İstanbul
TRT World Citizen Awards töreninde birkonuşma yapan Altun, TRT'nin bu projesinin her bir insanın şerefli bir varlık olduğuna inanan ve her bir bireyin değişim yaratma kabiliyetini esas alan bir iyilik hareketi olduğunu söyledi.
Altun, bugün sömürgeci zihniyetin temsilcilerinin kendilerine benzemeyenlere ve öteki olarak gördüklerine her türlü zulmü reva gördüklerini belirterek, "Sömürgeci zihniyetin temsilcilerinden biri olan İsrail'in bugün Filistin'deki zulümleri bunun en somut örneklerinden biridir." dedi.
İsrailli yetkililerin acımasız saldırılarına önce Filistinlileri dehümanize ederek başladığını ifade eden Altun, "21. yüzyılda, bundan 2 ay önce bütün dünya İsrailli bir bakanın 'Filistinliler insan formundaki hayvanlardır.' şeklindeki ırkçı alçakça ifadelerine şahitlik etti. Bu ifadeler, işte bu sömürgeci zihniyetin insan telakkisini, içinde bulunduğu ruh halini açık ve net bir şeklide bizlere göstermektedir. Ne yazık ki, dünya sisteminin mevcut adaletsizliklerinden nemalanan, kendilerini ayrıcalıklı gören elit gruplar, insanlığın pozitif yönde bir değişim için ortaya koyduğu çabaları baltalamaya devam ediyorlar, kötülüğü görünmez kılıyorlar." diye konuştu.
Altun, bugün Gazze'deki zulüm karşısında bozulan uluslararası sistemin, değişimin neden bir zorunluluk haline geldiğini gösterdiğini kaydederek, "Birçok Batılı uluslararası yayıncının, İsrail yanlısı, tarafgir ve hakikat karşıtı bir tutum sergiliyor oluşu da değişimin bir diğer gerekçesi olarak karşımızda durmaktadır. 100 günü aşkındır sürdürdüğü saldırılar boyunca İsrail, gerek uluslararası medya kuruluşları, gerekse sosyal medya şirketleri üzerinden kara propaganda faaliyetleri ve sistematik dezenformasyon saldırıları yürütüyor. Elbette Türkiye olarak biz, her zaman olduğu gibi bu saldırılar konusunda da açık ve net bir tepki ortaya koyduk, koymaya da devam ediyoruz. İnsani ve vicdani sorumluluğumuzun gereği olarak bu saldırılara kayıtsız kalmadık, mazlum Filistin halkının yanında durduk, durmaya da devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
"Gazze'deki gazeteciler bütün dünyada pozitif bir değişim dalgasının ortaya çıkmasına vesile oldu"
İsrail'in zulümleri karşısında en büyük insani direnişi bölgede görev yapan gazetecilerin sergilediğinin altını çizen Altun, "Sadece habercilik yapmadılar, şanlı bir hakikat mücadelesi verdiler ve bu uğurda 119 Filistinli gazeteci şehit oldu. Gazze'de görev yapan gazetecilerin olağanüstü ve cesur çabaları, bütün dünyada pozitif bir değişim dalgasının ortaya çıkmasına vesile oldu. Dünya kamuoyunda, Batı ülkelerinde bir vicdani muhalefet bu vesileyle baş gösterdi ve dünya kamuoylarının kendi hükümetlerine 'Artık soykırımcıya destek vermeyin, artık soykırımcıların arkasında durmayın.' diye haykırışlarına imkan tanıdı. Esasında İsrail'in, gazetecileri kasıtlı bir biçimde hedef almasının nedeni tam da budur, bu gazetecilerin hakikatli esaslı duruşudur." diye konuştu.
Altun, Filistinli gazeteci Vail ed-Dahduh'a değinerek, "Görevi başındaki bir gazeteci, Vail ed-Dahduh, daha güvende olurlar umuduyla Nuseyrat Mülteci Kampı'na bıraktığı ailesini, maalesef İsrail'in o mülteci kampına düzenlediği saldırılar neticesinde kaybetti. Üstelik bu mülteci kampı, sözüm ona İsrail'in saldırmayacağını beyan ettiği bölgenin içerisinde yer alıyordu. Fakat tüm dünya biliyor ki İsrail, Dahduh gibi hakikatin peşindeki gazetecileri de bile isteye hedef alıyor, onların ailelerini de kasıtlı bir şekilde katlediyor. Biz sadece Filistin'de gazetecilerin katledilmesini konuşmuyoruz, aynı zamanda onların da kasıtlı bir şekilde hedef alınmasını konuşuyoruz. Çünkü İsrail, Gazze Şeridi'nde ayrım gözetmeksizin masumları hedef alıyor ve bunun yanında da hakikati de katletmeye, boğmaya çalışıyor." ifadelerini kullandı.
"İsrail'in yalanlarını ifşa etmekten vazgeçmeyeceğiz"
İsrail'in, öteden beri yalanlar üzerine inşa ettiği kara propagandasını bizzat devlet yetkililerinin, akademisyenlerinin ve medyasının aracılığıyla yaymaya çalıştığını anlatan Altun, "Fakat emin olun, bu kez başarılı olamıyor ve olamayacak. Bizler, İsrail'in yalanlarını ifşa etmekten ve hakikatleri dünyanın gündemine getirmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Bunu yaparken haklı olmanın tek başına yeterli olmadığına, daha iyi olmanın gerekli olduğuna inanarak ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımızla buradaki trajedinin son bulması için gerek siyaset, gerek diplomasi, gerek insani yardım, gerekse de iletişim ve medya alanında yoğun şekilde çaba göstereceğiz." dedi.
Altun, Türkiye sınırlarında da basın-yayın dünyasındaki demokratik ve çoğulcu iklimi hala içine sindiremeyen birtakım kesimler olduğunu belirterek, dün İstanbul'da bir gazeteciye yöneltilen fiziki şiddetin hep birlikte müşahede edildiğini kaydetti.
Fahrettin Altun, ''A Haber muhabiri Ali Nazif Vural ne yazık ki görevi başında iken öfkeli bir muhalif grubun saldırısına uğradı. Bu yapılan saldırıyı ben burada bir kez daha şiddetle kınıyorum. Bu saldırgan zihniyet, bu şiddet ve linç kültürü ne yazık ki ideolojik bağnazlıklarından bir türlü kurtulamayan kimi medya kuruluşlarından besleniyor. Bazı basın yayın kuruluşları, üzülerek görüyoruz ki toplumda nefret pompalama çabası içine giriyorlar. Biz İletişim Başkanlığı olarak bu türden çabaların ve saldırıların her zaman karşısındayız ve karşısında olmaya da devam edeceğiz." diye konuştu.
"Adaletten yoksun mevcut küresel düzenin değişmesi gerekiyor"
Altun, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinin hiçbir döneminde çevresindeki ya da dünyadaki sorun ve sınamalara karşı ilgisiz kalmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Zira Mevlana'nın deyişiyle 'Bizde kapılar yalnızca dışarıya değil aynı zamanda içeriye de açılır.' Bizim insanlık tarifimizin içinde 'diğerkamlık' en öncelikli yere sahiptir. Bu yüzden biz, dünyanın mevcut sorunları karşısında susmamayı, insanlığımızın ve vicdanımızın bir gereği addediyoruz. Bu yüzden biz, ne kadar süreceği bilinmeyen bir fetret devrini andıran ve adaletten yoksun mevcut küresel düzenin değişmesi gerektiğini düşünüyoruz, bunu güçlü bir şekilde haykırıyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın daha iyi bir dünyaya dair vizyonunu özetleyen 'Dünya beşten büyüktür' manifestosu, bizim ülke olarak bu kapsamda ortaya koyduğumuz o somut, güçlü iradenin bir tecellisidir, tezahürüdür. Aslına bakarsanız 'Başka alternatif yok.' iddialarının, 'tarihin sonu' tezlerinin ıskartaya çıkması ve 'çok kutuplu dünya' paradigmasının konuşulmasıyla birlikte, umut fikri yeniden güncel bir hal almaya başladı."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uluslararası platformlarda dile getirdiği 'Daha adil bir dünya mümkün.' sözünü hatırlatan Altun, "Bu söz başkalarını da tıpkı kendimizi önemsediğimiz gibi önemsemenin, hangi yöne dönersek karşımıza çıkan krizler karşısında daha iyi çözümler üretmenin başlangıç noktasıdır. Dahası, başkaları için duyulan sınırsız sorumluluk etiğinin yansımasıdır. TRT World Citizen gibi girişimlerle biz bu irademizi, elimizdeki tüm araç ve imkanlarla güçlendirip daha ileriye ve daha somut bir düzeye taşıma noktasında yoğun bir çaba içerisindeyiz." diye konuştu.
"Benmerkezci ya da Batı merkezci tanımlara uygun bir şekilde hareket edilmesini doğru bulmuyoruz"
Altun, sadece bu gibi girişimlerle değil, uluslararası ve bölgesel ölçekte birçok siyasal ve toplumsal meselede Türkiye'nin daima insanlıktan yana olduğunu vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Geride bıraktığımız son birkaç yıl içinde görülmüştür ki Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde Türkiye, birçok insani kriz ve birçok uluslararası sorunda ya çözümün öncüsü ya da en güçlü ortaklarından biri olmuştur. Küresel salgın, Rusya-Ukrayna savaşı, düzensiz göç, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı, küresel gıda krizi gibi hususlarda attığımız adımlar, bu çerçevede zikredebileceğimiz akla gelen ilk örneklerdir. Ve bu saydığım tüm örneklerde Türkiye sadece ulusal ya da bölgesel anlamda değil, tüm dünyayı ve insanlığı doğrudan ilgilendiren hususlarda, menfaatperest kalıpların dışına çıkan son derece insani ve vicdani adımlar atmıştır. Çünkü karşı karşıya kaldığımız sorunlar ve krizler, küresel düzeyde ses getirecek daha fazla eylemde bulunmamızı gerektiriyor. İnsanlık olarak buna mecburuz. Şunu açık bir şekilde ifade etmek isterim ki biz, benmerkezci ya da Batı merkezci tanımlara uygun bir şekilde hareket edilmesini bugünün dünyasında, bu coğrafyada doğru bulmuyoruz. Biz, tüm insanlığı içine alan bir anlayışla hareket edilmesi gerektiğini düşünüyoruz."