Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Abdullah Gül, TBMM'de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in cenaze törenine katıldı.
Törenin ardından, TBMM Başkanı Çiçek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çiçek'in makamına geçti. Abdullah Gül de kısa süre sonra Çiçek'in makamına gelerek görüşmeye katıldı. Görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis'ten ayrıldı. Cemil Çiçek, Erdoğan'ı kapıya kadar uğurladı.
Gül, Erdoğan ile görüşmesinin ardından Meclis Başkanı’nın makamında bir süre daha Cemil Çiçek ile kaldı. Bu sırada görüşmeye Ak Parti’nin deneyimli isimlerinden Abdülkadir Aksu, Salih Kapusuz, Necati Çetinkaya ve Kemalettin Göktaş da katıldı.
Gül'ü ayrılırken Cemil Çiçek ve yine aynı isimler uğurladı. Gül, gazetecilerin sorularını cevapsız bıraktı.
Görüşmenin sürpriz olmadığı, daha önce planlandığı öğrenildi.
GÜL'ÜN DANIŞMANININ YAZDIĞI KİTAPTAN SONRA İLK GÖRÜŞME
Geçtiğimiz hafta Abdullah Gül'ün danışmanı Ahmet Sever tarafından yazılan “Abdullah Gül ile 12 yıl” başlıklı kitap çok ses getirmişti. Kitapta Gül ile “dava arkadaşı” Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkinin özellikle son yıllardaki kırılganlığını gösteren pek çok çarpıcı detay yer alıyor. Kitabın çıkmasından sonra Erdoğan ve Gül, ilk kez bir araya geldi.
KİTAPTAN ÇARPICI DETAYLAR
Kitapta kritik pek çok kavşak noktasında Erdoğan’ın Gül’ün önünü kesmek istediği iddia ediliyor. Bu çerçevede Erdoğan ile ilişkisinde Gül’ü “en çok kıran ve üzülmesine yol açan” olaylardan biri 2012 yılında Cumhurbaşkanı’nın görev süresine ilişkin yasa tasarısı hazırlanırken konan bir yasak maddesi oldu. Bu madde, Gül’ün ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilebilmesini önlüyordu. Gül, bunun üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e “Biz bu konuyu aramızda konuşarak hallederiz. Yasayla engel koymaya gerek yok. Böyle bir yasa beni rencide eder” diye haber gönderdi. Gül, Erdoğan ile aralarındaki kardeşlik hukuku ve dava arkadaşlığına güveniyordu. Ergin, Başbakan Erdoğan’la görüştükten sonra olumsuz bir yanıtla döndü.
Sonrasını Ahmet Sever kitabında şöyle anlatıyor: “Kendi partisinden ve arkadaşlarından gelen bu tavır, Cumhurbaşkanı’nın çok ağırına gitti. Ne olmuştu da kendisine böyle bir yasak reva görülmüştü? Buna bir anlam veremiyordu. Çok kırılmış ve incinmişti. Bu konu ne zaman açılsa konuşmak istemiyor, ancak yüzündeki acı ifade her şeyi anlatıyordu. Yasa önüne geldiğinde de kendisine konulan yasağı tereddütsüz ve hiç beklemeden kendi eliyle onayladı. Oysa, veto edebilir veya Anayasa Mahkemesi’ne iptal için başvurabilirdi. Ama o bu yollara tenezzül etmedi. Bunun gerekçesini kendisine sorduğumda çok kısa bir cevap verdi: “Kimseye benim için koltuk meraklısı dedirtmem.”
Benzer bir kırılma Gül, 2014 Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığı sırada yaşandı. Gül, Köşk’ten ayrıldıktan sonra siyasete dönüp AK Parti’nin başına geçmek için bir hamle yapamaz mıydı? Kitaba göre, Gül siyasete döndüğü takdirde başarılı olacağına inanıyordu ama onu bundan caydıran önemli bir gerekçesi vardı. Bu gerekçe, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Sever, bu noktada Gül’ün “Tayyip Bey buna karşı çıkar. Aramızda çatışma çıkar. Anlaşamayız. Bu ülke için de hayırlı olmaz. Bir ipte iki cambaz oynamaz” dediğini aktarıyor. Gül’ü partinin başına dönme kararından vazgeçiren bir başka faktör daha vardı. “Kurduğu parti değişmiş, başka bir kimliğe bürünmüştü.” Sever, “Gül’ün artık partisini tanıyamadığını” yazıyor.