Törene Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Gürkan Altun, Bursa Adli Yarı Adalet Komisyonu Başkanı Ömer Gülmüş, Bursa Barosu önceki başkanları Av. İsmail Acar, Av. Yahya Şimşek, Bursa Barosu kurullarının üyeleri ile avukatlar katıldı. Öztosun’un Atatürk Anıtı’na çelenk sunmasının ardından Bursa Büyükşehir Belediye Bandosu eşliğinde önce saygı duruşunda bulunuldu, ardından İstiklal Marşı okundu.
Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, hukukun üstünlüğü ve adalet için mücadele ettiklerini, bunun zorlu bir mücadele olduğunu söyledi.
Türkiye gibi hukukun üstünlüğü endeksinde 142 ülke arasında 117. sırada olan, üstünlerin hukukunun gerçekleştiği bir ülkede bu mücadelenin daha da zor olduğunu ifade eden Öztosun, şöyle konuştu:
“Ülkemizde hiç bir zaman tam manasıyla gerçekleşmeyen kuvvetler ayrılığı ilkesinin neredeyse tamamen ortadan kalktığı yılları yaşıyoruz. 2017 Anayasası ile gerçekleşen sistemle devletin tüm kuvvetlerinin örtülü olarak yürütmede birleştiği, bu sebepten devlet mekanizmasının kendi akılcı ve hukuki reflekslerini zamanında veremediği, devlet aygıtını tek elden yönetme yetkisi isteği ile sistemin sürekli olarak zafiyet ve kriz yaratan bir hale büründüğü görülmekte…
Parlamentonun bütçeyi hazırlama ve kontrol yetkisinin içi boş, şekli bir yetkiye dönüşmesi sonrasında kamu maliyesinin şeffaflığını yitirdiği, devletin yıllardır akılcı ve hukukun üstün olduğu yönetim biçiminden uzaklaştığı, yürütmeye karşı itiraz, denetleme mekanizmalarının neredeyse işlemediği, eski bir bakanın tabiriyle ‘epistomolojik kopuş’ yapacağız derken gerçeklerden kopuş yaşandığı, sonunda da inanılmaz bir ekonomik sosyal ve hukuki krize girildiği, TBMM’nin fonksiyon kaybının en üst seviyeye çıkarak yürütmeyi denetleme fonksiyonunu artık neredeyse yapamadığı, hatta tamamen yürütmenin etkisine girdiği, yasama fonksiyonunun şekli bir hal aldığı, siyasi fikirlere siyasal özgürlüğe ve onun en temel göstergesi olan seçme seçilme hakkına yönelik olarak genel ve yerel seçimlerde yaşananlar ve geçmiş dönemdeki kayyum örneklerinde olduğu gibi açıkça hukuka aykırı müdahalelerin olduğu, Cumhuriyetin temeli olan laiklik ilkesinden hızla uzaklaşıldığı, kadın haklarını geriletmek isteyen çağdışı anlayışlara, tarikatlara prim verildiği, adliye koridorlarında hilafet sloganlarının atıldığı, yargının, yürütmenin bu duruma sessiz kaldığı, milli eğitim sisteminin içine tarikat yapılarının sokulmaya çalışıldığı onlarla protokoller yapıldığı, çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin arttığı, çevre ve doğa katliamlarının ekonomik bahanelerle devam ettiği, Cumhuriyet kazanımlarının, laik demokratik hukuk devletinin temelleri aşındırılarak kullanılmaz hale getirilmek istendiği, yürütmenin karşısında kimsenin hukuk güvenliğinin kalmadığı, hak aramak için yürütmeye itiraz ettiğinizde eldeki hakların ve yetkilerin geri alınmakla tehdit edildiği, yürütme tarafından verilen hakların anayasal, yasal bir hak değilmiş de sanki bir ihsanmış gibi sunulduğu, AİHM kararlarının tanınmadığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı hatta mahkemenin kapatılmasının dahi dillendirildiğine şahit olmaktayız.”
Montesquieu’nün “Yargı kuvveti de, yasama ve yürütme kuvvetlerinden ayrılmış değilse hürriyet yoktur. Bu üç kuvveti de aynı kişi kullanırsa her şey zaten mahvolur” dediğini hatırlatan Öztosun “İşte biz de ülke olarak halkımızın daha çok ekonomik sonuçları üzerinden hissettiği ve farkına vardığı bu hürriyetsizlik ve mahvoluş günlerini yaşamaktayız” diye konuştu.
Öztosun şöyle devam etti:
“Bugünleri anlamak için Platon, Yasalar kitabından kısa bir diyaloğa göz atarsak;
A: Bu bozulmanın önce yöneticilerde mi, yoksa halk arasında mı görüldüğünü düşünüyorsunuz?
K: Herhalde bu, çoğunlukla zevk, sefa içinde gösterişli bir yaşam süren yöneticilerin illeti.
A: O halde, geçerli yasaların üstüne çıkma illetine ilk olarak o zamanki yöneticilerin kapıldığı açık değil mi? Söz vererek, ant içerek onayladıkları şeye kendi aralarında bağlı kalmadılar.”
Ne kadar tanıdık değil mi? Binlerce yıl geçiyor ama bazı şeyler aynı kalıyor. Yasaları işlerine geldiği şekilde bir o torbadan bir bu torbadan çıkaranlar, bunların yönetilenler için tek doğru olduğu yalanını sürekli söyleyen ve söyledikçe bu yalana kendileri de inanan, kendini hukukun üstünde görüp, ‘Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz’ diyen, ‘yasa da neymiş canım’ deyip kendi kurdukları düzene başkaldıranları, itiraz edenleri bozgunculukla, hainlikle, suçlayan, içtikleri yemine bağlı kalmayıp, hukuku, adaleti, özgürlükleri adım adım katledenler…
Ve bunlara karşı, Anayasanın rafa kaldırıldığı örneğin Deniz Gezmiş’lerin yargılandığı davalarda savunmanlık yapan Halit Çelenk, bu davaya mütalaa veren Faruk Erem gibi dün de bugün de Adliye koridorlarında haksızlıklara hukuksuzluklara karşı sıradağlar gibi duran avukatlar…
TBB kurucusu Prof. Dr. Faruk Erem’in ‘Adalet yanıldığını anladığında geri veremeyeceği bir şey varsa en baştan bu kararı almamalıdır’ ve yine ‘adalet çözemediği düğümü atmamalıdır’ demiş. Oysa hepimizin şahit olduğu üzere ne kadar çok düğüm attı adalet… Ve halen bunları çözemiyoruz. Çözülmedikçe içine doğru dönen sarmal bir çöküşü yaşıyoruz.
Tüm bunların sonucunda da devletin temeli ve birlikte yaşama güvencemiz olan adalet sistemimiz ağır yara aldı ve adalete güven Cumhuriyet tarihinin en alt seviyesine indi.
İşte tüm bu sosyal, hukuksal ve siyasal iklimin yarattığı krizlerin yansımalarını mesleğimizde de çok ağır bir biçimde görüyoruz.
O yüzden bu yıl ‘Avukat İçin de Adalet!’ diyoruz.
Demokratik toplumun temel direği adalet; adalete erişimin güvencesi avukattır. Avukat yalnızca müvekkilinin değil, savunma hakkının temsilcisi ve hak savunucusudur. Avukat olmadan adil yargılanma olmaz. Adil yargılanma olmadan, toplumsal barış ve güven tesis edilemez, hukukun üstünlüğü korunamaz. Savunma hakkının güvencesi olarak avukat, hukuk devletinin hayata geçirilmesini sağlar. Bizler, yüklendiğimiz bu onurlu görevi, kutsallığına yakışır şekilde özen, doğruluk ve onurla yerine getirmenin çabası içerisindeyiz.
Adalete erişim hakkı için güçlü avukat, güçlü avukat için güçlü baro gerekir. Yurttaşın haklarının savunucusu avukat, avukatın savunucusu barodur. Baro yalnızca meslek örgütü değil, yurttaşların başta adil yargılanma olmak üzere, hak ve özgürlüklerinin takipçisidir. Baro ve avukat zayıf düşerse, bundan en büyük zararı yurttaşlar ve hukuk düzeni görür.
Bunu dile getirmek için bugüne kadar hep ‘Güçlü Baro Güçlü Avukat’, ‘Herkes için adalet, adalet için avukat’ dedik. Ancak ülkemizde avukatların sosyo-ekonomik sorunları her geçen gün arttı.
Bugün mesleğimizin ve baroların ekonomik sürdürülebilirliği tarihimizin en alt düzeyine inmiş durumda.
Bizler yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda hukuki ve fiziki şiddetle de karşı karşıyayız. Avukatlar, müvekkiliyle özdeşleştiriliyor, yargılanıyor, darp ediliyor, yaralanıyor ve öldürülüyor. Bugün ‘Avukat İçin de Adalet!” diye haykırmak zorunda kalıyoruz. Yaşadığımız sorunlar, mesleğimizin icrasını imkansız hale getirirken adaletin tesisi önünde bir engel oluşturuyor.
O yüzden 5 Nisan Avukatlar Günü’nde mesleğimizin sorunlarının çözümüne yönelik taleplerimizi bir kez daha kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.
-Mesleki faaliyetimizin temeli olarak yargı bağımsızlığının tesisini, hukukun üstünlüğü ilkesine uygun hareket edilmesini istiyoruz.
-Nitelikli bir hukuk eğitimiyle hem mesleğimizde hem de adalet hizmetlerinde niteliğin artırılmasını istiyoruz.
-Yalnızca hukuk mesleklerine giriş sınavı değil, staj sonrasında avukatlık meslek sınavı istiyoruz.
-Avukata yönelik şiddetin son bulmasını, şiddet faillerinin en ağır yaptırımlarla cezalandırılmasını istiyoruz.
-CMK Ücret Tarifesi’nin avukatın emek ve mesaisini karşılayacak düzeyde olmasını istiyoruz.
-Mesleğimizin itibarının korunmasını istiyoruz.
-Stajyer avukatlar için Hazine’den karşılanan ücret istiyoruz.
-Adli yardım ödeneklerinin artırılmasını istiyoruz.
-Başta CMK ve adli yardım ödemelerinde olmak üzere, avukatlık hizmetleri için KDV indirimi istiyoruz.
-Avukatlık mesleğinin iş alanlarının daraltılmasının önüne geçilmesini istiyoruz.
-Kişisel verilerin korunması vb. gerekçelerle mesleki faaliyetlerimizin engellenmemesini istiyoruz.
-Baroların gelirlerinin artırılmasını sağlayacak hukuki mekanizmaların hayata geçilmesini istiyoruz.
-Bağlı çalışan avukatların hukuki statülerinin güvence altına alınmasını istiyoruz.
-Kamu avukatlarının özlük haklarının kanunla düzenlenmesini istiyoruz.
-Avukatın tekel hakkını olduğu kadar yurttaşın adil yargılanma hakkını da ihlal eden hukuka aykırı faaliyetlere son verilmesini istiyoruz.
-Yargının kurucu unsurları arasında eşitlik, savunma makamı için adil bir temsil gücü istiyoruz.
Artık, Türkiye’nin 81 ilinde, 190 bin avukatın kayıtlı olduğu meslek örgütleri olarak, avukat için adaletin sağlanmadığı bir 5 Nisan Avukatlar Günü daha geçirmeyi kabul etmiyoruz.
Bu sebeple yurttaşların hak arama özgürlüğünün teminatı olan savunmayı temsil eden avukatlar, onların örgütlü gücü barolar ve Türkiye Barolar Birliği olarak; 27 Nisan 2024 Cumartesi günü Ankara’da ‘Avukat İçin de Adalet’ talep etmek, mesleğimizin çözüm bekleyen sorunlarını bir kez daha haykırmak, şiddete ve ekonomik sorunlarımıza karşı meslek onurumuzu ve emeğimizi ve hukukun üstünlüğünü savunmak için buluşuyoruz.
Adalet için sorumluluk yüklenen her avukatla birlikte, ‘avukat için de adalet’ mücadelesinde kararlılıkla ilerleyecek, onurlu meslek mirasımızı geleceğe taşıyacağız.
Tüm bu olumsuz koşullara rağmen biz avukatlar her durumda hak mücadelesine devam edeceğiz. Çünkü bu mücadele sahip olduğumuz hem insani hem de mesleki hem de tarih bilincinin bir sonucudur. Bizler hukuk tarihini izlemiyor o tarihin yazımında bizzat bulunuyoruz.
Ancak her daim önce hukuk diyoruz çünkü hukuk olmadan mesleğimizin de zorlaşacağının ve değersizleştirileceğini biliyoruz.
O yüzden Bursa Barosu olarak bizlere ve halkımıza reva görülen hukuksuzluklara ve haksızlığa boyun eğmeyeceğiz, hiçbir adaletsizliğe karşı susmayacağız, hukuksuzluklar ve bizi itibarsızlaştırmaya çalışanlarla, kriminalize edenlerle uzlaşmayacağız. Tekrar edelim ki adaletsizlikle uzlaşı ona boyun eğmektir.
Bazıları bizleri numaralandırıp bu cübbelere ilik açmaya çalışsa da bizler bu cübbelerimizi kimsenin önünde iliklemeyeceğiz. Şimdiye kadar bizim efendimiz olmadı bundan sonra da olmayacak.
İşte bu sebeplerle;
‘Avukatsız adalet olmaz’ diyor o yüzden avukat için de adalet istiyoruz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘hak kuvvetten üstündür’ demeye devam ederek kutsal savunma mesleğinin temsilcisi olan meslektaşlarımızın, 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum.”