İstanbul
Eski BM Özel Raportörü Lynk, AA muhabirine, İsrail'in başta Gazze olmak üzere Filistin'i işgalini değerlendirdi.
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik saldırılarının, önceki saldırılarını aştığını belirten Lynk, "Filistinlilerin ölü sayısı 2014'te 2200'e ulaştığında dehşete kapılmıştık. Şimdi ise çok daha kısa bir süre içerisinde bunun 5 katından fazla ölü sayısıyla karşı karşıyayız. Başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkeleriyse her zamanki gibi temkinli olmaya ve uluslararası hukuka saygı göstermeye çağırıyor." dedi.
Lynk, İsrail ordusunun Filistinli sivil ölüm sayılarına ilişkin çok az açıklama yapıp bu saldırıların devam etmesine izin verdiğini kaydederek, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bu tür yoğun ölü sayısını artık tarih kitaplarına güvenle hapsedebileceğimizi düşünürdüm. Uluslararası hukukçu olarak şunu söylemeliyim, uluslararası hukukun Filistin'i özgürleştireceğini ya da kurtaracağını düşünmüyorum. Bunu yapacak olan uluslararası mahkemeler olmayacaktır. Bunu yapacak olan daha da önemli bir mahkeme olan 'kamuoyu mahkemesi' olacaktır."
Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) Ocak 2015'ten bu yana Filistin'in durumuna ilişkin açık bir dosya bulunduğuna dikkati çeken Lynk, UCM'nin 2021'de de Filistin'le ilgili resmi bir soruşturma yürüttüğünü aktardı.
Lynk, Uluslararası Adalet Divanının (ICJ), İsrail işgali altında bulunan Filistin topraklarındaki uygulamaların hukuki sonuçlarını ele alacağı danışma duruşmalarının Şubat 2024'te başlayacağını dile getirerek, BM Genel Kurulunun ICJ'den 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in faaliyetleri sonucunda Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkının reddedilmesinin yasal sonuçları hakkında görüş bildirmesini istediğini dile getirdi.
ICJ'den danışma görüşü vermesi istenen ikinci sorunun ise "İsrail'in politika ve uygulamaları işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu statünün tüm devletler ve BM için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?" olduğunu belirten Lynk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer UCM savcısı bu durumu ilerletir, savaş suçları ve insanlığa karşı suç iddialarına ilişkin soruşturmasına daha fazla kaynak ayırırsa, belki de ' soykırım' meselesine de yer verir. Bu, Filistinlilerin işgal altında boyun eğdirilmesi konusunda kamuoyunun eğitilmesine yardımcı olmak açısından ileriye atılmış büyük bir adım olacaktır."
Michael Lynk, uluslararası mahkemede görülen davaların başarılı şekilde sonuçlanmasının kamuoyu bilinci oluşturmak ve derinleştirmek açısından çok önemli olduğuna işaret ederek, bu sayede Filistinli silahlı gruplar, üst düzey İsrailli siyasi ve askeri liderler, yerleşimleri yöneterek savaş suçları işledikleri iddia edilenler için bireysel tutuklama kararları çıkarılabileceğini vurguladı.
Ayrıca Lynk, "Dileğim, uluslararası hukuk ve uluslararası kararlar arasındaki bu geniş uçurumun nihayet bir araya gelmesi ve Filistin'e ilişkin Lahey'deki ICJ ve UCM aracılığıyla gerçek adaleti görmemiz." ifadesini kullandı.
"5 yıl önce Filistinliler dışında neredeyse hiç kimse (İsrail'in) apartheid rejimi olduğunu söylemiyordu"
İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında apartheid uygulamalarına yer verdiğini kaydeden raporu 2022'de yazdığını ifade eden Lynk, apartheid rejimin 1998 Roma Statüsü uyarınca insanlığa karşı işlenmiş bir suç niteliğinde olduğunun altını çizdi.
Lynk, İsrail’in apartheid uygulamaları olduğunu dile getiren Nobel Barış Ödüllü insan hakları aktivisti Başpisikopos Desmond Tutu, eski BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, İsrail'in eski başsavcısı Michael Ben-Yair gibi uluslararası şahsiyetler olduğunu hatırlatarak, şu ifadeleri kullandı:
"5 yıl önce Filistinliler dışında neredeyse hiç kimse (İsrail'in) apartheid rejimi olduğunu söylemiyordu. Bu genellikle politik bir slogan olarak algılanıyordu. İsrail için apartheid dediğinizde 'antisemitist olmalısınız' ya da 'İsrail konusuna ciddiyetle yaklaşmıyorsunuz' deniliyordu. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü, B'Tselem, Al-Haq gibi kuruluşlar tarafından yapılan derin ve kapsamlı hukuki analizler ve raporum sayesinde gerçekler belgelenmiş oldu."
Şubat 2024'te ICJ'deki duruşmalar için yazılı beyanda bulunan birçok ülke olduğunu aktaran Lynk, "Her iki ülke de İsrail'in apartheid rejimi olduğuna dair analizde bulunuyor ve bu sonuca varıyor. Namibya ve Güney Afrika'nın vicdani sesi uluslararası toplumda büyük saygı görüyor. Bence bu analizi yapmaları, argümanlara daha rahat kulak verilmesini ve belki de hakimlerin aparteid sisteminin İsrail'in bir parçası olduğuna ikna olmasını sağlayabilir." dedi.
"Almanya'nın, Holokost için ödemesi gereken olağanüstü bir tarihi borcu var"
Lynk, Almanya'nın Yahudilere ve insanlığa, Yahudi Soykırımı için ödemesi gereken olağanüstü bir tarihi borcu olduğunu dile getirerek, Almanya'nın geçmişle yüzleşme çabaları takdir etse de Yahudilere olan borcunu ödemekle, ifade özgürlüğünü ve Filistinlilere desteği bastırmayı birbirine karıştırdığını belirtti.
Lynk, şöyle konuştu:
" 'Bir daha asla’ ifadesinin iki farklı anlamı olduğunu düşünüyorum. 'Bir daha asla', dar anlamıyla neredeyse kabilesel bir slogan olabilir, yani Yahudiler bunu bir daha asla yaşamamalıdır. Ya da kimsenin insan haklarının ihlaline, savaş suçuna, insanlığa karşı suça ve soykırıma maruz kalmaması gerektiğini anlatan evrensel bir ders olabilir. Ben ikinci kapsayıcı tanımını tercih ediyorum. Holokost'tan öğrendiğimiz dersler her durumda geçerli olmalı ve uygulanmalı."
Holokost, Ruanda ve Srebrenitsa dahil olmak üzere modern dünyadaki diğer soykırımlardan süregelen tarihsel hafızaya sahip olabilmek için ders alınması gerektiğini ifade eden Lynk, Filistinlilerin durumunun Holokost'un dalga etkisinin bir sonucu olarak düşünülebileceğini söyledi.
Lynk, adaletin Filistinliler için de sağlanana kadar tam anlamıyla yerine getirilmiş olamayacağının altını çizerek, sözlerini "Alman filozof Hannah Arendt'in de ifade ettiği gibi, Yahudi sorununu çözmek ve Avrupalı Yahudilere bedel ödemek için İsrail'de bir Yahudi devleti kurmak başka bir mülteci kategorisi meydana getirdi, Filistinli mültecileri." diyerek tamamladı.