Bilinen en eski adı Mimas' tır. Bu ismin nereden geldiğini Mitolojik öykülerde bulabiliyoruz. İyonya döneminde şimdi Karaburun olarak adlandırdığımız yerde Stelar veya Stylarius isimli bir yerleşim yeri mevcuttu. Gene eski haritalarda bu bölge Capo Calaberno olarak zikredilmekte. Yarımadanın Türk egemenliğine geçmesinden sonra Ahurlu veya Ahırlı olarak anılan şehir nihayet Osmanlı döneminde Karaburun adını almış.
Piri Reis, Kitab-ı Bahriye’sinde yarım adanın kıyıları hakkında ayrıntılı biçimde bilgi vermekte. Karaburun’u ziyaret eden Evliya Çelebi Karaburun kazasının, İzmir Mollasının arpalığı olduğunu, içinde bir cami, bir hamam ve 7 dükkan bulunduğunu ve ayrıca etrafının zeytinlik ve bağlık olduğunu belirtmekte.
Karaburun Yarımadası, Ege Bölgesi batı kıyılarında, Ege Denizi içlerine uzanan, genel olarak Urla Yarımadası olarak isimlendirilen bölgenin kuzey-batısında yer almakta. Doğusunda Urla, Güneyinde Çeşme ile komşu. Batısında yer alan Yunanistan' ın Sakız Adasına sadece 15 mil mesafede. Kuzeyinde Midilli Adası, kuzey doğusunda ise Foça yer almakta. Yarımadanın doğu ve kuzey kıyıları, İzmir Körfezi' nin güney kısmını oluşturmakta.
Sahip Adası ve Küçükada olmak üzere 2 adaya sahip. Karaburun Yarımadası’nda eski çağlardan buyana yerleşim izlerine rastlamak mümkün. Karaburun Yarımadası’ndaki Çakmaktepe mevkiinde yapılan kazılarda Kalkolitik döneme ait kesici araçlar, taş el baltaları ve ilkel çanak çömleklere rastlanmış. Bölgede M.Ö 3000’li yıllardan itibaren Hititler varlık göstermişler. Hititler’in ardından sırası ile bölgeye Yunanlılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuş. Antik dönemde bölgedeki Erythrai kenti sayesinde oldukça önemli bir kültür ve ticaret merkezi durumuna gelen yarımada, Helenistik ve Roma döneminde önemini kaybetmiştir, Bizans döneminde ise eski canlılığını tekrar kazanmıştır.
1086 yılında arasında Çaka Bey ile Türklerin yönetimine giren bölge kısa süre sonra tekrar Bizanslıların eline geçmiş. Beylikler döneminde Aydınoğlu Mehmet Bey’in buraları alması ile yöre Aydınoğulları egemenliğine girmiş. Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı hakimiyetine geçen Karaburun Ankara savaşının ardından tekrar Aydınoğullarının eline geçmişt. Fetret devrinin ardından 1425 yılında Çelebi Mehmet bölgeyi ikinci defa Osmanlı topraklarına katmış. Osmanlı döneminde Karaburun Yarımadası’nın Ege kıyısında İzmir’e bağlı Padişah hasları arasında olduğunu görürüz. Karaburun Osmanlı topraklarına katılışından 1867 yılına kadar İzmir Livasına bağlı bir nahiye olarak kalmıştır. 1868 yılında yeni düzenlemelerle Çeşme kazasının nahiyelerinden biri haline gelmiş.
Birinci Dünya Savaşının ardından 23 Mayıs 1919 tarihinde Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilen bölge 17 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtarılmış. Günümüzde eski önemini yitirmiş olan bölgede sadece yaz aylarında bir hareketlilik gözlenmektedir.
Oldukça engebeli bir coğrafyaya sahip oluşu ve tarım arazilerinin yetersizliği, bölgenin gelişimini tarih boyunca engellemiştir. Bu yüzden bölgede yoğun imar faaliyetlerinden söz etmek mümkün değil. Bölgenin geçirdiği depremler sonucu Osmanlı döneminden günümüze ayakta kalabilen yapılar ise sadece cami ve çeşmeler olmuş. Bu eserlerin bir kısmı harap durumda, bir kısmı da az ya da çok değişikliğe uğramış.
Karaburun' un (eski adıyla Mimas), Yunan Mitolojisinde de sıkça yer aldığını görmekteyiz. Homeros'un ünlü eseri "Oddysea"' da Rüzgarlı Mimas (Windy Mimas) olarak geçen "Mimas Dağı", bugün Bozdağ diye adlandırılan dağdır. Bu dağın eskiden Mimas olarak adlandırılması, "mitolojik tanrılarla savaşan gigantların (devler) başında yer alan ve tanrı Zeus'u çok zorlayan Mimas isimli devin, üzerine erimiş demir, çelik ve bakır dökülerek öldürüldüğü ve bir daha uyanmamak üzere söz konusu dağların altına gömüldüğü" hikayesine dayanmakta.
Karaburun Yarımadası'nın ne denli rüzgar aldığı ve tarih boyunca bu rüzgarı kullanarak, sayısız değirmenler yapıldığı düşünülürse aradaki ilişki kolayca kurulabilir. Yakın bir gelecekte bu özelliğin, "Rüzgar Enerjisinden" yararlanılarak elektrik üretilecek projelerin hayata geçirilecek olması da bu ilişkinin günümüzdeki devamı niteliğindedir.
Gene Narsisus'un adını alan ve bugün aynı özelliklerle sadece Karaburun Yarımadası'nda yetişen "Nergiz" çiçeği arasında bir bağ kurulmaktadır. Bir su birikintisinde kendi aksini gördükten sonra kendisine aşık olan Narsisusun aşkından eriyerek nergiz çiçeğine dönüştüğü anlatılmakta dilden dile.
Yunan Mitolojisine göre Tanrıların tanrısı Zeus' un kıskanç karısı Hera, çapkın kocası Zeus'un ölümlü kadınlar ve Tanrıçalarla ilişkilerini gözetlemek ve kendisini haberdar etmek üzere, yüksek tepelere iki gözcü yerleştirdiğinde; bunlardan biri olan İris'i de Mimas'a göndermişti. Bugünki İris Gölü belki de adını buradan almakta.
Karaburun Yarımadası'nın en önemli tarımsal ürünleri kesme çiçekçilik, narenciye ve enginardır. Nergiz ve Sümbül olarak çiçek elde edilmektedir. Narenciye üretimi Limon, Mandalina ve Portakal olarak yapılmakta.
Şifalı otlar açısından oldukça zengin bir yapıya sahip. Yarımada'da yetiştiği bilinen ve bugün fitoterapik değeri olan yaklaşık 67 tür şifalı ot vardır. Sütleğen, yarpız, gelincik otu, kantaron otu, kapari, kekik, kenger, sığırotu, ada soğanı, adaçayı bu tür bitkilere örneklerdir.
Yaban domuzu, tilki, sansar, su samuru, porsuk, tavşan, sincap, yırtıcı kuşlar (kartal, şahin, doğan...gibi), çok sayıda çeşitli böcek ve kelebekler, tatlı su kaplumbağları ve yengeçleri, bukalemun, kertenkele ile değişik av kanatlıları gibi çok geniş bir doğal yaşam yelpazesi vardır.
Denizleri itibariyle de Yarımada son derece zengin bir yapıya sahiptir. Yurdumuz sularında yaşayan hemen tüm balık ve deniz canlıları türlerini, Karaburun Yarımadası denizlerinde bulma şansınız var.
Ancak günümüzde, çok sınırlı bir bölgede yapılan bağcılık hariç diğer tarım ürünleri üretilmemekte. Üretilen ürünlerin tamamına yakını ise organik tarım ürünüdür. Toprağının ve ikliminin özelliğinden dolayı tarım ürünleri (zeytin yağı, enginar, nergis ve mandalin) çok kaliteli, bazıları da (hurma zeytin) Karaburun’a özgü ürünlerdir. Özellikle zeytin yağı ve hurma zeytin için paketleme tesisleri kurularak bu ürünlerin Karaburun markası olarak sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da tanıtılması için girişimler devam etmektedir.
Balıkçılık, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada olması nedeniyle Karaburun halkının geçim kaynakları arasında yer almaktadır. Yörenin en tanınmış balıkları kefal ve barbundur.
Karaburun’un çevresini saran birbirinden güzel koylar özellikle yaz aylarında tatilcilerin en uğrak noktalarından. Mimoza koyu, Bodrum koyu, Kuyucak plajı, İncirli koy, Karapınar, Hamza bükü görmeniz gereken yerlerden bazıları. Saip Köyünün kahvesinde ev reçelleri eşliğin de muhteşem bir köy kahvaltısı yapmayı da unutmayın. Organik ürünlerden alabilir, hediyelik eşyalardan sevdiklerinize götürebilirsiniz.
Tarihin izlerini doğanın muhteşem güzellikleri ile takip etmek, Egenin rüzgarı ile lezzetlerini tatmak ve güzel zaman geçirmek istiyorsanız Mimas yani Karaburun sizleri bekliyor.
(bursa.com)