Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir otelde düzenlenen Türk-İş'in 22. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin en büyük işçi sendikası olan Türk-İş'in 22. Genel Kurulu'nun hayırlı olmasını dileyerek, emekleriyle, alın teriyle Türkiye'nin gelişmesine, kalkınmasına, büyümesine, güçlenmesine katkıda bulunan işçilerin her birinin pak alınlarından öptüğünü belirtti.
"Bizim inancımızda emek kutsaldır, çalışanın hakkının alın teri kuramadan tam ve zamanında verilmesini tavsiye eden bir dinin mensuplarıyız" diyen Erdoğan, kültürde de aynı yönde güçlü bir anlayış olduğunu, Türkiye'nin en köklü işçi sendikaları konfederasyonları olan Türk-İş'in de bu bakımdan büyük bir misyonun sahibi olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-İş'in ideolojik saplantıların değil işçilerin hakkını, hukukunu emeğin gücüyle ve meşruiyet sınırları dahilinde koruduğu sürece çok daha güçlü ve etkili bir yapı olacağını vurgulayarak, "Geçmişte ülkemiz bu konuda çok acıtecrübeler yaşadı, bu ülke işçinin hakkını savunmak yerine işçiyi istismar edenleri gördü. Sendika, konfederasyon ağaları gördü. Ülkemizdeki işçilerin sadece yüzde 11,2'sinin sendikalı olmasında sendikalara duyulan bu güvensizliğin hiç mi rolü yoktur?" diye konuştu.
Türkiye'nin uzun yıllar 1 Mayıs krizleri yaşadığını, 1 Mayıs'ın işçi bayramı olarak kutlanması için pek çok girişim yapıldığını, mücadele verildiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu çabaların çoğunda 1 Mayıs sadece bir bahane olarak, bir araç olarak kullanılmıştır. Bu konu samimi olarak hükümetin gündemine getirildiğinde işin rengi değişmiştir. Biliyorsunuz Başbakanlığım döneminde bu meseleye sahip çıktık, gerekli yasal düzenlemeleri yapıp, 1 Mayıs'ı resmen işçi bayramı olarak ilan ettik. Fakat 1 Mayıs bahanesiyle ülkenin ve milletin huzurunu kaçırmak için uğraşanları ne yazık ki bu da durduramadı. Resmen kabul edilmiş bir bayram olmasına, bu çerçevedeki her türlü etkinliğe izin verilmesine rağmen, yine ortalığı yakıp yıkanlar, cam çerçeve indirenler, polise saldıranlar var. Çünkü bunların 1 Mayıs'ı bayram olarak, bir işçi bayramı olarak görmek diye dertleri yok. Zaten çoğu işçi falan da değil. Üniforma giyerek, marjinal örgütlerin flamalarını taşıyarak, yüzlerini gizleyerek, ellerinde molotoflarla, sopalarla, taşlarla yollara düşen kişilerin amacı en başından belli zaten. Kaos çıkarmak, terör estirmek, bu şekilde dikkat çekmek, amaçları bu. Maalesef bizim medyamız ve aralarında sendikaların da bulunduğu bir takım sivil toplum kuruluşları da bu güruha sahip çıkıyor ve onlar eylem zemini hazırlıyor. Halbuki medya bu şovları görmese, bunları parlatmasa, diğer gruplar bu provokatörleri aralarına sokmasa, inanın hiçbiri sokağa inmeye dahi cesaret edemezler. Tabi maksat üzüm yemek değil, ülkede 1 Mayıs bayramını kutlamak değil, bağcıyı dövmek, bu tür olaylar üzerinden siyasi sonuç devşirmeye çalışmak olunca maalesef her yıl istenmedik, arzu edilmedik görüntülere şahit oluyoruz."
"YARINI BUGÜNÜNDEN DAHA İYİ OLACAK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de medya ve sivil toplum örgütleri dahil tüm kurumlar gerçekten demokrasinin ve özgürlüklerin yanında yer aldığında bu sıkıntının da aşılacağını vurgulayarak, "Ben bu konuda umutluyum. Türkiye'nin sadece geçtiğimiz 13 yılında yaşanan hadiseleri şöyle bir gözümüzün önünden geçirdiğimizde umutlu olmak için çok sebebimiz var. Türkiye'nin bugünü dününden daha iyi, inşallah yarını da bugününden daha iyi olacak" diye konuştu.
Asgari ücretin 2002 yılında 184 lira, bugün bin lira olduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yılbaşından sonra bin 300 liralık asgari ücretin konuşulduğuna işaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asgari ücreti ne olarak tanımlıyoruz? Bin 300 liranın altında hiçbir işveren yanında çalıştırdığına ücret ödeyemez. En az vermesi gereken rakam nedir? Bin 300 liradır. İster batıda olsun ister doğuda olsun her yerde bunu vermek durumundadır. 'Efendim Güneydoğu'da, Doğu'da geçim şartları daha kolay, dolayısıyla 600 liraya, 700 liraya da burada çalışan var' diyemezsin, bin 300 lira vereceksin" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, 2002 yılında Türkiye'de emekli maaşı tabanının 66 lira ile 376 lira arasında değiştiğini anımsatarak, bugün 785 lira ile bin 514 lira arasında değişen bir taban emekli maaşı bulunduğunu kaydetti.
Yılbaşından sonra emekli maaşlarının tabanının da bin lira gibi bir alt sınıra getirileceğini bildiren Erdoğan, "O zaman bu sorun daha da hafiflemiş olacak. İşte emekçi dostu olmak budur. Bu taban, tavan noktasında bir sınır var mı? Yok. Ne veriyorsan onu ver" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinden önceki konuşmacıların G20 Liderler Zirvesi'nde yaptığı konuşmayı hatırlattıklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Evet, böyle inandığım için bunu söylüyorum. Buna ben bir taraftan paylaşımcılık derken diğer taraftan da şunu söylüyorum; gelin, bizim değerlerimizin içerisinde bir kanaat var, kanaati her zaman işçiden beklemeyin, işveren olarak siz de kanaat ekonomisini bir öğrenin, kanaatten yana olun. Eğer işverenler olarak bu kanaat ekonomisine inanırsak o zaman inanıyorum ki terini kendine sermaye, kazanç edindiğin bu insanlarla o paylaşıma girdiğin andan itibaren kazancın daha da bereketlenecektir. Buna aynı zamanda ben 'bereket ekonomisi' diyorum.
Çalışırken, emekli olduğunda da vatandaşımızın geçinebileceği asgari ücreti alabilmesi için gayret ettik, hamdolsun bugünlere geldik. İnşallah önümüzdeki yıllarda çok daha iyisi olacak, milletçe güçleneceğiz. Türkiye geliştikçe, büyüdükçe, kazandıkça bundan her kesim gibi işçilerimiz de hak ettikleri payı alacaklar. Pastayı büyütmezsek kendimize düşen dilimi de büyütemeyiz. Hele pastayı tahrip etmek için uğraşırsak elimizdekinden de oluruz. Bunun için hepimizin aynı gemide olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Ülkemizi ne bölücü terör örgütüne ne Paralel Devlet Yapılanması çetesine ne dış düşmanlarımıza ne de sadece kendi çıkarları ve hırsları için bunlara destek olanlara bırakmayacağız.
YENİ ANAYASA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yeni anayasa meselesi aslında tam anlamıyla bir memleket meselesidir. Türkiye tarihinde ilk defa, siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı. 1 Kasım'da önümüze açılan yeni dönemi hep birlikte en iyi şekilde değerlendirmeli ve fırsata çevirmeliyiz. Bu tarihi fırsatı değerlendirmek yeni anayasanın altında imzası olan herkese, inanıyorum ki şeref kazandırır. Gelin bu şeref 26. Dönem Meclisi'ne, bu Meclis'te görev alan milletvekillerine ait olsun" dedi.
"Türkiye bizim, hepimizin. Bu ülkede ne varsa hepimizin. Bu ülkeden giden her şey de hepimizden gidiyor. Onun için bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız" diyen Erdoğan, bunu başarmaya mecbur olduklarına dikkati çekti.
Türkiye'nin 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla başlayan, 1 Kasım'a kadar devam eden önemli bir süreç yaşadığını hatırlatan Erdoğan, bu dönemde yaşananların, ülke ve millet için büyük bir tecrübe olduğunu, Türkiye'nin 2003 yılı başından beri sahip olduğu "istikrar ve güven" denilen hazinenin kıymetini 5 ay gibi kısa bir sürede yeniden anladığını bildirdi.
Erdoğan, istikrar ve güven ortamındaki en küçük bir zafiyetin, sarsıntının ne sonuçlar doğurabileceğinin farklı alanlarda, aynı anda hissedildiğini ve görüldüğünü belirterek, bir yandan terör ve uluslararası sorunların, bir yandan ekonomik belirsizliklerin, bir yandan gelecek endişesinin milleti tarifi mümkün olmayan bir şekilde bunalttığını ifade etti.
Halkın ilk fırsatta, 1 Kasım seçimlerinde tercihini yeniden istikrar ve güven ikliminin devamından yana kullandığını vurgulayan Erdoğan, "Şimdi artık önümüze bakma zamanıdır. Çünkü Türkiye son 1,5 yılda yaşadığı 3 önemli ve kritik seçim sebebiyle adeta yorgun düştü. Bundan sonra yeniden 2023 hedeflerimize yoğunlaşmalı, yavaşlayan projelerimizi hızlandırmalı, yeni projelerimizi süratle hayata geçirmeliyiz. Cumhurbaşkanı olarak tüm bu çalışmalarda hükümetimizin ve başbakanımızın sonuna kadar yanındayım. Bu uyum çok önemli, senkronize bir adım atmaya mecburuz" dedi.
Erdoğan, Türkiye'nin, geçmişte yaşanan siyasi erkler arasındaki uyumsuzluğun ağır faturasını unutmadığına değinerek, anayasa kitapçığı fırlatılması ile başlayan sürecin nasıl yakın tarihin en büyük bunalımına kadar vardığını çok iyi hatırladıklarını söyledi.
"ANAYASANIN VERDİĞİ YETKİLERİ KULLANACAĞIM"
"Biliyorum ben bunları söyleyince birileri hemen 'Efendim Cumhurbaşkanlığının ve Cumhurbaşkanı'nın tarafsız olması gerekir' diye başlayan cümleler kuracaklardır" ifadesini kullanan Erdoğan, Türkiye'nin ve milletin aleyhine olacak hiçbir konuda tarafsız olmayacağını, olamayacağını vurguladı.
Tarafının ülkenin ve milletin yanı olduğunu, siyasi istikrarsızlık veya erklerin uyumsuzluğu Türkiye'nin aleyhine olacaksa gönlünün böyle bir duruma razı gelemeyeceğini belirten Erdoğan, bunun yaşanmaması için Anayasanın verdiği yetkiler neyse bunu kullanacağını söyledi.
Tüm bu sıkıntıların temelinde mevcut anayasanın yattığını herkesin kabul ettiğini ifade eden Erdoğan, buna rağmen meseleyi kişiselleştirenlerin, Türkiye'nin ihtiyacı olan anayasaya kavuşmasını engellediğini, bunların, bu tavırlarından dolayı her seçimde milletin karşısında mahcup olmalarına rağmen inatlarından vazgeçmediğini bildirdi.
Bundan önce bu konuda dört siyasi partinin bir araya geldiklerini, kendileri 330, diğer üç parti 220 milletvekiline sahip olmasına rağmen, her bir partinin üçer üye vermesiyle Anayasa İzleme Komitesi kurulması yönünde adım attıklarını hatırlatan Erdoğan, "330'a yakın bir parti 3 üye veriyor, diğerleri de 3'er veriyor. Ve diğerlerinin tamamı 9 tane vermiş oluyor. Buna rağmen uyum olmadı" dedi.
"YENİ DÖNEMİ FIRSATA ÇEVİRMELİYİZ"
Anayasa çalışmaları kapsamında 47 maddede uyum sağlandığını, ana muhalefetin "47 maddeyi çıkaralım" dediğini anımsatan Erdoğan, "Arkadaşlarımı gönderdim o zaman, çok ilginçtir 'dört partinin dördünün de imza koyması' lazım dediler. Dört temsilci burayı paraf etti ama şimdi diğer ikisi gelmiyor. Diğer ikisi gelmiyor diye biz bunu niye bekletelim? Gelin ikimiz beraber bunu çıkartalım. 'Olmaz' dediler ve o 47'yi çıkartamadık" ifadesini kullandı.
Sonra 60 madde için kendilerinin teklif götürdüğünü ancak yine olmadığına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mesele ne biliyor musunuz? Biz, üzüm mü yiyeceğiz, bağcıyı mı döveceğiz? Gelin biz milletçe bu üzümü yiyelim, anayasamızı yapalım. Bir darbe anayasasıyla biz geleceğe yürümeyelim, milletin anayasasıyla yürüyelim, mesele bu. Yeni anayasa meselesi, aslında tam anlamıyla bir memleket meselesidir. Türkiye tarihinde ilk defa, siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı. 1 Kasım'da önümüze açılan yeni dönemi, hep birlikte en iyi şekilde değerlendirmeli ve fırsata çevirmeliyiz. Sadece Türkiye'nin dört yıllık bir istikrar ve güven iklimini yakalamasının dahi nasıl olumlu sonuçları olduğunu, ekonomiyi nasıl hareketlendirdiğini, insanlarımızın nasıl umutlandığını hep beraber gördük, görüyoruz. Bu tarihi fırsatı değerlendirmek, yeni anayasanın altında imzası olan herkese, inanıyorum ki şeref kazandırır. Gelin bu şeref, 26. Dönem Meclisine, bu Mecliste görev alan milletvekillerine ait olsun. Biz diyoruz ki; gelin bunu yeni anayasa ile taçlandıralım. İşte o zaman Türkiye değil 2023 hedeflerine ulaşmak, bunları dahi geçecek bir ivme yakalayacaktır. Buna, kendimizden ziyade, geleceğimiz için ihtiyaç var."
“RUSYA, SURİYE'DE NE ARIYOR"
Erdoğan, Türkiye'nin kadim ilişkileri ve coğrafi konumu sebebiyle daima teyakkuz halinde bulunmak zorunda olduğunu belirterek, son dönemde bölgede yaşanan gelişmelerin, her geçen gün derinleşerek sürdüğünü söyledi.
Suriye'de 5 yıla yakın bir süredir devam eden hadiselerin, bölgesel olmaktan çıkıp, küresel bir sorun haline geldiğine işaret eden Erdoğan, bölgede yaşanan olayların, uzun süre sadece Suriye halkının ve oradan gelen insanlara kucaklarını açan komşularının sıkıntısı olarak görüldüğünü bildirdi.
Erdoğan, dünyanın adeta sırtını döndüğü, görmezden, duymazdan geldiği Suriye krizinin, teker teker her ülkenin kapısını çalmaya başladığını ifade ederek, Suriye'nin, Türkiye'nin 911 kilometre sınırına sahip komşusu olmanın yanında, halkların binlerce yılı bulan ortak geçmişe sahip olduğu bir coğrafya olduğunu hatırlattı.
Türkiye'nin nasıl Balkanlara, Kafkaslara, Akdeniz havzasına, Irak'a bigane kalması söz konusu olamazsa, Suriye'de yaşananları da kesinlikle yok sayamayacağını vurgulayan Erdoğan, "Rusya, Suriye'de ne arıyor?" diye sordu.
"SURİYE'DE MEŞRU MUHATAP HALKTIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'nın, "Birleşmiş Milletlerin, kendilerine verdiği yetkiyi kullandığını" söylediğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Neymiş o yetki? Eğer o ülkenin yönetimi davet ederse gidilirmiş. Oraya gitmek mecburiyetinde değilsiniz. 380 bin insanı öldüren katil Esed'in davetine icabet etmeye mecbur değilsiniz. O gayrimeşru bir yönetimdir, meşru değildir, bunu görmek durumundasınız. Bunu ben Sayın Putin'in kendisiyle çok konuştum. Onun için burada açık ve net söylüyorum; biz tüm komşularımız gibi Suriye'nin de egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılıyız ama şu gerçeği de görüyoruz. Bugün Suriye'de bu hakları kullanabilecek meşru bir yönetim yoktur. Esed rejimi ülkenin çok küçük bir kısmındaki hakimiyetiyle, böyle bir iddiada bulunamaz. Şu anda yüzde 14'lük bir hakimiyeti var, yüzde 86 tamamıyla diğer bütün oradaki örgütlere aittir. Böyle bir noktada. Bizim için Suriye'deki meşru muhatap Suriye halkıdır, bunu görmeye mecburuz."
RUSYA’NIN İDDİALARI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya'nın iddialarına ilişkin "Hele hele ailemi bu işe karıştırmak, o bu işin çok da ahlaki olmayan bir yanıdır ki bunu daha önce İran televizyonları yaptı. İran Devlet Başkanı ile bunu konuştum, dedim ki 'Bak siz çok büyük bir yanlışın içindesiniz, eğer bu böyle devam ederse bunun karşısı çok ağır olur, bedelini siz İran olarak çok ağır ödersiniz'. On gün filan sürdü, daha sonra sitelerinden bunu kaldırdılar. Niye? Çünkü iftira, yalan, takiye üzerine kurulu sistemler bu işi daha çok kullanıyor" dedi.
Erdoğan, Türk-İş 22. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Suriye'deki meşru muhataplarının Suriye halkı olduğunu belirterek, "Onları temsil eden, ülkenin de önemli bir bölümüne hakim olan ılımlı muhaliflerdir. Muhalifler arasında çok yakın akrabalık bağlarımızın bulunduğu pek çok grup da var. Bayırbucak Türkmenleri gibi. Bunun dışında Araplardan yine aynı şekilde, Hatay'da, Gaziantep'te, Mardin'de olanlar var. Bugünlerde hadiseler Bayırbucak Türkmenlerinin yaşadığı bölgede yoğunlaştığı için onların ismi sıkça duyuluyor" diye konuştu.
Suriye'deki Türkmenlerin sadece Bayırbucak bölgesinde yaşayanlardan ibaret olmadığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şam, Halep, Lazkiye, Hama, Humus, Tartus, Golan Tepeleri, Rakka başta olmak üzere Suriye'nin pek çok yerinde sayıları milyonlarla ifade edilen Türkmen kardeşimiz yaşamaktadır. Bunu görmeye mecburuz. Üstelik Türkmenlerin bu bölgedeki varlıkları yeni de değildir. 7'nci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Suriye toprakları uzun yıllar boyunca Selçuklu ve Osmanlı toprakları içinde yer almıştır. Bugün ayrı ülkelerin şehirleri olabilir ama aslında Hatay'la Lazkiye'nin, Antep'le Halep'in, Urfa ile Rakka'nın, Mardin'le Haseke'nin bir farkı yoktur. Yüzyıllık statü bin yıllık kardeşliği ortadan kaldıramaz. Bizim Suriye konusundaki hassasiyetimizin, ortaya koyduğumuz aktif insani tavrın sebebi işte budur."
"BUNA RUSYA KENDİSİ DE ASLINDA İNANMIYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de yaşanan karmaşanın, dünyanın çok farklı bölgelerinden ülkelerin burada faaliyet göstermesine sebep olduğuna dikkati çekerek, DAEŞ terör örgütünün en önemli faaliyet alanı olan Suriye'nin bu nedenle müdahalelere açık hale geldiğini söyledi.
Rejimin de bu durumu kendi varlığını sürdürebilmek için fırsata çevirmenin çabası içinde olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"DAİŞ, rejimden beslenmektedir. Rejim, ömrünü DAİŞ ile uzatmaktadır. Son günlerde Rusya'nın başını çektiği bir moda ortaya çıktı. Buna Rusya kendisi de aslında inanmıyor. Önce inanıyor, sonra başkalarını inandırmaya gayret ediyor. Nedir o, 'Türkiye DAİŞ'ten petrol alıyor'. Paris'teki İklim Değişikliği Zirvesi'nde de liderlerle yaptığım toplantılarda bunu söyledim. Türkiye Cumhuriyeti'nin DAİŞ'ten petrol aldığını belgelerle Rusya ispat etmeye mecburdur. Aksi takdirde bu bir iftiradır. Eğer ispat ederse ben Cumhurbaşkanlığı makamında durmam ama ispat edemezse kendisi makamını bırakır mı, koltuğunu bırakır mı, bu önemli."
Erdoğan, Türkiye'nin petrol ve doğalgaz aldığı yerlerin belli olduğunu ifade ederek, birinci sırada Rusya, ikinci sırada İran, üçüncü sırada Azerbaycan, dördüncü sırada Kuzey Irak, beşinci sırada Katar bulunduğunu, ardından Cezayir ve zaman zaman da Nijerya'dan bu ihtiyacın karşılandığını anlattı.
"AİLEMİ BU İŞE KARIŞTIRMAK, O BU İŞİN ÇOK DAHA AHLAKİ OLMAYAN YANI"
"Kim alıyor, onu da söyleyeyim" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hem Rus pasaportu sahibi hem de Suriyeli olan George Haşravi bu işin en büyük tüccarıdır. DAİŞ'ten petrolü alıyor, hem rejime satıyor hem de uluslararası belli bu işi yapan camiaya satıyor. Bunu en son Amerikan Hazine Bakanlığı belgelerle açıkladı. Bir de Rusların meşhur satranç ustası var, o da bu yarışın içinde, o da bu petrol tüccarlığını yapıyor. Bunları biz, elimizde belgelerimiz var, bunları dünyaya açıklamaya başladık, açıklayacağız.
Hele hele ailemi bu işe karıştırmak, o bu işin çok da ahlaki olmayan bir yanıdır ki bunu daha önce İran televizyonları yaptı. İran Devlet Başkanı ile bunu konuştum, dedim ki 'Bak siz çok büyük bir yanlışın içindesiniz, eğer bu böyle devam ederse bunun karşısı çok ağır olur, bedelini siz İran olarak çok ağır ödersiniz'. On gün filan sürdü, daha sonra sitelerinden bunu kaldırdılar. Niye? Çünkü iftira, yalan, takiye üzerine kurulu sistemler bu işi daha çok kullanıyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar 380 bin insanın hayatını kaybettiği, 12 milyon insanın yerinden edildiği, bunlardan 5 milyonun ülke dışına gitmek zorunda kaldığı bir Suriye'yi ve onun ilintilerini, bağlantılarını konuştuklarını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Bize göre Suriye'deki asıl sorun işte bu durumdur. Bu sorun çözülmeden ne terör meselesinde ne de mülteci krizinde gerçek bir ilerleme sağlanır. Bu gerçeğe rağmen pek çok ülke Suriye'de sebepler yerine sadece sonuçlara odaklanıyor. Bunlar üzerinden harekat planları yapıyor.
Elbette bu tavrın gerisindeki siyasi, diplomatik ve stratejik sebepleri görmüyor değiliz. Bizim derdimiz Suriye halkının en kısa süre içinde ülkelerinde kendilerine güvenli ve huzurlu bir gelecek kurabilmelerine yardımcı olmaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de faaliyet gösteren ülkeler ile zaman zaman yaşanan sıkıntıların temelinde bu anlayış farkının bulunduğunu dile getirerek, "Biz Suriye'deki kardeşlerimizin can güvenliğini, huzurunu ve geleceğini korumanın peşindeyiz. Onlar ise sadece kendi çıkarları zaviyesinden meseleye yaklaşıyorlar. Onlar bugün varlar, yarın muhtemelen olmayacaklar ama biz Suriye'deki kardeşlerimizle aynı coğrafyada yaşamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla bizim meseleye onlar gibi yaklaşmamız, hadiseler karşısında onlar gibi tepki vermemiz söz konusu olamaz. Yarın bütün bu işler geride kaldığında inşallah oradaki kardeşlerimizin karşısına gönül huzuruyla başımız dik, alnımız ak çıkacağız. Bunun için de Suriye konusundaki ilkeli ve insani tavrımızı sonuna kadar devam ettireceğiz" diye konuştu.
KANADA'NIN MÜLTECİ İSTEĞİ
Erdoğan, G20'de Kanada'nın Türkiye'den 25 bin mülteci istediğini, bunun çalışmasını yaptıklarını söyledi.
Katar'ın da mültecilerin bir kısmını almak ve iş gücü anlaşması yapmak istediğini anlatan Erdoğan, İŞKUR vasıtasıyla nitelikli veya niteliksiz, Katar'a Türk vatandaşı da göndereceklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu meselede ayrıca Suriye ile ilgili görüş farklılığımız olan ülkelere karşı özel bir husumetimiz yoktur. Bununla birlikte, egemenlik haklarımızla ilgili hassasiyetimizden en küçük bir taviz vermemizi de kimse bizden beklemesin. Bu millet aç kalır, açıkta kalır ama asla istiklalinden vazgeçmez" dedi.
Erdoğan, Sokullu Mehmet Paşa'nın İnebahtı Savaşıyla ilgili "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz ise İnebahtı'da bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama kesilen sakal daha gür olarak yeniden çıkar" sözlerini hatırlattı.
Türkiye'nin bugün de kendisine dost olanlara kazandıran, husumet besleyenlere kaybettiren konumda olduğunu ifade eden Erdoğan, "Biz ilişkilerimizi kin, nefret, hırs gibi duygular üzerine değil insani ve diplomatik zemin üzerine kuran, yükselten bir ülkeyiz. Bu şekilde de devam edeceğiz" dedi.
"ENGELLİ OLMAK, BİR KADER MAĞDURU OLMAK DEĞİLDİR"
Dünya Engelliler Günü dolayısıyla akşam Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde engellilerle beraber olacaklarını belirten Erdoğan, Başbakanlığı döneminde engellilerin kamu kurumlarında yer alması için çok büyük gayretlerinin olduğunu söyledi. Erdoğan, bundan sonra da atılan temel üzerine engellilerin devlette yer alması sürecini devam ettireceklerini vurguladı.
"Engelli olmak, bir kader mağduru olmak değildir" diyen Erdoğan, engellilerin önce kamuda değerlendirilmesini, özel sektörde de işverenlerin engellilere kapısını açmasını istedi.
Sendikacılıkta da yerli ve milli duruşa sahip kuruluşlara ihtiyacın olduğuna dikkati çeken Erdoğan, Türk-İş'in Türkiye'de işçi haklarının savunulması, sendikacılığın geliştirilmesinin yanında çalışma hayatında, milli meselelerle ilgili temayüz eden bir kuruluş olduğunu ifade etti.
Gelecek dönemde Türk-İş'ten bu doğrultuda çok daha güçlü, net, gür sesli duruşlar beklediğini dile getiren Erdoğan, Türk-İş Genel Başkanı'na ve yönetimine bugüne kadar yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür etti.
Erdoğan, Türk-İş Genel Kurulu'nun, Türkiye'nin 2023 vizyonuna uygun kararların alındığı bir iklimde gerçekleşmesi temennisinde bulundu.