Büyükşehirlerde modernleşmenin dayattığı yeni yaşam tarzının insanları beton bloklardan oluşan uydu kentlere yönlendirmesi, Türk toplumunun en temel özelliklerinden biri olan "mahalle kültürü" ve "komşuluk ilişkileri"ni her geçen gün biraz daha yok ediyor.
Mahalle kültürünün en içten yaşandığı yıllarda, evin küçük çocuğu komşuya giderek, "Bir maniniz yoksa annemler akşam size oturmaya gelecek" derdi. Ev alınmadan önce komşu aranırdı. "Komşu komşunun külüne muhtaçtır" sözünden hareketle komşuya karşı güler yüz, tatlı dil ve hoş sohbette kusur edilmezdi.
Bir iki katlı evlerde yaşayan insanlar, birbirleriyle kolayca tanışır ve yakınlaşırdı. Dar sokakların sıcakkanlı ve dost komşuluk ilişkileri "aidiyet duygusu"nu ortaya çıkarır ve insanların yalnızlığa düşmesini engellerdi.
Mahalleler ise insanların gözü kulağıydı. "Mahallede bugün ne oldu, kim kiminle kavga etti, kimin kızı istendi, mahalleye kim girdi, kim çıktı?" gibi konular, kapı önlerinde çekirdek çitleyerek konuşulurdu.
Mahalle kültüründe veresiye defteri, sokak satıcıları, yoğurtçu ve bozacılar vardı. Mahallenin sokaklarını ağaçlar süslerdi, evler balkonluydu. Balkonlarda ise saksı saksı sardunyalar olurdu. İnsanlar birbirlerini tanır, çocuklar diğer çocuklarla arkadaştı.
Sokaklar oyun alanıydı
Komşuluk haklarına ehemmiyet veren İslam dini, "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" derken, pişerken kokusu etrafa yayılan yemek, komşuyla paylaşılmadan yenmezdi. Mahallelerde kışlık yiyecekler imece usulü hazırlanır, kadınlar toplanır, bulgur kaynatır, pekmez yapar ve ekmek pişirirdi.
Aynı mahalledeki yaşıtlar aynı okulu, aynı sınıfı paylaşırdı. Sokaklar oyun alanıydı. Bu nedenle mahalledeki dostluklar yıllar geçse de unutulmazdı. Düğünlerde sevinçler, ölümlerde acılar hep birlikte paylaşılırdı. Başı dara düşenin ilk yardımına koşacak olan komşularıydı. Cenaze evinden yemek çıkartılmaz, konu komşu üç gün yemek yapardı. Ev dar ise hemen bitişikteki komşu evini açar, gelenleri misafir ederdi. Evinin anahtarını çekinmeden komşusuna teslim eden bir komşuluk kültürü vardı. Okuldan geldiğinde evde kimseyi bulamayan çocuk, yan komşuya gider karnını doyururdu.
Sokak sesleri ve mahalle havası yok oldu
Bugün ise sokaklar apartmanlara, mahalleler ise sitelere dönüştü. Eski komşuluk ilişkileri, bugün kaybolma noktasına geldi. Aynı binanın içerisinde bulunan dairelerde oturan insanlar, birbirlerine selam vermez, komşular birbirlerine gidip gelmez oldu. Komşulardan birisi üç gün kapıya çıkmazsa "nerede kaldı benim komşum" diyerek merak edilip kapısı çalınmıyor artık.
Modernleşirken, geçmişe ait parçaları koruyamamak, sokak seslerini ve mahalle havasını yok etti. 20. yüzyıldan itibaren göreceli olarak kaybolan mahalle kültürü yok oluyor. Kaybolan mahalle kültürüyle komşuluk ilişkileri de unutuluyor. Artık "mahalle kültürü", "komşuluk ilişkisi" gibi kavramlara nostalji olarak bakılıyor. Aynı apartmanda oturup birbirlerini tanımayan, aynı sitede oturan komşusunun cenazesinden bihaber komşuluk örneklerine şahit olunmaya başlandı.