Bursa Barosu TBB delegesi avukatlar Ali Arabacı, Ebru Piri Kaya, İsmail İşel, İzzet Boğa, Mefharet Öztürk Ceylantepe, Neslihan Aktosun, Onur Yavuz, Önder Asa, Serap Akkul, Suna Soydaş ve Zeki Kahraman’ın yaptığı açıklama, “Türkiye baroları ve Türkiye Barolar Birliği, kuruldukları tarihten bu yana, yargı bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü, adil yargılanmayı, insan haklarını ve demokratik, laik Türkiye’yi savunarak bugünlere gelmiştir” denilerek başladı.
Geçen süreçte baroların ve TBB’nin bağımsızlığı ile her türlü vesayetten kurtarılması için verilen mücadelenin unutulamayacağı belirtilen açıklamada şöyle denildi:
“Devletin avukatlığından, bağımsız avukatlığa giden süreç iyi anlaşılmalıdır. Biliyoruz ki, baroları bağımsız olmayan ülkelerde, adalet de bağımsız sayılamaz. Aksi düşünce, hukukun dili sayılan, yargının sözcülüğünü yüklenen baroları sessiz, etkisiz bir kurum haline getireceği gibi, meslekte çözülmeyi ve çöküntüyü, bu yolla hukukta yozlaşmayı beraberinde getirir.
Barolar ve TBB, sadece adalet dağıtımında yargıda rol almazlar, aynı zamanda hukuk yönünden, insan hak ve özgürlükleri yönünden yasamayı ve yürütmeyi de denetler; gerekirse düşünce bildirir, kamuoyu oluşturur, gerekirse dava yolu ile denetim görevini yerine getirir. Bu özellik, çağdaş hukuk devletinin gereğidir.
Yürütmeyle bütünleşmiş bir baronun ya da TBB’nin bu temel görevini yerine getirmesi veya getirebilmesi mümkün değildir. Baroları, devletin baskı altına alabileceği bir alana hapsetmek, onları, çağdaş anlayışın dışında, aydınlanma öncesi döneme götürür.
Türkiye Barolar Birliği başkanının son zamanlardaki söylem, tutum ve davranışları, baroların ve TBB’nin gelenekselleşmiş ilerlemeci, çağdaş meslek anlayışını inkar eder niteliktedir. Özellikle, baroların ve TBB’nin bağımsızlığını göz ardı ederek, sanki onları Adalet Bakanlığı’nın ya da yürütme organının bütünleyici bir unsuruymuş gibi lanse etmesi, meslek yasasının kendisine yüklemediği görevlere talip olması, baroları ve TBB’ni günlük siyasetin içine çekmektedir.
Birlik başkanının öncelikli görevi, yukarıda gösterilen değerler doğrultusunda, kendi içinde birliği, bütünlüğü ve dayanışmayı sağlamaktır; uluslar arası avukat kuruluşlarının “Tehlike Altında Olan Avukatlar Gününü” neden Türkiye’ye ithaf ettiklerini sorgulayıp, üzerine düşeni yapmaktır; savunma görevini ifa etmeye çalışan üyelerini polis şiddetinden korumaktır; haksız ve hukuksuz yargılanmalarının, tutuklanmalarının önüne geçmek, bu yönde mücadele vermektir; insan hakları ihlalleri ile yoğun ve etkili şekilde mücadele etmektir; üyelerine, gösteriden uzak, akla ve bilime dayalı, çağdaş bir eğitim vermenin modelini yaratmaktır; kurumu doğru şekilde titizlikle yönetmektir.
Birlik başkanının, ceza hukukunun temel kurallarını unutup “masumiyet karinesi” gibi, “cezaların şahsiliği” gibi evrensel hukuk kurallarını çiğneyerek önüne geleni “teröristlikle, hainlikle” suçlaması, hele hele bu süreçte kendisini eleştiren birlik delegesi meslektaşlara da bu manaya gelebilecek ifadelerde bulunması bir hukuk kurumunun başkanına yakışmadığı gibi, kabul edilemez niteliktedir...
Birlik başkanından beklenen günlük siyasi manevralar üreten siyasetçi tavrı değil, savunma makamına yakışır evrensel hukuku içselleştirmiş, avukatın ve baroların yargı ve toplum içindeki yerini ve işlevin özümsemiş bilge adam tavrıdır. Türkiye Barolar Birliği ve barolar gücünü sadece avukatlardan ve evrensel hukuk kurallarından alır; TBB’nin kurucu başkanı değerli bilim insanı, mesleğimizin duayeni Prof. Dr. Faruk Erem’in koyduğu teamül haline gelmiş meslek kurallarından alır.
Tutum, söylem ve davranışları ile TBB’nin yerleşik kural ve meslek politikalarına aykırı bir tavır sergilemeye başlayan TBB başkanı Av. Metin Feyzioğlu’nu, Bursa Barosu TBB Delegeleri olarak varlık sebebini sorgulamaya ve gereğini yapmaya davet ediyoruz.”