Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11. Büyükelçiler Konferansında konuştu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleşen yemekte önemli açıklamalarda bulunan Erdoğan, dünyanın teknolojik yenilikler yanında diplomaside de büyük bir dönüşüm sürecinden geçtiğine dikkat çekerek, “20-30 yıl öncesinin dinamikleriyle, eski dönemin kalıplarıyla günümüzü değerlendirmek mümkün değildir. Devletlerin de zamanın ruhunu iyi okuması, politikalarını da buna göre belirlemesi gerekiyor. Yeni dönemin alameti farikası uluslararası sistemin çok merkezli bir yapıya doğru evrilmesidir. Bu değişim öngörülmezliği artırmakta, karar alıcılar bakımından yeni riskleri beraberinde getirmektedir. Siyasi ve ekonomik kırılganlıkları dikkate aldığımızda sistemden ziyade sistemsizlikle karşı karşıya kaldığımızı söylemek durumundayız. Düzensiz göç meselesinden teröre, İslam düşmanlığında kültürel ırkçılığa, yabancı ve mülteci karşıtlığına kadar birçok durumda yeni durumun emarelerine şahit oluyoruz. Son günlerde uluslararası gündemi meşgul eden ticaret savaşlarını da bu sistemsizliğin bir parçası olarak görüyoruz. Alışageldiğimiz kurallar kısa vadeli hesaplarla rafa kaldırılırken ne yazık ki bunların yerine daha iyisi daha etkilisi konulamıyor. Küresel güvenlik ve istikrarı sağlamakla görevli müesseseler beklentileri artık karşılamıyor. Uluslararası toplum geleceğini tehdit eden güvenlik ve terör gibi, açlık, istikrarsızlık, küresel ısınma gibi temel problemlere kalıcı çözümler üretme kabiliyetini giderek kaybediyor. Bugün bir yanda dijitalleşmeyi, yapay zekayı, ekonomik büyümeyi, obeziteyi konuşurken diğer yanda 2 milyar insanın yoksulluk içinde yaşadığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Amerikalı siyasetçiler obeziteyle mücadeleyi gıda israfını tartışırken Somalili, Gineli siyasetçiler vatandaşlarının hayatına mal olan fakirliğe, yokluk ve çaresizliğe çözüm bulmaya çalışıyor. Dünyanın en zengin 60 kişisinin mal varlığını toplam nüfusun yaklaşık yarısına yani 3,6 milyar insana denk ise burada bir sorun var demektir. Bir milyara yakın insan çoğu gece aç olarak yatağa girerken bir tarafta lüks, şatafat ve israf hakimse burada bir sorun var demektir. Terör örgütlerine yönelik çifte standart azalmak yerine yaygınlaşıyorsa terör elebaşları başkanlık saraylarında ağırlanıyorsa BM’de eli kanlı katilleri meşrulaştırmak özel bir çaba gerektiriyorsa burada arızalı bir durum var demektir. Suriye’de, Myanmar’da, Libya’da çocuklar ölmeye devam ediyorsa burada bir sistem sorunu var demektir. İnsana sadece ve sadece insan olduğu için değer vermeyen bir anlayışın küresel güvenliği ve huzuru sağlaması söz konusu olamaz. İletişimin bu kadar yaygınlaştığı, mesafelerin anlamını yitirdiği, dünyanın küresel köye dönüştüğü böyle bir çağda hiç kimse başkasından bana ne deme lüksüne sahip değildir” ifadelerini kullandı.
“GEREKTİĞİNDE DİYALOGLA, YUMUŞAK GÜÇ UNSURLARIYLA, ZORLAYICI DİPLOMASİ ARAÇLARIYLA GEREKTİĞİNDE DE FİİLİ GÜÇ KULLANARAK MİLLİ MENFAATLERİMİZİ SAVUNACAĞIZ”
Vicdanı olmayanın ne ahlakı ne kutsalı ne de ekseni ve rotasının tutarlı olacağını kaydeden Erdoğan, “Bu vahim tablo karşısında hadiselere vicdan penceresinden bakmamız, akılcı politikalar üretmemiz gerekiyor. Türk diplomasisinin çerçevesini çizen girişimci ve insani dış politika perspektifi bu ihtiyacın ürünüdür. Gazi Mustafa Kemal’in ‘yurtta sulh cihanda sulh’ arzusu ancak girişimci, aktif, cesur bir dış politika vizyonuyla gerçeğe dönüştürülebilir. Çünkü barış savaştan çok daha bedel, sabır, emek, gayret, çaba ister. Barışı korumak uzun soluklu çetin bir mücadeleyi gerektirir. Kolayın değil zorun tarafındayız. Tribünlerden seyreden değil meselelerin içinde yer alan onları yöneten yönlendiren aktörler olmalıyız. Türkiye sadece kendi geleceği için değil bölgesinin barış ve huzuru içinde inisiyatif almak zorundadır. Son dönemde Suriye’de yaşadıklarımız bize sahada olmayanın masada olmayacağı gerçeğini göstermiştir. Gerektiğinde diyalogla, yumuşak güç unsurlarıyla, zorlayıcı diplomasi araçlarıyla gerektiğinde de fiili güç kullanarak milli menfaatlerimizi savunacağız” dedi.
“FIRAT KALKANI VE ZEYTİN DALI HAREKATLARIYLA BAŞLATTIĞIMIZ SÜRECİ ÇOK YAKINDA FARKLI BİR AŞAMAYA GEÇİRECEĞİZ”
“NATO’ya bakışımızın esasına güvenliğin bölünmezliği, ittifak dayanışması adil risk ve külfet paylaşımı teşkil ediyor. NATO müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD’den de bu çerçevede gerçek bir müttefike yakışır adımlar atmasını bekliyoruz” diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu kurumlarla ilişkilerimizde bugüne kadar samimi bir çaba harcadık. Üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık. Angajman ve diyalogda ısrarcı olduk. Bununla birlikte Türkiye müttefikleriyle veya müttefikleri olmadan milli bekasına yönelik her türlü tehdidi bertaraf etme hakkına sahiptir. Suriye’nin kuzeyindeki terör bataklığını kurutmak ülkemizin en öncelikli meselesidir. Güney sınırımızda adeta kanser hücresi gibi büyüyen müttefiklerimizin ağır silahlarıyla büyütülen bu yapı ortadan kalkmadıkça Türkiye kendini emniyette hissedemez. Şayet bugün gerekeni yapmazsak yarın bunu daha ağır bedeller ödeyerek yapmak zorunda kalırız. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla başlattığımız süreci çok yakında farklı bir aşamaya geçireceğiz. Böylece Suriyeli kardeşlerimizin huzur güven içerisinde yaşayacağı bir Barış Koridorunu kurmuş olacağız. Atacağımız bu adımla hem ülkemizi hem de Avrupa’yı Suriye kaynaklı düzensiz göç baskısından kurtarmayı hedefliyoruz. Böylece 8 yıldır vatan hasreti çeken Suriyeli muhacirlerin ülkelerine geri dönüşlerini de hızlandırmayı amaçlıyoruz. Burada tekraren şu hususun altını çizmek istiyorum: Türkiye’nin güvenliği NATO’nun ve tüm bölgemizin güvenliği demektir. S-400’lerin NATO’ya ve F-35’lere zarar vereceğine dair hiçbir somut veri yoktur. Kimse kimseyi aldatmasın. Daha önce NATO ve AB üyesi birçok ülke Rusya’dan benzer hava savunma sistemleri satın almışlardır. Sesleri çıkmadı. Bu ülkeler için sorun olmayan bir konunun Türkiye için kriz haline dönüştürülmesini iyi niyetli görmüyoruz. S-400’ler üzerinden Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerinin sorgulanması yanlıştır. S-400 meselesinde Türkiye güvenliği ile ilgili stratejik değil tamamen ticari bir tercihte bulunmuştur. Ülkemizi bu tercihe zorlayan da müttefiklerinin uzlaşmaz tavrıdır. Baştan beri bu meselenin suhuletle çözüme kavuşturulması için ortak komite dahil her türlü gayreti sergiledik ancak çabalarımızın ya yokuşa sürüldüğünü ya da bürokratik ayak oyunlarıyla çıkmaza itildiğini gördük. ABD Başkanı Trump’ın G20 Osaka Zirvesinde Türkiye’ye adil davranılmadığına dair yaptığı açıklama bu gerçeğin en üst düzeyde teyididir. Trump’ın bu doğru yaklaşımını sürdürerek S-400 konusunun Türk-ABD ilişkilerini esir almasına müsaade etmeyeceğine inanıyorum” dedi.
“AMERİKA’DAN NET ADILAR BEKLİYORUZ”
Amerika Birleşik Devletlerine seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amerika’dan gerek FETÖ elebaşlarının ülkemize iadesi gerek PKK, YPG terör örgütünün silahlandırılmasına son verilmesi konularında da net adılar bekliyoruz. AB’ye tam üyelik hedefimizi koruduğumuzu ifade etmek istiyorum. AB küresel bir aktör olmak istiyorsa öncelikle Türkiye’yi kazanmalıdır. Türkiye’nin üyeliği birkaç ülkenin ihtiraslarına kurban edilmemelidir. Her şeye rağmen yarım asırlık tam üyelik mücadelemizi pozitif gündemle sürdürmeye çalışıyoruz. Vize serbestisindeki kalan son 6 kriteri de süratle çözerek vatandaşlarımızın hak ettiği kolaylığı sağlamak istiyoruz. Yargı reformu stratejimiz bu bağlamda çok önemli bir adım olacaktır. Yeni yasama döneminin başlamasıyla meclisin yargı paketindeki reformlarla ilgili gerekli çalışmayı yapacağına inanıyorum. AB’nin de gümrük birliği güncellemesi müzakerelerine başlanmasını ve fasıllardaki siyasi engelleri kaldırmasını bekliyoruz. Suriyeli sığınmacılarla ilgili ülkemize verilen sözlerin yerine getirilmesine de büyük önem veriyoruz. Şu an itibariyle verilmiş sözler yerine getirilmemiştir.”
(İlker Turak /İHA)