Londra
İngiltere'de "mudlarking" olarak bilinen "çamurdan eşya toplama" geleneği; 1700'lü yıllarda Thames Nehri'ndeki çöp yığınlarında buldukları para edecek eşyaları satarak geçimlerini sürdüren Londra'daki fakir halkın alışkanlıklarına dayanıyor.
Atık su kanallarından gelen eşyaların yanı sıra nehir boyunda yer alan binalardan ve gemilerden düşen eşyaları suyun çekildiği saatlerde arayanlara "mudlark" denilen ülkede, bu şekilde çamurdan eşya toplamak geçmişte yoksulluğun insanları ittiği son nokta olarak görülüyordu.
Çamurdan eşya toplamayı 18. yüzyılda çoğunlukla bir mesleki becerisi olmayan kişiler tercih ederken, kanalizasyon ve çöpün karıştığı Thames yatağında yapılan yürüyüşler "mudlark" olarak bilinen bu kişilerin bazen ölümcül bir hastalığa yakalanmasına da yol açıyordu. Nehir yatağındaki bir camın yol açtığı kesik, kirli su ve balçığın bulaştırdığı bir hastalık nedeniyle ölümü göze alan çamurda eşya arayıcıları, buldukları tarihi eser ya da eşyaları satarak yaşamlarını idame ettiriyordu.
Özellikle kentin dünya ticareti açısından öneminin artması sonucu gemilerin gelmesiyle nehir yatağında eşya arama, farklı bir boyuta dönüşerek koleksiyonerlerin de ilgi duyduğu bir iş olmaya başladı.
Dünyanın farklı ülkelerinden gelen gemilerden atılan ya da düşen eşyalarla bir nevi uluslararası arkeolojik alana dönüşen Thames'te bugün "mudlark" olarak nehir yatağında eşya arayan 5 bin civarında kişi bulunuyor.
Bugün bu kişiler ancak Londra Liman Başkanlığından (PLA) lisans alıp bulduklarını Londra Müzesi'ne bildirerek nehirde arama yapabiliyor. Buldukları eşyaları satmaları ise yasak.
"Burada bulduklarımız Londra'nın binlerce yıllık çöpleri"
Kent yaşamının yaklaşık 2 bin yıl önce kurulduğu Londra'daki Thames Nehri yatağında antika arama lisansına sahip tarihçi ve yazar Malcolm Russell, AA muhabirine konuştu.
Russell, aramalarını tarihte farklı bir şehir kabul edilen ve çoğunlukla eğlence, gece hayatı ve yoksullukla anılan Southwark'ta yapıyor.
Nehrin güneyindeki bu noktada çoğunlukla evlerden atılan eşyalar ile eğlenmeye gelen gemicilere ait atıklar bulunduğunu belirten Russell, PLA'nın açıkladığı suların çekilme saatlerine göre arama yapmak için nehir yatağına iniyor.
En fazla bulunan tarihi eserlerin, gemicilerin içtiği pipolar olduğunu kaydeden Russell, "Thames binlerce yıldır çöplük, liman veya çamaşırhane olarak kullanıldı. Burada yalnızca bir köprü vardı ve nehrin diğer tarafına geçmek isteyenler kayıklara biniyordu. İnsanlar eşyalarını düşürüyordu ya da atıyordu. Burada bulduklarımız Londra'nın binlerce yıllık çöpü. Şu an bir hazine çöplüğüne bakıyoruz." diye konuştu.
Londra'nın son 150 yıla kadar önemli bir ticaret kenti olmasına rağmen gelişmiş bir üretim merkezi olmadığını anlatan Russell, "O dönemde lüks bir eşya almak isteseydiniz ipeği ya da porseleni Çin'den, baharatı doğudan, çömlekleri İtalya'dan alırdınız. Birçok ürün de İpek Yolu aracılığıyla Anadolu'dan geçerdi." dedi.
Hobi olarak yaptığı nehir yatağındaki aramalar sırasında bulduklarını evinde sergilediğini dile getiren Russell, "Ocak ayında bulduğum bir Roma dönemi kulplu bardak BBC tarafından haberleştirildi ve müze tarafından alındı. Daha önce bulunmamış çok farklı bir şeydi. Açıkçası (bende olmaması) umurumda değil. Çocuklarıma 'Londra Müzesi'ndeki bir eseri ben buldum' demek benim için bir ayrıcalık." ifadelerini kullandı.
"Londra'da yaşayan en eski insanın kafatası" da nehir yatağından çıktı
Sadece tarihi eşyalar değil dönemin yaşamına ilişkin bilgiler veren eşya ve atıklar bulduğunu da aktaran Russell, bir istiridye kabuğunu göstererek "Bu istiridye Thames Nehri'nde yaşamıyor. Muhtemelen Kuzey Denizi'nde yakalanmış bir Londra atıştırmalığıydı. Romalılardan bugüne tüketiliyordu." bilgisini verdi.
Bazen kemikler bulunduğunu, insan kemiği bulunduğunda polise haber verildiğini ve bir kişinin bu aramalarda kafatası bulduğunu söyleyen Russell, bunun, "Londra'da yaşayan en eski insanın kafatası" olduğunu ve bugün Londra Müzesi'nde sergilendiğini kaydetti.
Russell'a göre, en güzel buluntular, balçığın koyu renkli olduğu yerden çıkıyor. Bunun nedeni ise balçığın güneş gördükçe renginin açılması. Koyu renkli balçığın daha önce güneş görmemesi nedeniyle hiç aranmadığına işaret eden Russell, "Çoğu yüzlerce yıldır dokunulmamış katmanlar." dedi.
Thames Nehri yatağında Ömer Paşa pipoları
Russell, bazen bir kiremit parçasının bile hangi amaçla kullanıldığından hangi materyalin içinde saklandığına kadar ipucu barındırdığını, en yakın döneme ait materyallerin dahi 100 yıl öncesine ait olduğunu anlattı.
Geçmişte bulduğu bazı tarihi eşyalardan örnekler gösteren Russell, bıyıklı ve sarıklı bir Osmanlı'nın tasvir edildiği pipolara ilişkin şunları söyledi:
"Bu pipolar 19. yüzyılda iki nedenden ötürü çok popülerdi. İlki o dönemde Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere'nin önemli bir tütün ihracatçısıydı. Bu Türk yüzünü kullanmak, 'Tütün Osmanlı İmparatorluğu'ndan geliyor' demekti. İkinci neden ise Osmanlı ve İngilizler Kırım Savaşı'nda müttefikti ve Fransa'yla beraber Rusya'ya karşı savaşıyorlardı. Bu pipoların bir kısmı adını (Kırım Başkomutanı) Ömer (Lütfi) Paşa'dan alıyor. Ömer Paşa'nın adını taşıyan bu pipoları Londra'da bulmak onun zamanında ne kadar önemli biri olduğunu gösteriyor."
Russell'ın bulduğu bir diğer Türklere ait buluntu ise Osmanlıların kullandığı bir çeşit taştan yapılmış pipo başlığı.
Bunun da Türkler tarafından kullanıldığı bilgisini veren Russell, "Bu çok özel bir pipoydu. Çubuk diye bilinirdi ve tüm Osmanlı'da kullanılırdı. Londra'da bilinen pipolardan çok daha uzundu. Londra'ya muhtemelen bir Osmanlı denizcisi tarafından ya da Osmanlı coğrafyasını ziyaret eden bir başka denizci tarafından getirildi." dedi.
Russell'ın koleksiyonunda aralarında 1422-1462 ile 1470-1471 yıllarında iki kere tahta çıkmış İngiltere Kralı 6. Henry'nin bastırdığı nadir paralardan mühür olarak kullanılabilen yüzüklere birçok İngiliz tarihine ilişkin eserler de bulunuyor.
Bu yıl bulduğu yaklaşık 2 bin yıllık kemik saç iğnesini gösteren Russell, "Bu hassas obje ben bulana kadar 2 bin yıldır çamurun içinde yatıyordu. Dönemin Romalıları saç stiline önem verir ve bunun için çok zaman harcardı. Bu iğneler de bunun yardımcısıydı." ifadelerini kullandı.
Russell'ın koleksiyonundaki nadir eserlerden biri de geçmişte peruk takan İngiliz soylularının kullandığı kemik bigudi. Peruklarını bu kemiğe doladıktan sonra hayvan yağıyla yağlayıp saran soylular, peruklarını bu şekilde dalgalı tutuyordu.
Aynı zamanda Thames Nehri'ndeki buluntulardan yola çıkarak tarihini anlatan "Mudlark'd" kitabının da yazarı olan Russell'ın araştırmalarına göre, nehir yatağında 2 bin yıllık Londra tarihine ait eşyalar kadar bu dönem öncesine ait tarihi eserler de bulunabiliyor.