GLUKOZ KULLANIMI AZALIRKEN YAPIMININ ARTMASIYLA ORTAYA ÇIKIYOR
İnsülin direnci, insülinin dolaşımda bulunmasına rağmen glukoz, yağ ve protein metabolizmasındaki biyolojik etkilerini gösterememesidir. Dokularda insülinin aracı olduğu glukoz kullanımının azalması ve karaciğerde glukoz yapımının artması ile ortaya çıkan metabolik bozulma, insülin direncinin temelini oluşturmaktadır. İnsülin direnci, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve polikistik over sendromuna eşlik etmektedir. İnsülin direnciyle alakalı metabolik durumun değerlendirilmesinde; açlık ve tokluk kan şekeri, HbA1c değerleri bakılmalıdır. Gerekli durumlarda şeker yükleme testi yapılabilir.
BU DEĞERLERE DİKKAT!
Metabolik sendrom kriterlerini taşıyan bireylerde insülin direncinin de bulunduğu kabul edilmektedir. Aşağıdaki kriterlerden en az ikisinin mevcut olduğu kişilerde insülin direncinin de olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılmalıdır.
· Bel çevresi kadınlarda 80cm, erkeklerde 94cm üzerindeyse
· Açlık kan şekeri 100mg/dl’den yüksekse
· Kan basıncı 130-85mmhg üzeri veya hipertansiyon tanısı ile antihipertansif ilaç kullanımı varsa
· Trigliserid düzeyi 150mg/dl’nin üzeri veya HDL-kolesterol(iyi kolesterol) kadınlarda 50mg/dl erkeklerde 40mg/dl’den düşükse
AİLESİNDE İNSÜLİN DİRENCİ OLANLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
İnsülin direnci veya tip 2 diyabeti olan kişilerin yakınlarında genetik faktörlerin etkisi ile insülin direnci daha sık görülmektedir. Ayrıca hareketsiz yaşam, yüksek kalorili beslenme gibi faktörler de insülin direnci gelişimine yol açmaktadır. Kas, yağ doku ve karaciğer, insülin direncinden etkilenen dokulardır.
ŞOK DİYETLERDEN UZAK DURULMALI
İnsülin direnci tedavisinde ilk adım, yaşam tarzı değişiklikleridir. Tıbbi beslenme tedavisi, hareketin artırılması, uyku düzeninin sağlanması ve sürdürülebilir olması önemlidir. Tıbbi beslenme tedavisi; bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel aktivite ve yaşam şekline göre kişiye özgün olarak belirlenmelidir. Beslenme programı tüm besin ögelerini yeterli ve dengeli bir şekilde içermelidir. Kısa dönem şok programlar uygulanmamalıdır. Vücut ağırlığının 6 ayda yaklaşık %5-10’unun azaltılması hedeflenmelidir. Bireyin günlük mevcut kalori alımı hesaplanmalı ve ortalama 400-600 kcal azaltılmalıdır. Haftalık 0.5-1kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir. Dengeli beslenme programı 4-6 öğünden oluşmalıdır. Sık aralıklarla beslenme bir sonraki öğünde fazla yemeyi önler. Günlük protein alımı toplam kalorinin %20-35’ini oluşturmalıdır. Proteinin yeterli miktarda alınması tokluk hissi ve yağsız vücut kitlesini koruması açısından önemlidir. Şeker gibi basit karbonhidratlar yerine, tam tahıl ürünleri ve baklagiller gibi kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
BAZI HASTALARA İLAÇLA TEDAVİ ÖNERİLEBİLİR
Yaşam tarzı değişikliğini uygulayamayan veya yarar görmeyen hastalara metformin içeren ilaçlarla tedavi önerilebilir. Bu ilaçlar iştah ve hafif kilo kaybı etkisi gösterir. Metformin özellikle HbA1c % 5.7-6.4 arasındaki açlık ve/veya tokluk kan şekeri normal sınırın üzerinde olan, gebelik diyabeti öyküsü bulunan, vücut kitle indeksi 35’ten büyük hastalarda diyabet gelişme riskini %30 azaltmaktadır.