Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla düzenlenen “Basın Özgürlüğü ve Sınırları” isimli programa katıldı. Keçiören Estergon Kalesi’nde gerçekleştirilen programda konuşma yapan Kurtulmuş, “Geleneksel darbe teşebbüslerinde resmi devlet kanalını ele geçiren darbeciler ülkeye istedikleri mesajı verebiliyordu. Ancak o akşam çok zor şartlar altında Türkiye’de çeşitli kanallardan Sayın Cumhurbaşkanımın telefonla katıldığı yayınlar üzerinden basın çok sesli olma fonksiyonunu yerine getirdi ve o akşam basının sunduğu bu imkanlardan da istifade ederek meydanları doldurdu ve darbecilere karşı gereken dersi sahada vermiş oldu” şeklinde konuştu.
“BASININ ÇOK SESLİ OLMASI FARKLI KANAAT SAHİPLERİNE SESLERİNİ DİLE GETİREBİLİYOR OLMASI BİZİM SİYASET ANLAYIŞIMIZIN DA GEREĞİDİR”
Basının farklı dillere kucak açmasının demokrasi için önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Kurtulmuş, “Basının çok sesli olması farklı kanaat sahiplerine seslerini dile getirebiliyor olması bizim siyaset anlayışımızın da gereğidir. Basınınızın farklı fikirlere kucak açması Türkiye demokrasisinin ilerlemesi açısından önemlidir. Basının temel vazifesi toplumsal olayları iyi anlamak ve iyi anlatmaktır. Bunu yaparken bilmek, oturdukları yerlerden ahkam kesmek, yanlış bilgiler oryaya koymak yerine bilerek, analiz ederek doğruya bir ayna tutarak yansıtmak görevi vardır. Dolayısıyla her basın mensubunun farklı bir kanaati olacaktır. Basının önemli sorumluluklarından biri de tarafsız olmaktır. Hiçbir yorum yapmadan olayları izlemek değil, bu tarafsızlık milletten yana olmayı, demokrasiden yana olmayı gerektirir. İnsan haklarına kişi özgürlüklerine karşı saygılı olmayı gerektirir. Bu çerçevede medyanın gelişmesi için üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getiriyoruz. Bir takım terör örgütlerinin istediği propagandalara alet olmak Türkiye’nin milli menfaatleriyle çelişen bir takım yayınlara taraf olmak değildir” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE BAZI KÜRESEL GÜÇLERİN TÜRKİYE VE BÖLGE ÜZERİNDE OYNADIĞI OYUNLARIN SONUCU ORTAYA ÇIKAN ÇOK YÖNLÜ TEHDİTLERLE UĞRAŞIYOR”
Türkiye’nin içerisinden geçtiği süreç hakkında ‘Sırat Köprüsü’ benzetmesi yapan Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Türkiye bugün sırat köprüsünden geçiyor. Tabiri caizse yakın siyasi tarihimizin en zor süreçlerinden birinden geçiyor. Türkiye bazı küresel güçlerin Türkiye ve bölge üzerinde oynadığı oyunların sonucu ortaya çıkan çok yönlü tehditlerle uğraşıyor. Bunlardan biri terör örgütleriyle muhatap olmamız. Özellikle 2015’in Temmuz ayından itibaren DEAŞ’ıyla, PKK’sıyla ve FETÖ’yle mücadele eden boğuşan hatta savaşan bir konumda olmamızdır. Diğer taraftan oryaya çıkarılan bir takım algı operasyonlarıyla boğuşmak durumundayız. Diğer taraftan Türkiye ekonomisi üzerinde yapılan bir takım spekülasyonlar, dövizdeki dalgalanmayı görüyorsunuz. Türkiye ekonomisine diz çöktürmek Türkiye’de mevcut hükümete ekonomik yönden bir takım tuzaklar kurarak o tuzakların içine çekilmek istendiği bir ortamdayız. Bu coğrafyada onanan oyunları gören anlayan ve bunlara cevap verecek olan yegane ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin bu oyunlara cevap verebilmesi ancak güçlü bir Türkiye olmasıyla mümkün olabilir. Bütün oynanan oyunlar Türkiye’nin güçlü olmasının, güçlü olma yönündeki bu mücadelesinin önünü kesmek ve Türkiye’yi bir şekilde diz çöktürmek, eğer diz çöktüremiyorlarsa duraksatmak hızını kesmek ve Türkiye’nin bu ülkenin lider ülkesi olmasına mani olmaktır.”
“YENİ TÜRKİYE, LAF OLSUN DİYE, KULAĞA HOŞ GELSİN DİYE SÖYLENMİŞ BİR LAF DEĞİLDİR”
Konuşmasının devamında Yeni Türkiye kavramına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kurtulmuş, “Yeni Türkiye diye bir kavramdan bahsediyoruz. Laf olsun diye, kulağa hoş gelsin diye söylenmiş bir laf değildir. Yeni Türkiye Türkiye’nin genç nesillerini mobilize edecek. Türkiye’yi ileriye doğru götürecek olan bir siyasal kavramdır, bir mefkuredir ve içi doldurulmuş olan bir ideolojidir, anlayıştır. Yeni Türkiye’nin dört önemli sütun üzerine oturan bir siyasi mefkure olduğunu ifade etmek isterim. Yeni Türkiye’nin bir önemli sütunu devlet millet kaynaşmasıdır. Türkiye’nin uzun yakın tarihi boyunca en büyük sorunlarından birsi devleti yöneten kişilerin içinde bulundukları ideoloji hayat tarzı, düşünce, Türkiye’ye bakışıyla millet çoğunluğu arasındaki farklılıktır” açıklamalarında bulundu.
Kurtulmuş, yeni Türkiye anlayışının en önemli hedefinin devlet ve milleti kaynaştırmak olduğuna vurgu yaparak, “Şehirlerde devlet polisten ibaret, köyde ve kırsal alanda ise jandarmadan ibaret. Devleti yönetenler şehir kulüplerinde bir araya gelir. Halkın arasına hiç kul karışmaz, sadece bir elit, bir azınlık halktan uzak halkı şekillendirmeye çalışırlar. Yeni Türkiye’nin verdiği en büyük mücadele burasıdır. Devletle milleti bütünleştirmektir. Devlet bir mekanizmadır, devlet kutsal bir yer değildir. Asıl olan millettir. Devleti yöneten herkes de kurumları kuralları ve bütün kuruluşlarıyla devletin bütün mekanizması da milletin emrindedir” ifadelerini kaydetti.
Devlet ve millet arasındaki kaynaşmanın en büyük örneğinin 15 Temmuz gecesi olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “Özellikle AK Parti iktidarları zamanında devlet-millet bütünleşmesi büyük oranda tamamlanmıştır. Örnek de 15 Temmuz gecesi. Devletin milletle kaynaştığını gösteren en büyük gösterge Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘çıkın meydanlara, bu çapulculara meydanları dar edin’ emri üzerine buna uyan millet sokağa çıkmış ve gereğini yerine getirmiştir. Devlet-millet bütünleşmesinin sağlandığı bir Türkiye. Yen Türkiye’nin en önemli hedefi budur. İkincisi ekonomik ve siyasi bağımsızlıktır. Zor zamanları geride bıraktık. 25 milyon dolar için IMF’nın kapısında nöbet tutu, IMF memurlarının karşısında düğme ilikledi. Birilerinin istediği Türkiye böyle bir Türkiye’ydi. Allah’a çok şükür oradan çok uzaklaştık. Türkiye güçlü bir ülke olarak biliyor ki siyasi bağımsızlık ekonomik bağımsızlık olmadan olmaz” dedi.
“Türkiye’nin ekonomik gelişme tarihi ihanetlerle dolu bir tarihtir” ifadelerini kullanan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin ekonomik gelişme tarihi ihanetlerle dolu bir tarihtir. Bu memleket sanayileşmesin, gelişmesin, ekonomik olarak kalkınmasın diye nice oyunlar oynanmış, karanlık odaların talimatlarıyla Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının önünü kesmeye çalışan nice adımlar atılmıştır. Türkiye 1940’lı yılların sonunda Rahmetli Nuri Demirağ’ın vasıtasıyla kendi uçağını yapmış bir ülkedir. Üretimini yaptıkları uçakları Avrupa ülkelerine satabilecek kadar önemli bir teknolojiyi Türkiye geliştirmişti. Sivas Divriği’den Nuri Demirağ isimli bir mühendis bunu yapmıştır ama maalesef Türkiye’nin iktisadi bağımsızlığının ne manaya geldiğini bilen uluslararası güçler yerli adamlar marifetiyle Nuri Demirağ’ın önünü kestiler. Adamcağız kahretti, fabrikasını kapattılar, yurt dışına gitti.”
(İHA)