Sağlık Bakanı Recep Akdağ, üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanmasına ilişkin bir düşüncelerinin olmadığını, ancak bu hastanelerin mali sıkıntı ve işletme sıkıntısı çektiklerini belirterek, "Kamu üniversitelerinin hastanelerini kuvvetlendirecek, mali durumlarını iyileştirecek, biraz daha oraları birer güçlü sağlık kuruluşları hale getirecek bir yeni model üzerinde çalışıyoruz. Ama Sağlık Bakanlığına bağlama anlamında değil." dedi.
Akdağ, Ensar Vakfı Ankara Şubesince, Vakıflar Genel Müdürlüğü Konferans Salonu'nda Ensar Buluşmaları Programı kapsamında düzenlenen "Cumhurbaşkanlığı sistemi ve sağlıkta dönüşümün ikinci aşaması neler getirecek?" başlıklı etkinlikteki konuşmasının ardından, katılımcıların sorularını yanıtladı.
Geleneksel tıbba yönelik bir soru üzerine, bu alana ilişkin özel bir daire başkanlığı kurulduğunu anımsatan Akdağ, tıbbın, geleneksel ya da modern tıp diye kesin çizgilerle ayrılmasının doğru, hatta mümkün olmadığına inandığını belirtti.
Akdağ, burada önemli olanın tıbbın delile ve kanıta dayanması olduğunu vurgulayarak, "Geleneksel tıp uyguladığını iddia eden birçok kişi var maalesef. Bunlar, işi şarlatanlığa vuruyorlar, geleneksel tıbbın itibarını da zayi edecek şekilde, 'Ben böyle yapıyorum.' diyorlar. İkna kabiliyetleri de çok yüksek, interneti kullanıyorlar, televizyonları kullanıyorlar, yurt dışı yayınlar yapıyorlar. Korkunç istismar yapıyorlar." diye konuştu.
Vatandaşları bu konuda uyaran Akdağ, "Vatandaş mutlaka, tıbbi bir ihtiyacı olduğu zaman bunu profesyonellerden almalıdır, doktorlardan almalıdır ya da doktorlarla birlikte çalışan profesyonel sağlıkçılardan almalıdır. Bu başkaları işin içine girdiği zaman, her türlü istismar ve şarlatanlık ortaya çıkabilir. Geleneksel tıp bizim için çok önemli. Şarlatanlığa asla müsaade etmemek durumundayız. Bununla da ciddi olarak mücadele ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Her yıl çok sayıda kişinin, ne olduğu belli olmayan bitkilerin kullanımı sonucunda karaciğer yetmezliği ve ölümle karşılaştığının altını çizen Akdağ, ehliyetsiz kişilerin bu davranışlarının geleneksel tıbba da zarar verdiğini bildirdi. Geleneksel tıp uygulamalarına ilişkin tüm mevzuatın hazır olduğunu anımsatan Akdağ, hatta bazı devlet hastanelerinde geleneksel tıp uygulamalarının da yapıldığı kliniklerin mevcut olduğunu hatırlattı.
Hacamat ve sülük tedavilerinin hastanelerde hızla uygulamaya girip girmeyeceğinin sorulması üzerine Akdağ, bunların da geleneksel tıp uygulamaları alanına girdiğini belirterek, "Dolayısıyla burada da delile dayalı olan tedavi kısımlarını şimdi devlet hastaneleri dahil belli ölçülerde yaptırıyoruz." dedi.
"ÜNİVERSİTE HASTANELERİNİN ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜNÜN MALİ PROBLEMLERİ VAR"
Bakan Akdağ, "Bazı üniversite hastaneleri Sağlık Bakanlığı ile ortak çalışıyor. Başarılı örnekler de sergileniyor. Buradan hareketle, üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması şeklinde bir yasal düzenleme düşünceniz var mı?" sorusunu, "Şu anda böyle bir düşüncemiz yok. Ancak üniversite hastanelerinin önemli bir bölümünün mali problemleri var, işletme sorunları var. Dolayısıyla, Sayın Başbakanımızın da talimatlarıyla Maliye Bakanlığı, YÖK, Sağlık Bakanlığı olarak çalışıyoruz. Kamu üniversitelerinin hastanelerini kuvvetlendirecek, mali durumlarını iyileştirecek, biraz daha oraları birer güçlü sağlık kuruluşları hale getirecek bir yeni model üzerinde çalışıyoruz. Ama Sağlık Bakanlığına bağlama anlamında değil." diyerek yanıtladı.
ECZACI ALIMI
Bu yıl içinde 5 bine yakın eczacılık öğrencisinin mezun olduğu, hastanelere yapılan atamalarda 100 öğrencinin alındığı belirtilerek, bunun artırılmasının ve kura dışında sınavla da alım yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine ise Akdağ, şunları kaydetti:
"Biz bugüne kadar eczacılık, diş hekimliği ve doktorlukta puana dayalı bir alım yapmadık. Yapılabilir mi? Mümkündür, üstünde çalışmak lazım. Bu soruyu 10 sene önce hiç sormazdınız. Çünkü, kamuya eczacı alınması diye bir kavram yoktu zaten. Eczacılar, dışarıda gider ve eczane açardı. Çünkü, usul buydu. Şimdi, çok sayıda eczacı alıyoruz, daha da alacağız.
Kamuda istihdam meselesinin esas cevabı bence şudur. Yükseköğretim Kurumu ve üniversiteler, bizim 2010 yıllarında hazırladığımız planlama var. Türkiye'nin 2023 yılına kadar ne kadar sağlık profesyoneline ihtiyacı olur diye. Bu ihtiyaç cetvellerine göre yeni bölümler açılmalı ve öğrenci alınmalı. Bunun üstünde yeni bölümler açılır ve öğrenci alınırsa istihdam meselesini hiçbir zaman çözemeyiz. Şimdi, YÖK ile bunu konuşuyoruz. Artık 2030 falan demek lazım. Bu sayıya bakıp, bu sayıyı dolduracak biçimde belki bunun azıcık üstüne çıkabilir, çünkü mesleği bırakanlar da oluyor. Bunun için yeni öğrenci alımı planlaması yapılması lazım."
Mezuniyetin illa kamuda kadro alınması şeklinde algılanmaması gerektiğini vurgulayan Akdağ, "Ama madalyonun öbür yüzü de şu. Herhangi bir mezuniyet kamuda ya da özel sektörde kendine bir alan bulamayacaksa bir müddet sonra, orada da sürekli alarak sayıyı artırmamalıyız. Biz, Maliye'den alabildiğimiz kadrolar çerçevesinde daha fazla eczacı istihdam etmek istiyoruz." diye konuştu.
Akdağ, eczacı alımlarında sınavın söz konusu olup olmayacağına yönelik olarak, "Onu oturup konuşmak lazım. Belki size sormamız gerekir bunu. Bir anket yaparız eczacılık öğrencileri üzerinde. Eğer çoğunluğunuz sınav derseniz, sınav da yaparız." dedi.
"KİMLİKSİZ GÖÇMENLER, SAĞLIK HİZMETİ VERİLİRKEN KAYIT ALTINA ALINIYOR"
"Kimliği olmayan göçmenler, sağlık hizmetlerini polikliniklerde alamıyorlar, sadece acilde hizmet alıyorlar. Bunun için yapılandırma var mı?" sorusu üzerine Akdağ, "Kimliği olmayan bir göçmene, acil sağlık hizmetini zaten veriyoruz. Bunun ötesini ise şöyle planladık. Bir şekilde sağlık kuruluşuna gelen kişinin, sağlık hizmetini verebiliriz ama o sırada kimliğini de çıkarmış oluruz. Çünkü, kimliğini çıkarmadan bir kişiye her türlü hizmeti verme durumu, ülkenin geleceği açıcısından riskli bir iş." diye konuştu.
Bu kişinin, belki ülkeye başka bir amaçla gelmiş olabileceğine dikkati çeken Akdağ, Türkiye'ye gelen göçmenlerin hepsine kimlik verildiğini anımsatarak, "Bu biraz kişilerin ihmallerinden kaynaklanıyor. Bir taraftan sağlık hizmeti verirken bir taraftan onun kaydını da gerçekleştirecek göçmen idaresiyle, arada bu bağlantıyı kuracak bir yazılım üzerinde ilgili bakanlıkla çalışıyoruz." bilgisini verdi.
"İLAÇ, TIBBİ MALZEME VE CİHAZDA YERLİLEŞTİRME YAPILACAK"
Recep Akdağ, ilaç ve tıbbi cihazda yerlileştirme çalışmalarına yönelik soru üzerine şunları kaydetti:
"Planımız, bugünün alım gücüyle 2023'e kadar ilaçta 4 milyar Türk Lirası, tıbbi malzeme ve cihazda da yine 4 milyar lira civarında bir yerlileştirme yapmak. Bunun için çok yoğun çalışıyoruz. Bunu yapacağız. Bunu, biraz satın alma gücümüzü kullanarak yapıyoruz. Bazı aşılarda yaptık mesela.
Türkiye'nin sağlık sistemi bir kamu sigortacılığı üzerine kurulduğu için satın alma gücümüz çok fazla devlet olarak. Bunu karşı tarafa gösterip, '5-10 yıllığına şu malzeme-ilacı satın alacağız. Size şartımız, bunu Türkiye'de üretmenizdir.' diyeceğiz ve bir çeşit yerlileştirmeyi sağlayacağız. Ama yeni teknolojileri üretmek ya da yeni ilaç formüllerinin geliştirilmesiyse sorduğunuz, tamamen sizinle alakalı, yani üniversitelerle alakalı."
Akdağ, "Tamamlayıcı sağlık sigortasına özendirmek için bir çalışma yapılabilir mi?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Acaba çok mu doğru, ben tereddütlüyüm. Çok tartışmak lazım bunu. Ben, biraz sağlık hizmetlerinde kamu sigortacılığının vatandaşın üstüne yüklenmemesinden yanayım. Tamamlayıcı sigorta, yine ilave pirim verilmesini gerektiriyor. Ama Türkiye'de aslında zorunlu sağlık sigortası sistemi var. Benim, anlayışım şudur. Zorunlu sağlık sigorta sistemi koyduğunuza göre, herkes zorunlu olarak sigortalanmak zorunda. O zaman bu primi ödüyorsam, karşılığını almam lazım. Tamamlayıcı sigorta falan yaptırmama gerek kalmamalı. Uzun iş yani, bunu tartışmak gerekir."
AA