşturmamız gerekiyor. Bu hepimizin 21. Yüzyıldaki kolektif sorumluluğudur. Bu meselelerde öncülük yapacak olan toplulukların başında Anadolu coğrafyasını bin yıldır vatan edinmiş insanlar geliyor. Çünkü Anadolu insanının basiretiyle ferasetiyle doğudan batıya angaje edemeyeceğiniz ilgilenemeyeceğiz hiçbir mesele yoktur. Yeter ki biz nasıl geleneğin üzerinde bulunduğumuzu fark edelim” değerlendirmesinde bulundu.
“İSLAM TOPLUMLARIYLA BATI TOPLUMLARI VE AFRİKA, ÇİN, HİNT DİĞER TOPLUMLARLA DİYALOG KANALLARINI BİZİM AÇIK TUTMAMIZ GEREKİYOR"
Salondaki dinleyicilerin sorularını da yanıtlayan Kalın, İslam İşbirliği Teşkilatı ile ilgili soruya, “İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı şuanda Cumhurbaşkanımızın başkanlığında devam ediyor. Yaklaşık 7-8 ay oldu. İslam İşbirliği Teşkilatı 57 üyesiyle İslam dünyasının en büyük uluslar arası devletlerarası kuruluşu. BM’den sonra en büyük teşkilat. Şuanda aslında iki yönlü, taraflı süreç izleniyor. Bizim bunu böyle yürütmemiz lazım. Bir tarafta İslam dünyasının içindeki diyalog süreçlerini yoğunlaştırmamız gerekiyor. Bir tarafta da İslam toplumlarıyla Batı toplumları ve Afrika, Çin, Hint diğer toplumlarla diyalog kanallarını bizim açık tutmamız gerekiyor. Çünkü kendi içimizi de bazı meseleleri çözmeden, başka toplumlarla oturup bazı şeyleri konuşmak çok verimli de olmuyor. Bu noktada daha fazla yapılması gereken şeyler var. Bunu sadece devletler düzeyinde değerlendirmemek lazım. Burada fikirler öncülük yapacak. Devlet kurumları burada şüphemiz kolaylaştırıcı rol oynayabilir bu olmalı, imkan sağlar ama içeriği oluşturacak olan zihin ve fikir dünyasının öncüleridir” yanıtını verdi.
“18 OCAK’TA UZMANLAR DÜZEYİNDE YENİ BİR TOPLANTI YAPILMASI İÇİN KARAR ALINDI”
Cenevre’deki Kıbrıs görüşmeleriyle ilgili ise Kalın, “Cenevre’de bir dizi görüşme yapıldı. Yaklaşık 20 aydır devam eden Kıbrıs görüşmelerinin Kıbrıs görüşmelerinin bir zirve noktasıydı o. Belli konularda önemli mesafeler alındı ama belli konularda görüş ayrılıkları devam ediyor. Şimdi 18 Ocak’ta uzmanlar düzeyinde yeni bir toplantı yapılması için karar alındı. Heyetler Cenevre’den ayrıldılar. Biz sürecin geleceği konusunda olumlu ve umutluyuz. Burada iki kesimli iki toplumlu devletli bir yapının kurulması ve siyasi temsil ve eşitlik ilkesinin korunması şartıyla Ada da bir çözüm bulunması şüphesiz mümkündür. Yarım asırdan fazladır devam eden bu meselenin adil, kalıcı ve sürekli bir çözüm ile sonuçlandırılması da, Avrupa için de bizim için de Yunanistan için de çok önemli kazanımlar getirecektir. Ama Türkiye olarak ada da ki Kıbrıs Türkleri olarak bizim o ülkelerden de vazgeçmemiz söz konusu değil. Müzakereler devam edecek. Umarım önümüzdeki günlerde olumlu neticeler alma imkanı olur” şeklinde konuştu.
“BUNUN DİKTATÖRLÜKLE OTORİTERLİKLE UZAKTAN YAKINDAN İLGİSİ YOK"
TBMM’de görüşülen anayasa değişikliği görüşmeleri hatırlatılarak bunun İslam ve Batı ilişkilerini nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Kalın, şunları kaydetti:
“Bu anaya değişikliğiyle Türkiye’de yeni bir yönetim modeline geçilecek. Bununla ilgili Türkiye’de de tartışmalar var. Batı’da da tartışmalar var. Ben Batı’daki tartışmaların, önyargılı olduğunu görüyorum. Bunun otoriterleşmeye, tek adamcılığa götüreceği, demokratik denetim mekanizmalarının ortadan kalkacağına dair bir takım propagandist şeyler konuşuluyor. Hâlbuki işin gerçeği böyle değil. Denetim mekanizmaları aynen muhafaza ediliyor. Örnekleri de var maddelerde. Cumhurbaşkanı Meclisi fesh edecek olursa aynı şekilde kendisi de seçime gitmek zorunda. Bir anlamda kendini de fesh ediyor demektir. Yani bu uzlaşın anlaşın demektir. Baktığımız zaman batı basınında özelikle son 1-2 yıldır bir otoriterleşmenin gündemde tutulduğunu görüyoruz. Geriye doğru baktığınızda 15 Temmuz darbesinden önceki 1-1,5 yıl içerisinde bu konunun sistematik bir şekilde gündeme getirilmesinin sebeplerinden bir tanesi de aslında darbeye zemin hazırlamaktı. Şunu diyeceklerdi, ‘Türkiye’de bir diktatör var. Darbeler kötü olabilir, demokrasiyi tercih ederiz, darbeyle demokrasi telif edilemez ama hiç olmazsa bir diktatörlükten kurtulduk.’ Demek için bu söylemi başta FETÖ’cüler olmak üzere onların müttefiki olan çevreler sürekli işlediler. Birileri bunu satın aldı ve 15 Temmuz darbesinde de bunu elverişli bir zemin olarak kullanacaklardı. Darbe başarısız olunca bu da çöpe atıldı aslında. Ama hala bakıyorsunuz bunun üzerinden bir Türkiye analizi yapmaya çalışanlar var. Bunun diktatörlükle otoriterlikle uzaktan yakından ilgisi yok. Dünyada başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin modelleri ortada. Önemli olan demokratik denetim mekanizmalarının ve kuvvetler ayrılığının açık ve net bir şekilde bu sistemde muhafaza edilmesi. Bu anayasa değişikliğinde de bu iki temel unsur muhafaza ediliyor.”
Dinleyicilerden bir kadın ise İbrahim Kalın’a yaptığı bir tespiti aktarmak istediğini söyleyerek, “Sizi ekranlarda izlerken yüzünüzde soğuk rüzgarlar esiyor sanki. Resimde de öyle. Ama bugün sizi sempatik gördük. Dilerim bundan sonra ekranlarda da biraz daha sizi sempatik görebiliriz” ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine Kalın ise “Bunun bir tespit ve öğüt olarak kabul ediyorum” dedi.
Öte yandan, konferansın ardından katılımcılar Anadolu Ajansından derlenen “15 Temmuz Milli İradenin Yükselişi” temalı fotoğraf sergisini de ziyaret etti.
(Pelin Üzek / İHA)