Haziran 2011 tarihinde geçici koruma statüsü ile sınır illerdeki konteyner kentlere yerleştirilen, ardından tüm şehirlere yayılan mültecilerin barınma, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal uyum gibi pek çok sorun ile karşılaştığını da vurgulayan CHP’li Vekil, “Suriye krizinin etkileri diğer komşu ülkelerle karşılaştırıldığında, göç açısından en büyük yükü Türkiye’nin üstlendiği gerçeğini görüyoruz. Türkiye içindeki duruma bakılacak olunursa, 2016 yılı itibariyle Türkiye’de bulunan kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısının 2 milyon 715 bin 789 olduğu, Türkiye’de doğan Suriyeli çocuk sayısının ise 152 bini geçtiği biliniyor; AB ile yapılan anlaşmanın ardından sayının 4 milyonu geçeceği tahmin ediliyor. Bu, 77.6 milyon olan 2015 yılı nüfusunun üç yıl gibi kısa bir sürede %2.1 artması anlamına gelmektedir. Kısa bir sürede böylesine büyük artışın oldukça büyük ekonomik ve sosyal sonuçlar doğurması kaçınılmazdır” açıklamasında bulundu.
BU POLİTİKA UZUN VADEDE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ÇÖZÜM DEĞİLDİR
Türkiye’nin tüm şehirlerinin mülteci akımından eşit pay almayışının Suriye’ye yakın şehirlerde ekonomik ve sosyal sonuçların daha ciddi boyutlara ulaşması anlamına geldiğini ifade eden Karabıyık, “Yoğun bir nüfus artışıyla birlikte sığınmacıların neden olduğu ekonomik maliyet ve sosyal sorunlar göz önünde bulundurulduğunda Suriyelilerin ülkeye kabul edilmesi politikasının, ekonomi bakımından uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm olmadığı ortadadır” dedi.
Suriyelilerin Türkiye'deki etkilerinin en fazla toplumsal alanda hissedildiğini ve kadın ve çocuk istismarı, çarpık yapılaşma gibi problemlerin de giderek arttığını dile getiren Lale Karabıyık, sosyal sorunların bazı bölgelerde kutuplaşmalara ya da var olan gerginliklerin körüklenmesine yol açtığını belirtti. Sınır illerindeki nüfus artışının bir takım sorunları da beraberinde getirdiğini söyleyen CHP’li Vekil, “Ayrıca sınır illerindeki devlet hastaneleri toplam hizmetlerinin %30 ile %40’ı oranında Suriyelilere hizmet vermektedir. Bu nedenle sınır illerindeki devlet hastanelerinde sorunlar yaşanmaktadır. Bir diğer etki hayat pahalılığının ortaya çıkmasıdır. Bu şehirlerde talep arttıkça gıda maddeleri, ev fiyatları yükselmiştir” şeklinde kaydetti.
Türkiye'deki sığınmacıların daha iyi bir hayat umuduyla Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalıştığını ve bu yolda hayatlarını kaybettiklerini de hatırlatan CHP’li Vekil, “2015’te dünya çapında 5bin 350’nin üzerinde mültecinin göç sırasında hayatını kaybetti. Tüm bu rakamlar mülteci krizinin ciddiyetini gözler önüne seriyor” diye konuştu.
SIĞINMACI ÇOCUKLAR ÇOCUK İŞÇİLİĞİ SORUNUNU DERİNLEŞTİRMEKTEDİR
Sorunun ekonomik boyutu değerlendirildiğinde Suriyelilerin sigortasız ve az maaşla işgücü piyasasına girmesinin, Türk işgücünün iş fırsatlarının ellerinden alındığı gerekçesiyle tepki çektiğini ifade eden Karabıyık, açıklamasında “Sığınmacıların yarattığı bir diğer sosyal problem çocuk işçiliğidir. Kamp dışında yaşayan Suriyeli çocukların küçük bir bölümü eğitim alabilmekte ve Suriyeli aileler çocuklarını eğitime göndermekten ziyade çalışmaya yönlendirmektedir. Paraya olan ihtiyaç nedeniyle çocuklar her alanda çalıştırılmaktadır ve bu durum ülkemizdeki mevcut çocuk işçiliği sorununu derinleştirmektedir” ifadelerine yer verdi.
SURİYELİLERE OY DEVŞİRME ARACI OLARAK BAKILMAMALIDIR!
CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Lale Karabıyık, Suriyeli mültecilere vatandaşlık hakkı tanınmasının ulusal bir mevzu olduğunu belirterek “Vatandaşlık kararı; tek kişilik bir karar değil, referandum gerektirecek bir karardır. Suriyeli mülteciler için "vatandaşlık" kararı verilirken, onların gerçekten uzun vadeli refahlarını planlayabilecekler mi?” diye sordu.
Türkiye'de bu kadar yoksul ve işsiz varken, Suriyelilere nasıl bir gelecek verileceğinin hesaplarının çok iyi yapılması gerektiğini ifade eden Karabıyık’ın açıklaması şöyle devam etti:
"Bunun için bazı şartlar hazır mı? Bunu bilmiyoruz. Şu anda ülkemizde yaklaşık 3 milyon Suriyeli mülteci var. Bir kısmı Türkiye'deki kamplarda, bir kısmı çeşitli şehirlere dağılmış vaziyette. Ülkemizde günde ortalama 125 Suriyeli çocuk dünyaya geliyor. Tabi bir de şu nokta var: Teröristlerin bir kısmının Suriyelilerin aralarına sızarak Türkiye'ye geçtiklerine dair bir takım haberler alıyoruz. Yani güvenlik açısından da kontrolün çok önemli olduğu ortada. Böyle bir karar verilirken bunun çok iyi planlanıp hesaplanması lazım. Siyasi bir obje olarak görülüp, siyasi hedef için oy devşirme ve oy potansiyelini artırmak için bir araç olarak bakılmaması lazım. Vatandaşlık kararı, öncelikle ulusal bir mevzudur ve bir referandumu da gerekli kılar. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi tek kişinin alacağı bir karar değildir. Burada kısa vadeli bir karar almak doğru değil. Uzun vadeli sonuçları düşünmek durumundayız. İnsan hakları açısından bakıldığında onların uzun vadeli refahlarını düşünmek lazım. Ayrıca Türkiye'nin de çıkarlarını ön planda tutacak ve mevcut sorunlarını dikkate alacak şekilde hareket etmek gerekir. Biz Suriyeli mültecilerin ülkelerindeki koşulların düzeltilerek, güvenliklerinin sağlanarak ülkelerine dönmelerini arzu ettiğimizi söylemiştik. Çünkü herkesin vatanı, kendi ülkesi demiştik. Bu konunun ulusal bir konu olduğu unutulmamalıdır; toplumsal yapı, toplumun dokusu, yaşam koşulları ve işgücü planlaması dikkate alınarak karar verilmelidir ve bu asla tek kişinin kararı olmamalıdır. Ülkelerinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyelilere yardımcı olmak ayrı bir konudur; onları siyasi bir obje ve oy devşirme aracı olarak görmek ise olayı farklı boyuta getirir” şeklinde konuştu.