Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kızılcahamam’da düzenlenen AK Parti 27. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda konuştu. Bu toplantının yeni yasama yılının başlangıcı olması sebebiyle parti genel merkezi, meclis grubu ve kabine arasındaki koordinasyon bakımından önemli olduğunu söyleyen Erdoğan, “Üstlendiğimiz sorumluluklar itibariyle Türkiye’nin bölgemizin ve dünyamızın her meselesi unutmayalım ki AK Parti’nin meselesidir. 81 milyon vatandaşımızın her birinin eğitimden sağılığına, güvenliğinden istihdamına ve ulaşımına kadar hayatının her alanına ilişkin hizmetleri kendilerine en güzel şekilde sunmakla mükellefiz. Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gücüyle dünyanın saygın devletleri arasında yer alması üzerinde bayrağımızın bulunduğu, pasaportumuzun onurunun korunması da yine bizim görevimizdir. Bölgemizden başlayarak umudunu bize bağlamış tüm mazlum ve mağdurlara sahip çıkmayı, el uzatmayı, imkanlarımız nispetinde onlara destek olmayı da vazifemiz olarak görüyoruz. AK Parti medeniyetimizin ve tarihimizin kendisine yüklediği işte bu büyük davayı 17 yıldır hep ileriye taşımayı başarmıştır. Necip Fazıl hepimizin fikir dünyasının şekillenmesinde çok önemli yeri olan ve çoğumuzun ezbere bildiği Sakarya şiirinde, ‘Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.’ Biz ne rütbe ne de mal derdine düşmeden bu mukaddes yükün hamalı olmaya talip bir kadroyuz. Toplantımızın sloganında, ‘Tevazu, samimiyet ve gayretle önce millet, önce memleket.’ Bizim 17 yıllık yolculuğumuzun özeti bu kelimelerdir. Bu yola birlikte çıktığımız arkadaşlarımızdan pek azı dışında neredeyse tamamının bugün burada olması imtihanı alnımızın akıyla vermekte olduğumuzun işaretidir. Bir kez daha büyük AK Parti ailesinin her bir ferdine, davamıza sadakatleri, milletimizin her bir ferdine de vefaları için teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
İnsanlar gibi ülkelerin ve partilerin de sürekli sınamalara maruz kaldığını kaydeden Erdoğan, AK Parti olarak son yıllarda siyasi, ekonomik ve sosyal pek çok sınamalarla karşılaştıklarına dikkat çekerek, “Gün oldu vesayetin kıskacında bizi boğmaya çalıştılar, gün oldu sokaklarımızı karıştırmak istediler, gün oldu terör örgütlerini üzerimize saldılar, gün oldu FETÖ ihanet çetesini kullanarak topyekun ülkemizi işgal etmeye kalktılar, gün oldu sınırlarımızın ötesinden üzerimize ateş yağdırdılar, gün oldu ülkemizi uluslararası alanda tecrit etmeye kalktılar. Milletimizle beraber, ülkedeki milli ve yerli duruş sahibi kesimlerle birlikte bu tuzakların, bu senaryoların hepsini boşa çıkardık. Tüm bu süreçte bizi ne karşımızdakilerin cesametleri, ne üzerimize salınan piyonların alçaklıkları üzmüştür. Bizi en çok üzen bu ülke de siyasi alternatif konumunda bulunması gereken bir partinin her defasında Türkiye’nin ve Türk milletinin düşmanları ile aynı safta yer almış olmasıdır. Bizim sorunumuz asla siyasi muhalefet değil, muhalefetin muhasebe ve murakabe yönüyle demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğunu biliyoruz. Bizim sıkıntımız herhangi bir konudaki eksiğimizin, varsa yanlışımızın ifade edilmesi de değildir. Biz en kritik dönemlerde düşmanlarımızın safında yer alanlardan, onların bize yönelmiş siyasi ve ekonomik silahlarına adeta cephane taşıyanlardan muzdaripiz. Bölücü terör örgütünün güdümündeki HDP’yi bu ilişkisini kesemediği sürece meşru siyasetin bir aktörü olarak görmemiz zaten mümkün değildir. Maalesef bizi üzüntüye derk eden zihniyetin en büyük temsilcisi CHP’dir. Gezi olaylarında Vandallarla mücadele ediyoruz CHP’yi onların yanında görüyoruz, ülkemizi FETÖ’cülerin tuzaklarından kurtarmak için can pahasına bir mücadeleye girişiyoruz, CHP’yi onların saflarında görüyoruz” açıklamasında bulundu.
“BUNUN ADI MUHALEFET DEĞİLDİR, BUNUN ADI ALÇAKLIKTIR”
15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine gittiğini hatırlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz gece Atatürk Havalimanına iniyoruz, meğerse bizden yaklaşık 2,5 saat önce Bay Kemal oraya geliyor ve oradan tanklar öncülüğünde bir otomobile bindiriliyor ve Bakırköy Belediye Başkanın evine gidiyor ve oradan devlete, ülkemize yapılan ihaneti kahvesini yudumlayarak izliyor. Ondan sonra da utanmadan, sıkılmadan benim bu işlerle alakam yok diyor. Hepsi kayıtlarda var. Sen böyle bir adamsın, korkaksın, ürkeksin, ne millisin ne de yerlisin. Bölücü terör örgütünün çukur eylemlerine karşı destansı bir mücadele yürütüyoruz, CHP’yi yine karşı cephede buluyoruz. Sınır ötesinde pusuya yatarak ülkemizin huzurunu ve güvenliğine tehdit oluşturan terör örgütlerinin üzerine yürüyoruz, CHP’yi yine karşı safta görüyoruz. Uluslararası alanda ülkemizin şerefinin, haysiyetinin, itibarının müdafaası için var gücümüzle çalışıyoruz CHP’yi yine yeminli düşmanlarımızın diliyle bize saldırırken suçüstü yakalıyoruz. Yaşadığımız son hadiselerde yine benzer bir durumla karşı karşıya kaldık. Ama artık milletim yutmuyor, şehitlerimizin aileleri artık yutmuyor. ‘Hangi yüzle sen buraya geldin’ demeye başladılar. Türkiye, ekonomik bağımsızlığına yönelik sistematik bir saldırıya karşı kamusuyla, özel sektörüyle tarihi bir mücadele veriyor. Peki Ana Muhalefet Partisi ne yapıyor? Her zamanki gibi safını ülkesinin ve milletinin değil, karşı tarafın yanında belirleyerek olmadık hezeyanlarla ortalığı karıştırmaya çalışıyor, Bunun adı muhalefet değildir, bunun adı fırsatçılık bile değildir, milletin geleceğine umutla bakmaya ihtiyaç duyduğu dönemde bühtanlarla umut cellatlığı yapmanın adı olsa olsa alçaklıktır.”
“TÜRKİYE IMF’NİN YARDIMINA İHTİYAÇ DUYABİLECEĞİ SEVİYENİN ÇOK AMA ÇOK UZAĞINDA DURUYOR”
“Şahsıma, AK Parti hükümetlerinin en çok gurur duyduğum icraatları sorulsa en başta ifade edeceğim hususlardan biri ülkemizi IMF boyunduruğundan kurtarmamız olur” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Biz göreve geldiğimizde 23,5 milyar dolar IMF’ye borçla devraldık ve 2013’te tamamen sıfırladık. Bunu yapan Bay Kemal biz değil miyiz? Bu IMF meselesi niye bu kadar önemli? IMF’nin misyonu ödemeler bilançosu bozulmuş olan ülkelere kredi vermek ve onların sadece mali değil aynı zamanda siyasi yapılarını da dönüştürmektir. Bu misyonu gereği IMF kurumlara veya özel firmalara değil, sadece devletlere borç verir. Türkiye, 1960 darbesinin ardından IMF’nin pençesine düşmüş ve AK Parti’ye kadar kurtulamamıştır. İlk IMF anlaşmasının altında darbe yönetiminin başı Cemal Gürsel’in, onu takip eden 4 anlaşmanın altında da devrin CHP Genel Başkanı İnönü’nün imzası vardır Bay Kemal. IMF ile yaptığımız 19 anlaşmadan Türkiye’nin ne kazandığını bilemiyoruz ama çok ciddi siyasi bedel ödediğimiz gerçektir. Biz hükümete geldiğimizde bu 23,5 milyar dolarlık IMF borcunu kucağımızda bulduk ama yılmadık, usanmadık ve ödedik. Ödedik ve nihayet 2013 Mayıs ayında IMF borcunu sıfırlayıp yarım asrı aşkın bir defteri kapattık. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu ve çılgına döndüler. Gezi Olayları ile başlayan ve halen devam eden bu dönemde yaşadıklarımızı IMF boyunduruğundan kurtulmamızdan bağımsız kabul etmiyorum. Bazı yaptığımız ziyaretlerde birileri bize halen utanmadan ‘IMF’den size destek verelim, bunu sağlayalım.’ Bizim öyle bir şeyimiz yok, o defteri kapattık. Biz şu anda ülkemize yatırım için arayıştayız. Varsa yatırım yapacak ülkemize, biz onların önünü açarız, buyursunlar gelsinler. Siyasi bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığın bedelinin de yüksek olduğunu hep birlikte yaşayarak gördük. IMF’nin bir ülkeyi kıskaca alabilmesi için önce belli şartların oluşması gerekiyor. Bugün Türkiye IMF’nin kredi desteğine ve buna bağlı teknik yardımına ihtiyaç duyabileceği seviyenin çok ama çok uzağında duruyor” dedi.
“TÜRKİYE, IMF DEFTERİNİ TEKRAR AÇMAMAK ÜZERE KAPATMIŞTIR”
Türkiye’nin ekonomik göstergelerinin diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok iyi bir noktada olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Özellikle kamu, hane halkı, bankalar ve özel sektör borçluluk oranlarında uluslararası kriterlere göre gayet olumlu bir görüntüye sahibiz. Türkiye ve kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 28’dir. Gelişmekte olan ülkelerin ortalamasında bu oran yüzde 49’dur. OECD ülkelerinin kamu borcunun yurtiçi hasılalarına oranının ortalaması ise yüzde 111’dir. Türkiye’nin hane halkı borçlanmasının milli gelirimize oranı ise yüzde 16’dır. Üstelik bu borçların kur riski de bulunmuyor. Vatandaşların dövizle borçlanmalarının önüne daha önce çıkardığımız bir kanunla zaten geçmiştik. Bizde yüzde 16 olan hane halkı borçluluklarının gelişmekte olan ülkelerdeki ortalaması yüzde 36’dır. Fark bu kadar büyük. Aynı şekilde küresel ortalama ise yüzde 60. Özel sektörümüzün borçluluk oranlarında da yine dünya ve OECD ortalamasının çok altında bir orana sahibiz. Ülkemizde özel sektör borçlarının milli gelire oranı yüzde 65 iken gelişmekte olan ülkelerde bu oranın ortalaması yüzde 94’tür. Toplam borçluluk oranındaki tablo da Türkiye’nin güçlü durumuna işaret ediyor. Bu oran Türkiye’de yüzde 137 iken gelişmekte olan ülkeler ortalaması yüzde 211, dünya ortalaması ise yüzde 318 düzeyindedir. Sonuç itibariyle Türkiye kamu, hane halkı ve özel sektör borçları noktasında endişe duyulması gereken hiçbir sorunla karşı karşıya değildir. Türkiye güçlü mali disiplini ve ortaya koyduğu ayakları yere basan ekonomi politikalarıyla borç yönetimini kolayca gerçekleştirme kapasitesine sahiptir. Son dönemde gerçekleşen küresel spekülatif saldırılara ve algı operasyonlarına rağmen Temmuz ayında yüzde 123 olan borcu çevirme oranımız Eylül ayı itibariyle yüzde 109’a gerilemiştir. Ayrıca yıl sonuna kadar 5 milyar lira faiz dışı fazla vermeyi hedefliyoruz. Böyle bir tablo karşısında Türkiye’nin ne kredi açısından ne de teknik destek açısından IMF ile yolunun kesişmesi söz konusu değildir. Bir kez daha ilan ediyorum. Türkiye, IMF defterini tekrar açmamak üzere kapatmıştır. Bu açık gerçeklere rağmen IMF konusunun gündeme getirilmesinin gerisindeki hesapları gayet iyi biliyoruz. Başaramayacaklar. Ülkemizin başına IMF musibetini saran CHP’nin geçmişi daha vahim siyasi ve ekonomik sabıkalarla doludur. Bu meşhur Marshall yardımı meselesi var. Bu yardımın da öncülerinden bir tanesi de İnönü’dür. İnönü’nün o işe sadakati o kadar ileridir ki” diye konuştu.
“SEÇİMLERDE CHP’NİN BİR KEZ DAHA BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALACAĞINA İNANIYORUM”
Erdoğan, 1940’lı yıllara ait gazete kupürlerini gösterdi ve şöyle devam etti:
“Burada İnönü’yü görüyorsunuz, elindeki bayrak Türk bayrağı değil, elindeki bayrak Amerika bayrağıdır. Bunların geçmişi hep böyle. Dün neydi ki bugün ne olacak. Yaptıkları iş bu. Bunu elinde niye taşıyor. Bu bir teşekkürname. Şu anda güneyimizde ABD’nin kokartlı komandoları teröristlerle yan yana. Kim onlar? PYD, YPG, PKK. Onlarla kol kola, el ele, omuz omuza. Bunlar kiminle kol kola. Bunlarda yine CHP ve HDP ile kol kola. Bunlara karşı mücadeleyi veren ise benim Mehmedim. Mehmetçiğimizi bu noktada istismar edenler kim? Yine CHP, HDP. 8 şehidimizin olduğunda bunun sorumlusu kimler, PKK değil mi? Onların perde arkasında kimler? HDP, CHP değil mi? Bunların en ufak bir rahatsızlığını duyduk mu? Yok. Sadece dostlar alışverişte görsün kabilinden gelirler bir cenaze merasiminde görünürler veya eve bir ziyaret yaparlar, bununla da bu işi hallettik derler. Artık bu millet bunları yutmaz. İnönü’nün ülkenin başında bulunduğu dönümde Amerikan yardımları bahane edilerek tüm stratejik savunma sanayi projelerimiz iptal edilmiş, araştırma-geliştirme ve üretim faaliyetleri durdurulmuş, fabrikaların kapısına kilit vurulmuştur. Bay Kemal hatırlatayım diye gösteriyorum. Tablo burada. Ne oyunlara gelmişiz. Hepsinden öte ‘Amerikan ayağını, yardımı kabul etti.’ ‘Uçak yapımına ABD yardımı sonrasında son verildi.’ Ne dediler; ‘siz niye yapıyorsunuz biz size veririz.’ Bütün o adımlar gerek Hürkuş olsun gerek diğerleri hepsi böyle durduruldu. Eğer o gün bunlar yapılmış olsaydı bugün biz çok ama çok farklı yerdeydik. Bu utanç verici mirasın sahibi CHP bugün çıkmış bizi IMF ile suçluyor. Önce siz geçmişinizdeki lekeleri temizleyin. Bir parti düşünün Amerikan yardımını sevinç naraları ile karşıladığı dönemin ardından geçen 70 yılı aşkın geçen süreye rağmen hala aynı zihniyette ısrar ediyor. Dünya değişmiş, Türkiye değişmiş, siyasi ve ekonomik mantık değişmiş ama CHP hiç değişmemiş. Bunun adı istikrar değil, bunun adı ilkelliktir. Biz tekamüle değişerek gelişmeye inanan bir partiyiz. Tek parti zihniyetinde çakılıp kalmakla övünenler elbette ne demokrasi de, ne ekonomi de, ne dış politika da geldiğimiz yeri hazmedemezler. Bu parti mevcut zihniyeti ile Türkiye’yi ileriye taşımayı değil, geriye götürmeyi hedefliyor. Milletimiz bunların gericiliğini gördüğü için de kendilerini yüzde 25’lik bir dilime hapsetti, hatta son seçimde onun da altına düşürdü. 2019 mali seçimlerinde CHP’nin bir kez daha boyunun ölçüsünü alacağına inanıyorum. Hizmet adına, yatırım adına, proje adına hiçbir varlık ortaya koyamayan, sadece ülkemizin ortak değerlerinin istismarı ile siyasette tutunmaya çalışan bu partiye milletimiz hak ettiği dersi sandıkta verecektir.”
(İHA)