Ebru Şallı 9 yaşındaki oğlu Pars'ı kaybetmesinin ardından ilk kez konuştu. Ebru Şallı oğlu Pars'ın Lenfoma hastalığının nasıl ortaya çıktığını ve öğrendikleri ilk günü Ayşe Arman'a verdiği röportajda paylaştı. Ebru Şallı'nın okuyanın içini acıtan sözleri Anneler Günü'nde herkesi hüzne boğdu. Evlat acısıyla derinden sarsılan Ebru Şallı, oğlu Pars Tan'ın hayattayken yaşadığı acıyı anlattı...
"AĞRIDAN YÜRÜYEMEZ HALE GELMİŞTİ"
Oğlunun vefatından sonra ilk kez röportaj veren Ebru Şallı, hastalık sürecini şu sözlerle anlattı: " Londra'da seyahatteydik. ' Anne, boynum ağrıyor' dedi. İki kardeş otel odasında yatakta zıplıyorlardı, dedim ki 'Herhalde zıplarken boynunu incitti' Neyse uçağa bindik, uçakta, 'Bacağım da ağrımaya başladı' dedi.
Ertesi gün, okula göndermedim, direkt hastaneye götürdüm. 'Kas ağrısı olabilir' dediler. Basketbol oynuyordu çünkü. Röntgen, ultrason. Hiçbir şey çıkmadı. Kana da bakıldı, kan da temiz.
Biz bir 10 gün, biyopsi yapılana kadar nesi olduğunu öğrenemedik. Öyle nazlı, mız mız bir çocuk da değildir. Ama inanılmaz ağrıdan duramıyordu, ağlıyordu, yürüyemez hale gelmişti."
"HASTALIĞI ÖĞRENİNCE YIKILDIK"
"Geceleri ne yapacağımı bilemiyordum. Sonra tam vücut MR çekildi. Bizim yıkım günümüz o gündür! MR'ın başındaki doktor, 'Sadece bacağında değil, vücudunun her yerinde, en az 22 noktada var' dedi. Dizimin bağları çözüldü, yere düşecek gibi oldum. Harun'la anladık ki, çocuğumuz bütün bedenini sarmış, yıkıldık!
"ALLAH'A O AĞRILARIN AYNISINI BANA VER DİYE YALVARIYORDUM"
"Ponçik'in ağrılarını durdurmak için morfin verilmeye başlandı. O ara da biyopsi sonuçları geldi, bir kere daha yıkıldık! 8 yaşındaki Ponçik'imizin Lenfoma olduğunu öğrendik.
Bana sonsuz bir güveni vardı. Ama kötü hücreler, bedenini ele geçirdiğinde çok ağrısı oluyordu. Allah'a yalvarıyordum, o ağrıların aynısını ben de hissedeyim diye. İnanır mısın, bir süre sonra ben de hissetmeye başladım…"
'BİRİ İÇİME ATEŞ ATMIŞ GİBİ'
"Hissettiğim acı, işte o ateş topu…" diyen Şallı acısını şu sözlerle ifade ediyor:
"Birileri, içime atmış gibi. Üzerinde alevler olan bir top. Oradan oraya çarpıyor içimde. Dönüyor dönüyor, tüm vücudumu sarıyor. Sonra kora dönüyor, o koru da hissediyorum.
"Bitti mi yoksa?" derken, yangın tekrar başlıyor. İlacın ya da herhangi bir şeyin fayda edeceğini düşünmüyorum. Belki mental olarak bir süre edecektir. Ama sürekli ilaçla da yaşanmaz. Yapacak bir şey yok, ateş düştüğü yeri yakıyor. Ömür boyu da yakacak.
'BEN ARTIK UYUYAMIYORUM'
Cansız bedenine son sarılışım. O melek yüzüyle huzur içinde uyurken ki hali, hiç gitmiyor gözümden önünden… Ben artık uyuyamıyorum, beynim uyumayı reddediyor. Vücudum yorgunluktan iflas edip uyumak istese de beyin direniyor, uyumuyor. İlaçla uyuyabilmek istiyorum ve dua ediyorum "N'olur oğlumu rüyamda görebileyim" diye."
"Şu anda da saçma belki ama "Üşüyor mu, aç mı?" diye düşünüyorum. Tabii ki makul bir açıklaması yok ama, "Beni çok özler, o bensiz ne yapar ki?" diyorum.
Ben ilaçlarını filan verirken, gözlerimin içine bakardı, o kadar güvenirdi bana. Şimdi tabi düşünmeden edemiyorum: "Korkuyor mu? Üşüyor mu? Karanlıkta mı? Aydınlıkta mı? Nerede?" O yüzden mezarına, "Ponçik benimlesin!" yazdım o gün. "Nerede olduğunun hiçbir önemi yok. Annen seni bırakmayacak, hep yanında…"
Nasıl bir çocuktu?
Çok başka bir ruhtu. Bilge bir çocuktu. Herkese bir şeyler öğretti, ailede. Bana çok düşkündü, ben de ona. Beren'le olduğu gibi onunla da özel bir bağ vardı aramızda.
Ponçik, galiba benim en yakın arkadaşımdı. O yüzden "yarım" hissediyorum şu anda kendimi. Birbirimizin yansıması gibiydik biz. Tabii ki herkes düşkündür çocuklarıana ama amansız bir hastalıkla mücadele ederken, 7/24 yanında oluyorsunuz. İkimiz ortak oda kullanıyorduk.
Çünkü gece bakımı vardı. Alması gereken ilaçlar vardı. Hem annesi hem hemşiresi hem sırdaşı hem arkadaşıydım. Bana ilişkimle ilgili tüyo bile veriyordu, "Şöyle yap, böyle yap!" diyordu.
Matrak, hayat dolu, dünya tatlısı bir çocuktu. Şefkatli, sevecen. Bir gün bile bana sormadı, "Ben ne zaman iyileşeceğim? Ne zaman diğer çocukları gibi okula gideceğim?" diye.
Nasıl bir çocuktu?
Çok başka bir ruhtu. Bilge bir çocuktu. Herkese bir şeyler öğretti, ailede. Bana çok düşkündü, ben de ona. Beren'le olduğu gibi onunla da özel bir bağ vardı aramızda.
Ponçik, galiba benim en yakın arkadaşımdı. O yüzden "yarım" hissediyorum şu anda kendimi. Birbirimizin yansıması gibiydik biz. Tabii ki herkes düşkündür çocuklarıana ama amansız bir hastalıkla mücadele ederken, 7/24 yanında oluyorsunuz. İkimiz ortak oda kullanıyorduk.
Çünkü gece bakımı vardı. Alması gereken ilaçlar vardı. Hem annesi hem hemşiresi hem sırdaşı hem arkadaşıydım. Bana ilişkimle ilgili tüyo bile veriyordu, "Şöyle yap, böyle yap!" diyordu.
Matrak, hayat dolu, dünya tatlısı bir çocuktu. Şefkatli, sevecen. Bir gün bile bana sormadı, "Ben ne zaman iyileşeceğim? Ne zaman diğer çocukları gibi okula gideceğim?" diye.