Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, TBMM Genel Kurulu’nda 2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu teklifinin sunuş konuşmasını yaptı. 2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 yılı Kesin Hesap Kanun teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmelerinin yoğun bir çalışma temposu sonunda tamamlandığını belirten Albayrak, konuşmasının makro ekonomik gelişmeler, 2017 yılı merkezi yönetim kesin hesabı, 2018 yılı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri, 2019 yılı merkezi yönetim bütçesi, kamu finansmanı, gelir politikaları ve uygulamaları bölümlerinden oluşacağını ifade etti.
Albayrak, 2017 yılında küresel ekonominin üretim, yatırım ve uluslar arası ticarette güçlü bir performans gerçekleştirdiğini, ekonomik aktivitenin 2018 yılına da güçlü bir başlangıç yaptığını ancak kısa vadeli risklerin belirginleşmesi ve yılın ortalarından itibaren göreceli bir ivme kaybı yaşadığını aktararak, “Bu ivme kaybı özellikle gelişmekte olan ülkelerde farklılaşan büyüme performanslarından kaynaklanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya ekonomileri olumlu bir yorum sergilerken, İtalya’daki bütçe açığı ve kamu stoğuna dair endişeler Brexit kaynaklı belirsizlikler ve ABD kaynaklı gümrük tarifeleri uygulamalarıyla Avro bölgesindeki ekonomik büyümenin yavaşlayabileceğine dair endişeler bu noktada etkin hususlar olmuştur. Jeopolitik riskler ve sıkılaşan finansal koşullarda değerlendirildiğinde IMF, OECD ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar 2019 yılı küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etmişlerdir” şeklinde konuştu. Albayrak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Artan korumacılık söylemlerinin etkisiyle uluslararası ticaret hız kaybetmektedir. 2017 yılında yüzde 5.2 büyüyen küresel ticaret hacminin 2018 yılında yüzde 4.2, 2019 yılında ise yüzde 4 oranında genişlemesi beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde artan istihdam ABD’deki vergi indirimleri ve halen destekleyici olan finansal koşullar ekonomik aktiviteyi olumlu etkilemektedir. Gelişmiş ekonomilerin 2018 yılında yüzde 2.4, 2019 yılında ise yüzde 2.1 büyümesi beklenmektedir. ABD ekonomisi büyüme performansıyla gelişmiş ülkeler arasında pozitif ayrışmaktadır. ABD ekonomisinin 2018 yılında yüzde 2.9, 2019 yılında ise yüzde 2.5 oranında büyümesi beklenmektedir. Avro bölgesinde ise 2017 yılında yüzde 2.4 bir oranla son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaşan ekonomik büyümenin 2018 yılında yüzde 2, 2019 yılında yüzde 1.9 büyümesi beklenmektedir. Küresel ticaretteki sınırlamalar ve faizlerdeki yükselişe bağlı olarak sıkılaşan finansal koşullar gelişmekte olan ülkeleri olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir. Bu nedenle 2018 yılında gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansı finansal kırılganlıklarına bağlı olarak ayrışmalar göstermektedir.”
"DÜŞEN PETROL FİYATLARI DA ÖZELLİKLE PETROL İHRACATÇILARINI OLUMSUZ YÖNDE ETKİLEYECEKTİR”
“Son dönemde düşen petrol fiyatları da özellikle petrol ihracatçılarını olumsuz yönde etkileyecektir” diyen Albayrak, “2017 yılında yüzde 4.7 büyüyen gelişmekte olan ülkelerin aşağı yönlü risklerin dengeleyen güçlü iç ve dış talebin etkisiyle 2018 ve 2019 yıllarında da aynı oranda büyümesi beklenmektedir. Çin iç talepteki zayıflama, ABD ile yaşadığı ticari gerilim ve ekonomideki yapısal dönüşüm sürecine bağlı olarak daha ılımlı bir büyüme performansı sergilemesi beklenmektedir. Çin ekonomisinin 2018 yılında yüzde yüzde 6.6, 2019 yılında ise yüzde 6.2 büyümesi beklenmektedir. 2016 yılından bu yana petrol fiyatları, artan talep, jeopolitik riskler, üretim kısıtlamaları ve bazı petrol ihracatçısı ülkelere yönelik yaptırımlar nedeniyle yıl içerisinde 85 dolarlık varil brent seviyesine kadar yükselmiştir. Son dönemde ise küresel petrol talebindeki yavaşlama ve ABD’nin İran’ın petrol ihracatına ilişkin yaptırımlar konusunda içinde Türkiye’nin de olduğu 8 ülkeye geçici muafiyetler vermesi brent petrolün 60 dolar seviyesine gerilemesinde etkili olmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
2018 yılın ilk çeyreğinden sonra artan küresel ticari gerilim, Amerika Merkez Bankası FED’in sıkılaştırıcı para politikası ve doların güçlenmesi ile gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının ivme kaybettiğini bildiren Albayrak, “Önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin hız kesmesi ticari gelirin azalması ve Avrupa Merkez Bankası ile Japonya Merkez Bankası’nın parasal normalleşmeyi zamana yayması beklenmektedir. Bu çerçevede önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının devam edeceği ancak son yılların altında gerçekleşeceği öngörülmektedir. Önümüzdeki döneme ilişkin olarak ticari gerilim finansal oynaklıklardaki artış ve yükselen borçlanma maliyetleri küresel ekonomik görünüm üzerinde baskı oluşturacak risk unsurlardır. Finansal piyasalarda artan risk algısı ile elverişli finansal koşullar kademeli olarak sıkılaşmaya devam edecektir. Orta vadede küresel ekonomi açısından aşağı yönde risk faktörleri ağırlığını korumaktadır” ifadelerini kullandı.
Bakan Albayrak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Son birkaç yılda yaşadığımız iç ve dış şoklar makroekonomik istikrarımızı olumsuz etkilemiştir. Bu şokları bertaraf etmek amacıyla ekonomiyi canlandırmaya yönelik uygulamaya koyduğumuz mali tedbirler destekleyici makro ihtiyadi politikalar KGF aracılığıyla sağlanan krediler ve olumlu dış konjektörün etkisiyle 2017 yılında yüzde 7.4 güçlü bir büyüme performansı elde ettik. Bu büyüme performansı ile Türkiye G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur. 2018 yılının ilk yarısında Türkiye ekonomisi yüzde 6.2 büyüyerek küresel ve yerel ölçekte ki birçok belirsizliğe rağmen güçlü seyrini sürdürmüştür. Yılın ilk yarısında büyüme tarafındaki pozitif görünümün devam etmesinde tüketim ve yatırım kanalından gelen güçlü katkılar belirleyici olmuştur. 2018 yılın 2. çeyreğinden itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelik risk algısının bozulması ve FED’in faiz artışları ile uluslararası sermaye akımları yavaşlamıştır. Bu süreçte dış finansman ihtiyacımızın yanında Türkiye ekonomisine ve Türk Lirası’na yönelik spekülatif saldırılar neticesinde ülke risk primimiz yükselmiş ve Türk Lirası değer kaybetmiştir. Finansal piyasalarda gözlenen bu dalgalanmaları azaltmak, likidite sıkışıklığının gidermek finansal istikrar desteklemek ve piyasaların etkin işleyişini sağlamak amaçlarıyla Türk lirası ve dövizi kitlesine yönelik gerekli tedbirler alınmıştır. Bu kapsamda bankaların swap işlemlerinde yüzde 25 özkaynak sınırı getirilmesi mevduat hesaplarında stopaj oranlarının ayarlanması ihracat bedellerinin yurt içine getirilmesi döviz olarak yapılan sözleşmelerin TL cinsinden hazırlanması gibi birçok önemli adımlar atılmıştır. Bu tedbirlerin finansal piyasalar üzerindeki etkileri olumlu şekilde görülmeye başlamıştır.”
BÜYÜME TAHMİNİ
Yılın 3. çeyreğinde kur ve faiz de yaşanan dalgalanmalarla birlikte dış finansman imkanlarının azalması neticesinde iç talebin ivme kaybettiğini kaydeden Albayrak, “Ancak aldığımız tedbirler ve uyguladığımız politikalarla ekonomideki olumsuzlukları en aza indirdik. İç talepteki daralmayı mal ihracatı ve turizmdeki güçlü performansla dengeledik. Yeni ekonomi programımıza göre sıkı para ve maliye politikaları uygulanarak ekonomideki dengelenme süreci etkin bir şekilde yönetilecek enflasyon cari işlemler ve dış finansman ihtiyacı kaynaklı risklerimizi minimize eden sürdürülebilir bir büyüme patikası izlenecektir. Bu doğrultuda büyümenin 2018 yılında yüzde 3.8, 2019 yılında ise yüzde 2.3 olarak gerçekleşmesini öngörüyoruz. Ekonomimizdeki güçlü büyümenin yanı sıra destekleyici iş gücü politikalarının etkisiyle istihdamda oldukça iyi bir performans elde ettik. 2018 yılı Ocak-Ağustos döneminde ortalama yıllık istihdam artışı 836 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Böylelikle 2018 Ağustos dönemi itibariyle istihdam edilenlerin sayısı 29 milyona ulaşmıştır. Bu dönemde işgücü piyasasına yönelik uyguladığımız teşvikli politikalar istihdam artışlarına katkı sağlamaya devam etmiştir. Ancak buna karşılık iş gücünün artması ile işsizlik oranları da bir miktar yükseliş göstermiştir. 2018 yılı Ağustos dönemi itibarıyla manşet işsizlik oranı yüzde 11.1 olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılı genelinde işgücü arzının artmaya devam etmesi, ekonomik dengelenmenin belirginleşmesi ve yavaşlayan iç talep nedeniyle işsizlik oranının bir miktar artarak yüzde 11.3 olarak gerçekleşmesini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde ekonomik yavaşlamaya rağmen işgücünün tekniklerinde ve iş olanakların da sağlanacak iyileşmeler ve uyguladığımız politikalar işgücü piyasasını ve ekonomiyi desteklemeye devam edecektir” açıklamasında bulundu.
"ARALIK AYINDA DA ENFLASYONLA MÜCADELEDE GÜÇLÜ BİR PERFORMANSI YAKALAYACAĞIMIZA İNANIYORUZ"
2016 yılından bu yana enflasyona dair gelişmelerde temel olarak döviz kurundaki artış başta olmak üzere enerji ve ithalat fiyatları işlenmemiş gıda fiyatlarıyla güçlü talep artışının belirleyici olduğunu söyleyen Albayrak, “Özellikle 2018 yılının 2.çeyreğinde tüketici ve üretici enflasyonu hızlı bir artış kaydetmiştir. Son enflasyon rakamları ise yüksek enflasyona karşı atılan adımların ve enflasyonda topyekun mücadele programının başarısını ortaya koymuştur. Yeni ekonomi programı sonrasındaki dengelenme süreci kur ve faizlerden sonra enflasyon göstergelerinde de etkisini göstermeye başlamıştır. Kasım ayı itibariyle tüketici enflasyonu bir önceki aya göre yıllık bazda 3,62 puan gerileyerek yüzde 21,62 olarak gerçekleşmiştir. Bu sürecin para ve maliye politikalarımızdaki güçlü duruşla desteklemeye devam edeceğiz. Kasım ayından sonra Aralık ayında da devam edecek KDV ve ÖTV indirimlerinin ve enerji fiyatlarında zam yapılmayacak olmasının etkisiyle enflasyonla mücadelede güçlü bir performansı yakalayacağımıza inanıyoruz. Buna ilave olarak kurun daha istikrarlı patikaya oturması ve petrol fiyatlarındaki düşüş dezenflasyon sürecini destekleyecektir. Böylece YEP’teki 2018 hedefimizi yakalayacağımızı öngörüyoruz” dedi.
“Ekonomideki dengelenme süreci dış talep yönünden beklentilerimizden çok daha olumlu yönde seyretmektedir” ifadesini kullanan Albayrak, “2017 yılında 157 milyar dolara yükselen yıllık ihracatımız dış ticarette artan korumacılık ve jeopolitik risklere rağmen 2018 yılında bu artışı sürdürerek Kasım ayında yıllık bazda 168,1 milyar dolarla bugüne kadar ki en yüksek değerine ulaşmıştır. İnşallah yıl sonu itibariyle 170 milyar dolarlık hedefi de yakalayacaktır. 2018 yılının ilk 10 ayı itibariyle en büyük ihracat pazarımız olan AB ekonomisine yönelik ihracatımız yüzde 15,5 artarak toplam ihracatımızın yüzde 50,3’ünü oluşturmaktadır. Turizmde yaşanan toparlanma cari açığın düşmesinde etkili olmuştur. Artan turist sayısına bağlı olarak turizm gelirlerinde de önemli artışlar yaşamıştır. Ülkemizi ziyaret eden yabancı sayısı 2018 yılı Ekim ayında yıllık bazda 38.9 milyon kişi ile rekor seviyelere ulaşmıştır ve turizm gelirlerimiz de Eylül ayında yıllık bazda bakıldığında 24.9 milyar dolara ulaşmıştır. Bölgesinde bir cazibe merkezi haline gelen ülkemizin önümüzdeki dönemde bu rakamları çok daha yukarılara taşıyacağına inanıyoruz” diye konuştu.
"EKİM VE KASIM AYLARINDA DA CARİ FAZLA VERECEĞİMİZİ HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ"
Bakan Albayrak şöyle konuştu:
“2018 yılının Mayıs ayından itibaren cari dengede çok ciddi bir iyileşme yaşandığını görüyoruz. Ağustos ve Eylül aylarında verilen cari fazlalardan sonra Ekim ve Kasım aylarında da cari fazla vereceğimizi çok yakından hep birlikte göreceğiz. Çekirdek cari denge olarak nitelendirilen altın ve enerji hariç dengede 2018 yılı Haziran ayı itibarıyla bugüne kadar bu eğilimde fazla vermeye devam etmiş, Eylül ayında bu rakam 5.1 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. 2018 yıl sonunda cari açığın yeni ekonomik program ile öngördüğümüz 36 milyar doların altına inmesini bekliyoruz. Son dönemde finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmalara karşı bankacılık sektörü sağlıklı ve güçlü yapısını korumuş finansal istikrarı ve reel ekonomiyi desteklemeye devam etmiştir. Ayrıca yeni ekonomi programında belirlediğimiz çerçevede bankaların mali yapıları ve aktif kaliteleri yakından izlemekte ve sektörün mali yapısını güçlendirecek kapsamlı bir politika seti uygulanmaktadır. Bankacılık sektörünün aktif kalitesinin en önemli göstergelerinden biri olan ve sektörün kredi riskini gösteren kredilerin takibe dönüşüm oranı 2018 Ekim ayı itibariyle yüzde 3.5’tir. Sermaye yeterlilik oranı ise aynı dönemde yüzde 18.2 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran hedef oran olan yüzde 12’nin oldukça üzerinde yasal sınır olan yüzde 8’in 2 katından daha fazladır. Küresel ekonomideki riskler ve yavaşlayan büyüme ortamı göz önüne alındığında Türkiye ekonomisinin sermaye akımlarındaki hızlı değişimlere ve jeopolitik risklere karşı zayıf kalmasının önüne geçilmesi bütün bu çerçeve güçlü duruş çok büyük bir önem arz etmektedir. Bu çerçevede içinde bulunduğumuz ekonomik dengelenme sürecinde yüksek borçlanma maliyetlerini azaltacak yatırımcı ve tüketici güvenini artıracak ve döviz kuru istikrarını sağlayacak adımları attık ve atmaya devam ediyoruz. Bu süreçte uygulayacağınız maliye politikaları bütçe disiplini ve kamu tasarrufların artırılması makro ekonomik temellerin güçlendirilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Türkiye 2002 yılından bu yana uyguladığı mali disiplin ve ihtiyatlı makroekonomik politikalarla kamu maliyesinde küresel ölçekte örnek gösterilen bir ülke haline gelmiştir. Kamu maliyesinde 2002 yılından bu yana yaptığımız reformlar sayesinde bütçe açıklarını ve borç stoklarını çok düşük seviyelere indirdik. Küresel krizin yaşandığı 2009 yılı hariç son 14 yıldır genel devlet açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı yüzde 3’Ün altında gerçekleşmiştir.”
(İHA)