Başbakan Ahmet Davutoğlu, Demirtaş'ın cuma namazı çağrısında bulunmasına ilişkin, "Bir anda şimdi cuma namazını hatırladılar. Düşünün, Marksist, Leninist bir örgüt. Arkasından geçtiğimiz aylarda Diyarbakır'da Fatih Paşa Camii'ni yakanlar bunlar, ezanları susturup birtakım marşlar söyletenler minarelerden bunlar, Hz. Peygambere açıkça hakaret eden milletvekili barındıranlar bunlar" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk, Çankaya Köşkü'nde gerçekleştirdikleri görüşme sonrası ortak basın toplantısı düzenledi. Davutoğlu, yaptığı konuşmada, 29 Kasım'da Brüksel'de gerçekleştirilen Türkiye-AB Zirvesi sonrası Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir aşamaya geçtiğini belirterek, "Yarım yüzyılı aşan bir süreçte Türkiye-AB ilişkileri değişik aşamalardan geçti. Dünyadaki gelişmeler 1 Kasım seçimlerinden sonra yeni bir tabloyla karşı karşıya kalmamıza neden oldu. Türkiye-AB Zirvesi yeni bir dönemin işareti olarak gerçekleşti. Yeni bir ivme kazanmıştı Türkiye-AB ilişkileri. Brüksel'de yapılan zirvelere katıldı. 7 Mart'ta tekrar 28 ülkeyle birlikte Türkiye-AB Zirvesi yapacağız. Bu ilişkilerin gelişmesinde Türkiye ile AB'nin uluslararası alandaki paralellikleri büyük önem taşıdı. Birçok konuyu ele aldık. Bu eylem planıyla Türkiye-AB ilişkileri yeni bir aşamaya geçti. Birincisi Türkiye-AB entegrasyonunun hızlanması, ikincisi gerikabul anlaşmasıyla vize muafiyetinin birlikte devreye girmesiyle ortaya çıkan iradedir. Üçüncüsü, özellikle yeni bir tabiri caizse yeni şartlara uyumlu olarak genişletilmesi gümrük birliğinin. Dördüncüsü, özellikle Suriye başta olmak üzere uluslararası alanda yaşanan sorunların Türkiye-AB ilişkileri yeni bir çerçeve çizmesi. Mülteciler sorunu çok daha yoğun çalışmamız gereken bir alanı ortaya çıkardı" ifadelerini kullandı.
Özellikle Suriye'deki gelişmeler ve mülteciler sorununun Türkiye ve AB üzerinde oluşturduğu baskı ve çözüm yollarının bugünkü görüşmede ele alındığını anlatan Davutoğlu, Suriye krizinden ne Türkiye ne Avrupa sorumludur. Suriye krizinin sorunları, halkına zulmeden rejim, terör örgütü ve uluslararası aktörler. Fakat, bunun bedelini Türkiye ve AB ödüyor. Türkiye'de 2.7 milyon mülteci var. Ekonomik niyetle gelen istismarcılar da var. Bu da bir sektör oluşturdu dünyada insan kaçakçılığı anlamında" dedi.
Fronteks ve NATO'nun devreye girmesiyle nasıl tedbirler alınacağının da görüşüldüğünü anlatan Davutoğlu, 3 milyar Euro'luk kaynağın nasıl kullanılacağı konusunun da görüşmede ele alındığını ifade etti. Suriye'de sağlanan ateşkesin uygulanmasına önem verdiklerine dikkati çeken Davutoğlu, "Maalesef bu ateşkes ihlallerin, özellikle Rusya ve rejim tarafından, ateşkesi kırılgan kıldığını hepimiz görmekteyiz. Önümüzdeki günlerde Brüksel'de bir araya geleceğiz" diye konuştu.
Türkiye'nin mülteciler konusundaki tutumunu değiştirmeyeceğini kaydeden Davutoğlu, bunun için gerekli adımların atıldığını ve hiç kimsenin aç ve susuz bırakılmadığını ifade etti. Türkiye'nin AB ile imzaladığı ortak eylem planına sadık olduğunu ve Türkiye'nin Suriye'deki kalıcı istikrarının temini için AB ile her türlü inisiyatifi geliştirmeye hazır olduğunu belirten Davutoğlu, uluslararası toplum temsilcilerine Suriye'deki insanlık durumunun sona ermesi için açık çağrıda bulunduklarını dile getirdi.
TUSK: "SURİYE İLE İLGİLİ GÖÇMENLERE AYRILMIŞ OLAN FİNANSAL KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİNİN HIZLI BİR ŞEKİLDE DEVREYE SOKULMASINI SAĞLAYACAĞIZ"
Tusk ise, bugünkü ziyaretin AB'nin bundan sonraki adımlarını planlama konusunda yola çıktığı misyonun bir parçası olduğunu belirterek, fikir birliğinin geliştirilmesi gerektiğine işaret etti. Önümüzdeki aylar için önceliklerin belirleneceğini ve bugün ortak faaliyet planının hangi aşamaya geldiğinin değerlendirildiğini anlatan Tusk, "Suriye ile ilgili göçmenlere ayrılmış olan finansal kaynakların değerlendirilmesinin hızlı bir şekilde devreye sokulmasını sağlayacağız. Burada çok yoğun bir şekilde insan kaçakçılığı ile mücadele için kontroller artırıldı. NATO'nun Ege'deki faaliyetlere destek vermesini de önemli görüyoruz. Göçmen krizi devam ediyor. Bu anlamda atılması gereken yeni ilave adımlar var. Türkiye'nin göç dalgasını yavaşlatmak için neler yapacağına kendisi karar vermesi gerekiyor. Yunanistan'a gelen göçmenlerin geri gönderilmesi söz konusu oluyor. Şu aşamada AB'nin Türkiye ile olan ilişkilerinin hızlı ilerlediğini söylemek istiyorum" diye konuştu.
Suriye ile ilgili ortak çabaların da bugünkü görüşmede konuşulduğunu anlatan Tusk, insani yardımın daha kolay aktarılmasını ele alacaklarını ifade etti. Geniş kapsamlı bir anlaşmaya varılması gereken bir başka konunun da Kıbrıs sorunu olduğunu belirten Tusk, bunun önemli olacağını kaydetti.
Davutoğlu ile Tusk, açıklamaları sonrası gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, "Yardım paketi uygulanmadan önce Türkiye yapması gereken neyi yapmıyor ki bu rakam hangi seviyede aşağıya çekilecek" sorusuna Tusk, "Bu tür düzenlemelerle ilgili görüşme yapmadığımı söylemek isityorum. Bizim için önemli olan yasadışı göç akımını azaltabilmek. Biz, spesifik rakam üzerinde anlaşmadık. Bu rakamlarla ilgili birşey değil. Nihai hedefimiz, bu olguyla baş edebilmek. Yasadışı göç dediğimiz zaman bu bir insan kaçakçılığı iş modeline dönüşüyor, biz bunu ortadan kaldırmak istiyoruz. Hem Türkiye hem AB olarak bu süreçte her iki taraf da önemli çalışmalar yürütüyor. Her iki taraf için de bütün bunları uygulayabilmek zor, biraz sabır gerektiriyor, zamana ihtiyacımız var. Gerçek anlamda her iki grup arasında güven tesis etmiş olmamız önemli" karşılığını verdi.
"Suriyeli sığınmacıların güvenli bölgede korunması noktasında Avrupa Birliği, bir şey yapacak mı" sorusunu Tusk, "3-4 ay önce Avrupa Parlamentosu'nda konuşma yapmıştım. Orada yeni hibrit savaşla karşı karşıya olduğumuz söylemiştim. Aslında, bölgede gözlemlediğimiz buydu. Bazı odaklar, göç krizini siyasi araç olarak kullanıyorlar. Bir silah olarak değil ama bir araç olarak kullanıyorlar. Bu tür siyasi iradeyi görüyoruz. Kendi egoist çıkarları için kullananlar var. Bizim için önemli olan çatışmaların durdurulmasını sağlamak. İyimser olabilmek son derece zor. Bu tür çabaları gördükçe sadece Suriye'de değil, ama zannediyorum bir şans da vermek gerekiyor. Bazı politikacılar ve bazı güç odakları bizim geçmişte düşünemeyeceğimiz şeyleri hayal ediyorlar. Yunanistan, kesinlikle bu anlamda yalnız kalmayacak. Avrupa burada kesinlikle tüm insani yardım kaynaklarını sağlayacak. Burada net olmamız gerekiyor, AB bir kez daha Schengen kurallarını burada uygulayacaktır. Yasadışı göç ile ilgili deneyimimiz otomatik bir süreç gibi bunu devreye soktu" şeklinde cevapladı.
Mülteci sorunu bağlamında insani bir trajedi ile karşı karşıya olunduğunu anlatan Davutoğlu, senelerdir Türkiye'nin Suriye'de güvenli bir bölge ihdas edelim çağrısının sağır kulaklarla karşılaştığını ifade etti. Yunanistan'ın karşı karşıya kaldığı sorunları gördüklerini belirten Davutoğlu, 7 Mart'ta Brüksel'deki toplantıda bu konuların konuşulacağını ve Türkiye ile Yunanistan arasında bu konuda tam bir anlayış olduğunu ifade etti.
DEMİRTAŞ'IN CUMA NAMAZI ÇAĞRISI
Başka bir gazetecinin, "HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 'Yarın cuma namazı için bütün halkımızı birlikte Cuma namazını kılmaya davet ediyoruz' şeklinde çağrıda bulundu. Nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna Davutoğlu, "Her şeyden önce dün bütün provokasyonlara, şiddet, terör saldırısına rağmen bu çağrılara kulak asmadan Diyarbakır'da vakur bir duruş sergileyen vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Dün çağrılar yapıldı, provokasyonlar ama Diyarbakır halkı bunlara hiç yüz vermedi, çünkü ben de her hafta sonu bölgedeyim, geçen hafta Bingöl'deydim. İlçelere kadar gidiyorum, bölge halkı Türkiye'nin huzuru ve istikrarının ne demek olduğunu biliyor. Çevrede yanan ateşe Türkiye'yi sürüklemek isteyen, bölücü terör örgütüne karşı da basiretli bir tavır sergiliyor. Diyarbakır'ın bu provokatif çağrılara kulak asmaması çok anlamlıdır" cevabını verdi.
"DEMİRTAŞ'IN BİR TUTUMUNA DİKKAT ÇEKMEK İSTİYORUM"
"Demirtaş'ın bir tutumuna dikkat çekmek istiyorum" diyen Davutoğlu, "Özellikle de Doğu ve Güneydoğu'daki Kürt vatandaşlarımıza seslenerek ifade ediyorum. Cizre'de haftalarca operasyonlar sürdü, Cizre'nin Silopi'nin bütün bu terör unsurlarından arınması için mücadele ettim ama ne zamanki gerçek anlamda terör örgütlerinin ele başlarına yaklaşıldığı an söz konusu oldu, birden Demirtaş, 'Cizre'de bina hikayesi söz konusu oldu'. Peki aylarca niye bu konularda ses vermediniz? Çünkü, onlar o barikatların arkasında kandırılmış o gencecik çocukları düşünmezler. İsterler ki daha çok genç ölsün. Ne zaman ki o gençleri sürükleyen çetenin elebaşlarına geldiğinde, son anda onların ele başlarına geldiğinde, birden bu elebaşıları nasıl kurtarırız diye çaba içine giriyorlar. Cizre'de bunu yaptılar. Bizler orada hayatını kaybeden aldatılmış gençler için de üzülüyoruz. Diyarbakır, Cizre, Silopi'nin bu gerçeği görmesini istiyorum. O gencecik çocukları aldatıp, karanlık bir geleceğe gönderenler, kendi elebaşılarına sıra geldiğinde birden onları kurtarmak için çaba sarf ediyorlar. Günlerdir biz Diyarbakır'da çağrıda bulunduk. Valimizi de söyledim, çıkmak isteyenlere her türlü kolaylığı gösterin. Hiç kimse adalet önüne çıkarılmadan cezalandırılmaz. Ta ki elinde silah olup da bugün İstanbul'da olduğu gibi terör saldırısında bulunmamış olsun. Yine, Sur'da kim adalete teslim olmak isterse hayatı teminat altındadır" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Demirtaş'ın meselesi bu değil, Demirtaş'ın meselesi halkı sokağa dökmek, aynen Suriye'de Irak'ta yaşanan tablolar gibi şeyle Türkiye'nin geleceğini karartmak. Biz, buna izin vermeyiz. Sur'u ben Demirtaş'tan çok daha iyi bilirim ona aşkla bağlıyım, Diyarbakırlı onu iyi bilir. Yapmak istediği şey şu, psikolojik ortam oluşturup gerginlikleri kışkırtarak bir çatışma ortamını teşvik etmek. Bir anda şimdi cuma namazını hatırladılar. Demek ki ben yeni duydum ama böyle bir çağrı yaptıklarına göre. Düşünün, Marksist, Leninist bir örgüt. Arkasından geçtiğimiz aylarda Diyarbakır'da Fatih Paşa Camii'ni yakanlar bunlar, ezanları susturup birtakım marşlar söyletenler minarelerden bunlar, Hz. Peygambere açıkça hakaret eden milletvekili barındıranlar bunlar. Şimdi birden, etnik ırkçılık ile Diyarbakır halkını ayaklandıramadılar, Diyarbakır halkı onlara itibar etmedi, şimdi de cuma namazı gibi dinimizin kutsal bir ibadetini kullanarak güya kendilerini halka yakın görünmek isterler. Demirtaş bilsin, herkes onu da tanır, herkes bu toprakların kültürüne, düşüncesine inancına onların ne kadar uzak olduğunu bilir. Dolayısıyla, bizim Diyarbakır'da da Sur'da da Türkiye'nin her yerinde tek hedefimiz var kamu düzenini ihdas etmek, insan haklarını teminat altına almak, herkesin hayat hakkını, mal ve namus emniyetini sağlamak. Bunu kim tehdit ederse, hangi terör örgütü ve kim tehdit ederse, buna karşı da gerekli tedbirleri almak. Başka zaman cuma namazını hatırlamayanların bir anda bunu hatırlamasını da basiretli Diyarbakır halkının dikkatine sunuyorum."