Hollanda'da 22 Kasım'daki erken genel seçimde ırkçı ve İslam karşıtı Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisinin ( PVV) açık farkla öne çıkması, Wilders'ın kendisi dahil siyasilerde ve Avrupa genelinde şaşkınlık yaratırken aşırı sağcı lidere oy verenlerin önceki seçimlere göre tercihlerini yüksek sesle dile getirmekten kaçınmaması dikkati çekti.
"Avrupa'da aşırı sağ" başlıklı dosya haberin ikinci bölümünde AA muhabirleri, Hollanda'da 22 Kasım'daki erken genel seçimi göçmen karşıtı ve İslam düşmanı Geert Wilders liderliğindeki PVV'nin Parlamentodaki 150 sandalyeden 37'sini kazanarak açık farkla önde tamamlamasının ardından aşırı sağın ülkedeki ve Avrupa genelindeki etkisini ele aldı.
Birçok alanda özgürlüklerin en fazla geliştiği ülkeler arasında sayılan, sağ kavramı uzun yıllar Protestan ve Katolik partileriyle anılan Hollanda'da temel insan hakları, ifade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü gibi değerleri hiçe sayan bir liderin seçimlerden birinci çıkması, sadece ülkede değil Avrupa genelinde de şaşkınlık uyandırdı.
Ülkede 1879'da kurulan Anti Devrimci Parti, İkinci Dünya Savaşı'na kadar Hollanda'da sağın temsilcisiydi. Liberal ve demokratların yer aldığı sol kanatta ise bayrağı önce Sosyal Demokrat Lig, ardından da Sosyal Demokrat İşçi Partisi taşıdı.
Hollanda siyasetinde İkinci Dünya Savaşı'nın ardından sahneyi sağ-sol yerine muhafazakar-yenilikçi ayrımı aldı ve "aşırı sağ" kavramı gündeme dönemsel olarak girip çıktı. Ülkede aşırı sağın ilk örneği 1931'de kurulan "Hollanda'da Nasyonal Sosyalist Hareket" adlı Nazi partisi oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrası bu partinin kapatılmasıyla siyasi yelpazenin bu tarafında uzun süre hiçbir parti yer almadı.
Ülke siyasetinde aşırı sağın yükseldiği 2000'lere kadar gündeme bir elin parmaklarını geçmeyecek, marjinal kabul edilecek kadar küçük aşırı sağcı partiler girdi.
Türkiye karşıtlığıyla kendi partisini kurdu
Nüfusun 4'te 1'ini göçmenlerin oluşturduğu Hollanda'da aşırı sağın hedefinde de göçmenler yer alıyor. Herhangi bir dine inanmayanların oranının yüzde 50'nin üzerinde olduğu ülkede yaklaşık yüzde 11'lik nüfus, Hristiyanlık dışındaki dinlere inanıyor, bunların yarısını Müslümanlar oluşturuyor.
Hollanda aşırı sağına 2000'li yılların başından bu yana farklı yıllarda Pim Fortuyn Listesi (LPF), Hollanda'yla Gurur Duyuyorum (ToN) ve Tek Hollanda (Een NL) partileri hakim oldu. Hatta LPF, 2002 seçimlerinde 25 sandalye kazanarak Jan Peter Balkenende'yle koalisyon kurdu.
Bunların içinde zirveye tek ulaşan olan Wilders, her ne kadar İslam ve göçmen karşıtlığıyla ele ele yükselen bir siyasi kariyere sahip olsa da siyasette bu kadar keskin çizgileri olmayan merkez sağdaki Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisinden (VVD) siyasete girdi.
İslam karşıtı politikacı Tim Fortuyn'un 2002 seçimleri öncesi hay van hakları aktivisti tarafından öldürülmesinden sonra İslamofobik söylemlerini yoğunlaştıran Wilders'ın siyasi hayatında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik süreci belirleyici oldu.
Türkiye'yle AB'nin 2004'te üyelik müzakerelerinin başlamasına karşı olan Wilders, parti programına "Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağının" yazılmasını isterken VVD'de bu yönde bir değişim olmayacağını belirterek partiden istifa etti.
PVV'yi 2006'da kuran Wilders, yürüttüğü Türk ve Müslüman karşıtı faaliyetleri neticesinde o yıl yapılan seçimlerde 5'inci, 2010'daki seçimlerde ise 3'üncü en büyük parti oldu.
Oylarını 2017'ye kadar artırarak ikinciliğe yükselen, 2021'de ise oy oranı yüzde 10'lara kadar gerileyen PVV, 2023'te oy patlaması yaparak yüzde 23,5 ile seçimden birinci çıktı.
Avrupa'dan hem destek hem endişe mesajları
Hollanda'da Kur'an-ı Kerim'in yasaklanması, başörtülülerden ek vergi alınması, AK Parti'ye oy veren Türklerin "Bavulunu toplayıp gitmesi" gibi Türk ve Müslüman karşıtı ifadeleri bulunan Wilders'ın partisinin aynı zamanda "dış güç" kabul edilen AB'den ayrılmak, başka ülkelere yardımların kesilmesi, suçlulara daha ağır cezalar, bireysel silahlanma, yabancı kökenli suçluların vatandaşlıktan çıkarılması gibi projeleri de bulunuyor.
Ülkeyi kasımda erken genel seçime götüren de göç konusu oldu. Mark Rutte'nın başında olduğu koalisyon hükümeti, göçmenlerin aile birleşimiyle ilgili konuda anlaşmazlığa düştü. Koalisyonu oluşturan 4 partiden ikisi, aile birleşimini zorlaştırarak göçü azaltma planı yaparken iki parti buna karşı çıktı.
Ayrıca koalisyon üyelerinin Senatoda çoğunluğu kaybetmelerinin de etkisiyle ülkede 2025'te yapılması planlanan seçimler öne alındı. Seçimlerden 2014'te ülkede daha az Faslının olması gerektiği yönünde ifadeler kullanan Wilders'ın PVV'si birinci parti çıktı.
Bir önceki seçimde 17 olan sandalye sayısını 37'ye çıkaran Wilders, şaşkınlığını "Kolumu çimdiklemem gerekti." sözleriyle ifade ederken Avrupa'dan endişe mesajları geldi.
Almanya'nın AB İşleri Bakanı Anna Lührmann, AB karşıtı Wilders'ın seçimi kazanmasının üzücü olduğunu belirterek, Fas asıllı Hollandalıları temsil eden SMN yöneticisi Habib El Kaddouri ise ülkede yaşayan Faslılarda korkunun büyük olduğunu, ikinci sınıf vatandaş gibi görülmekten endişe ettiklerini söyledi.
Wilders'ın seçim zaferi, Avrupa'nın aşırı sağcılarından ise destek gördü. Özellikle Fransa'dan Marine Le Pen, İtalya'dan Matteo Salvini, İspanya'dan Santiago Abascal gibi aşırı sağcı liderler, Wilders'ı tebrik etti ve bunun yeni bir Avrupa yolunda önemli adım olduğunu kaydetti.
"Aşırı sağ Avrupa'ya yayılan bir dalga"
Ülkede bir dönem PVV milletvekili ve partide ikinci isim olan Joram van Klaveren, Hollanda'daki erken genel seçimlerin sonucunu ve aşırı sağın yükselişine ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, "Bu (aşırı sağ) gerçekten Avrupa'ya yayılan bir dalga. Hepsi özünde İslam karşıtıdır. İslam'ı ve Müslümanları ötekileştiriyorlar ya da düşman olarak görüyorlar." dedi.
Hollanda'da İslam karşıtı kitap yazarken Müslüman olan siyasetçi van Klaveren, 6-9 Haziran 2024'te yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerini işaret ederek, "Partiler (tüm ülkelerdeki aşırı sağ partileri), birbirini güçlendirirse ve bu blokların hepsi gelecek yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde kazanırsa bu ses daha da güçlenecek ve daha da büyüyecektir. Bu, Avrupa'daki tüm Müslümanlar için bir sorundur." diye konuştu.
Van Klaveren, Hollanda’da erken genel seçimlerden ilginç bir sonuç çıktığını belirterek, "(PVV lideri) Wilders'a oy vereceğiz diyen kişiler bu tercihlerini çok açık şekilde dile getirdi. Bu, önceden açıkça söylenmiyordu, gizliydi. Beni en büyük orana ulaşmaları değil ne kadar büyüdükleri şoke etti. Kendisi bile şoke oldu." ifadelerini kullandı.
"Wilders, bir anda melek ya da çok iyi biri olmadı"
Wilders'ın koalisyon hükümetini kurabilmek için şu anda askıya aldığı İslam karşıtı planlarını aslında gerçekleştirmek istediğine ve parti programında bulunduğuna dikkati çeken van Klaveren, şunları kaydetti:
"Wilders, sıkça İslam'a karşı mücadele etmek için PVV'yi kurduğunu söylüyor. Wilders'ın ne düşündüğünü hepimiz biliyoruz çünkü bunu yıllarca her gün söyledi yani insanlar bunu biliyor. Bu, onun halen ideali. İnsanlar, sonuçta ona oy verdi. Gerçekleştirmek istediği şeylerin çoğu anayasaya aykırı. Bu yüzden anayasayı değiştirmesi gerekiyor. Camilerin kapatılması, tüm İslami okulların kapatılması, Kur'an-ı Kerim'in yasaklanması ve Müslümanların artık başka ülkelere geçişine izin verilmemesini öneriyor. Bunun için çoğunluk yok. Kendi deyimiyle, bunların hepsini buzdolabına koyduğunu söylüyor yani halen hepsi orada duruyor. Wilders, bir anda melek ya da çok iyi birisi olmadı. Hala öyle düşünüyor. Sadece şunu söylüyor: 'Eğer bu noktalara değinirsem hükümette bulunamam çünkü bunu başka kimse istemez hatta bunu yaparsan seninle çalışmayacağız.' bile dediler."
Van Klaveren, diğer partilerin Wilders'ın başbakan olmasını kabul etmeyeceklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
"Birçok kişiyle kavga etti yani şahıs olarak ondan hoşlanmadıkları için onun da buna sahip olmasını istemiyorlar. Son yıllardaki bakış açısı, çoğu partinin istediğinden o kadar uzak ki bu, yurt dışında bile mümkün değil. Kişilere hakaret etti ve söylenmeyecek şeyleri söyledi, bu da diğer birçok partinin işini zorlaştırıyor çünkü bizi temsil etmesi gerekiyor ama hükümette yer almak istiyor. Teorik olarak koalisyon kurabileceğini ve bunun gerçekleşme ihtimalinin olduğunu düşünüyorum fakat başbakan olacağını düşünmüyorum."
"Müslümanların hayatı kolaylaşmayacaktır"
Kurulması beklenen yeni "sağ" koalisyon hükümeti ile ülkede yaşayan Müslümanların durumunun iyileşmeyeceğini dile getiren van Klaveren, "Mevcut hükümetin politikası zaten oldukça İslam karşıtı. Yeni hükümetle birlikte bu önlemlerin değişeceğini ya da en azından bunlara daha az önem verileceğini düşünmüyorum yani zaten problemli olan şeyler devam edecek. Belki de bir adım daha ileri götürürler. Dolayısıyla, Müslümanların hayatı kolaylaşmayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Van Klaveren, Wilders'ın başbakan olması durumunda Hollanda'nın İsrail'e bakış açısının değişmeyeceğini belirterek, "Wilders, apaçık bir siyonisttir, kendisi de bunu söylüyor. O, şu anda bulunduğu yerdeki İsrail devletinin güçlü bir destekçisidir. Tüm Filistinlilerin Ürdün'e taşınması gerektiğini söylüyor. PVV'ye göre çatışmanın çözümü budur. Bu, elbette saçma." dedi.
Hollanda'da "sağ" koalisyon hükümetinin kurulması tavsiye edildi
Ülkede 22 Kasım'da yapılan erken genel seçimlerde yüzde 23,5 oyla 37 sandalye kazanan Wilders, 24 sandalye ile üçüncü sırayı alan Dilan Yeşilgöz liderliğindeki Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), 20 sandalye ile dördüncü sıraya yerleşen Pieter Omtzigt liderliğindeki Yeni Sosyal Sözleşme Partisi (NSC) ve 7 sandalye ile altıncı sırayı alan Caroline van der Plas liderliğindeki Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisinin (BBB) dahil olduğu sağ koalisyon kurmak istediğini açıklamıştı.
Hollanda'da seçimlerin ardından koalisyon olasılıklarını araştırmakla görevlendirilen eski içişleri bakanlarından Ronald Plasterk'in hazırladığı nihai raporda PVV, VVD, NSC ve BBB'nin bulunduğu dörtlü "sağ" koalisyon hükümetinin kurulması için görüşme ve araştırmalar yapılması tavsiye edilmişti.
PVV Milletvekili Martin Bosma, önceki hafta yapılan gizli oylama ile Temsilciler Meclisi Başkanlığına seçilmişti.