ASO'nun Mayıs ayı olağan meclis toplantısında ASO Başkanı Özdebir gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Konuşmasına Başbakan Binali Yıldırım ve tüm Bakanlar Kurulu üyelerini tebrik ederek başlayan Özdebir, "Başbakan Sayın Binali Yıldırım, hepimizin çok yakından tanıdığı tecrübeli bir isim. Tecrübesi ve bilgi birikimiyle bu görevi en iyi şekilde yapacağına inanıyorum. Yine kabine ekonomiyi bilen deneyimli isimlerden oluşmuş durumda. Yeni hükümetten en önemli beklentimiz, gündemin yine süratle ekonomiye dönmesi, üretime, yatırıma ve ihracata odaklanmasıdır. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu dün yaptığı toplantıda faiz koridorunun üst bandını 0.50 puan indirerek, 9.50 seviyesine indirdi. Politika faizini ise değiştirmeyerek 7,5 oranında sabit tuttu. Merkez Bankası'nın bu kararına 'yetmez ama evet' diyoruz. Merkez Bankası'nın daha önce gerçekleştirdiği 0.50 puanlık indirim piyasa faizlerinde düşüşlere yol açmıştı. Ben bu indirimde de bankaların gerekli hassasiyeti göstererek, piyasa faizlerinde indirime gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Yağmurlu havalardan geçtiğimiz bu günlerde, bankaların reel sektörün içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak şemsiyelerini kapatmamasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE'DE POTANSİYEL GİRİŞİMCİLERİN ORANI YÜZDE 32"
Çok genç ve girişimci bir nüfusa sahip olunduğunu söyleyen Özdebir, "Girişimcilik önemli bir konu ancak bundan daha önemli olan girişimcilik ekosistemidir. Birkaç uluslararası veriyle bunu açmak istiyorum. Küresel Girişimcilik ve Gelişim Enstitüsü’nün ülkelerdeki girişimcilik ortamının görünümünü ortaya koyduğu GEDI Endeksi’nin 2014 yılı sonuçlarına göre ilk sırada 82,5 puan ile ABD yer alırken, Kanada ikinci, Avustralya ise üçüncü sırada yer almaktadır. Endekste Türkiye ise 44,7 puan ile 121 ülke arasında 40'ıncı sırada bulunmaktadır. Yine, 24 ülkeyi kapsayan Amway Küresel Girişimcilik Araştırması'na göre Türkiye’de ankete katılan her 5 kişiden 3’ü (yüzde 61) kendi işine sahip olmak istiyor. Türkiye, bu oranla araştırmaya katılan 24 ülke arasında 5'inci sırada yer alıyor. Ayrıca üniversite mezunu katılımcıların (yüzde 67), üniversite mezunu olmayanların (yüzde 60) girişimciliğe karşı daha olumlu yaklaştıkları görülüyor. Özellikle 30 yaşın altındaki genç katılımcılar (yüzde 53) ve öğrenciler (yüzde 56) ciddi bir girişimcilik ruhu sergiliyor. Yine Global Enterpreneurship Monitor (GEM) araştırmasına göre (2014) Türkiye’de potansiyel girişimcilerin oranı yaklaşık yüzde 32" diye konuştu.
"GÜVEN ORTAMI YOKSA GİRİŞİMCİLİK DE, EKONOMİ DE KADÜK KALMAKTADIR"
Özdebir, her 100 kişiden 32 tanesinin üç yıl içerisinde girişimcilik faaliyetinde bulunma niyetinde olduğuna vurgu yaparak, "Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 14 fakat Cornell Üniversitesi’nin global inovasyon endeksinde ise Türkiye 142 ülke içinde 68'inci sırada. Son olarak Toronto Üniversitesi'nin global yaratıcılık endeksinde de Türkiye, 82 ülke içinde 68'inci sırada. Bu beş endeksin bize söylediği aslında şu; girişimci ruha sahip bir ülkeyiz ama konu girişimci ortamına, habitata ya da inovasyon kültürüne geldiğinde vasatı aşamıyoruz. Amway Küresel Girişimcilik Araştırması'na göre Türkiye’de kendi işinin sahibi olma yönündeki isteklilik yüzde 39 oranla dünya ortalamasının üzerindedir. Türkiye’deki her 3 kişiden 2’si (yüzde 66) girişimlerinde başarısız olma korkusunu işletme kurmalarının önünde bir engel olarak görmektedir. BIC Angel Investments, Türkiye’deki girişimcileri daha iyi anlamak amacıyla online bir araştırma gerçekleştirmiş. Buna göre iki ortaklı girişimler yüzde 44 ile en yüksek orana sahip. İnsanların birbirlerine güveninin olmadığı bir ortamda iki ortaklı bir girişim dahi riskli görülebilmektedir. Girişimcilik ekosisteminin gelişmesi için genel ekonomiye, siyasete güven gerektiği gibi, kişilerin de birbirine güven duyması gerekir. Son günlerde bu güvenin çok düştüğünü görüyorum. Güven ortamı yoksa girişimcilik de, ekonomi de kadük kalmaktadır. Tüm bunlardan çıkarmamız gereken sonuç; genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Ancak girişimciliğin erken yaşlarda kazandırılması gereken bir kültür olduğunu unutmamamız gerekir" değerlendirmesini yaptı.
"TÜRKİYE'NİN SON 60 YILLIK BÜYÜME ORANI YÜZDE 4.8"
"Türkiye’nin son 60 yıllık büyüme oranının yüzde 4.8 olduğu görülmektedir" diyen Özdebir şunları kaydetti:
"Bu oranı Türkiye’nin doğal büyüme oranı olarak kabul etmek mümkündür. Her ne kadar IMF, Dünya Bankası gibi kaynaklarda Türkiye’nin önümüzdeki döneme ilişkin büyüme beklentileri daha düşük olsa da, uygun makro ekonomik koşullar ve dünya konjonktüründe Türkiye’nin yüzde 4.8’lik oranın ötesinde bir büyüme oranı yakalaması mümkün görünmektedir. Harvard Üniversitesi’ne bağlı Uluslararası Kalkınma Merkezi, dünya ülkelerinin gelecek dönem büyümelerini tahmin etmeye çalışan bir model geliştirdi. Merkez bu modelini diğerlerinden farklı olarak ülkelerin ne ürettikleri ve ne ihraç ettiklerine bakarak yapmaktadır. Bu merkeze göre 2014-2023 döneminde Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 5,3 olabilecektir. Bu sonuçtan hareketle aslında Türkiye’nin mevcut üretim yapısı ile son 60 yıllık ortalama büyüme oranının 0.5 puan üzerinde büyüyebilecek bir ülke konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Bir diğer önemli sonuç ise, bu rakamın ötesinde sürdürülebilir bir büyüme isteniyorsa ancak üretim yapısındaki dönüşüm ile bunun sağlanabileceğidir. Büyüme noktasında öne çıkan bir diğer konu, net dış borçluluktur. 2012 sonrası dönem incelendiğinde, yüzde 1’lik büyüme için kullanılan net dış borç, 2002-2007 dönemine kıyasla iki katından fazla yükselmiştir. Bunun anlamı, Türkiye’nin 2012 sonrası döneme ait büyümesi artan bir dış borç yükünü de beraberinde getirmiştir. Bu noktada Türkiye’nin tasarruf oranına ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Dünya Bankası tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye’de verimlilik artışının olmadığı hallerde GSYİH’da yüzde 5’lik büyüme oranı yakalayabilmek için gereken tasarruf oranının en az yüzde 30 olması gerektiği tespit edilmiştir. Bu analize göre dış borçluluğu yükseltmeksizin Türkiye’nin sürdürülebilir tarihsel büyüme oranı olan yaklaşık yüzde 5’i yakalayabilmesi için mevcut tasarruf oranını iki katından fazla artırması gerekmektedir."
"BAKANLIĞIN PROJESİNİ DESTEKLİYORUZ"
Tasarrufların yanı sıra verimliliği de artırmak zorunda olduklarını ifade eden Özdebir, "Faktör verimliliği noktasında Türkiye en önemli problemi KOBİ'lerde yaşamaktadır. AB'de büyük ölçekli imalatçı firmalar, küçük ve orta boy imalatçı firmalara göre 1.8 kat daha verimli iken, Türkiye'de bu oran 5.1 katına çıkmaktadır. Bu oran bize çok net bir şekilde KOBİ'lerde verimliliğe odaklanmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İşletmelerimizde verimlilik artışı denildiğinde genellikle teknolojik gelişme, makine ve teçhizat yatırımlarıyla çalışan sayısını düşürerek iş gücü maliyetlerini azaltmak akla geliyor. Ancak, şirketlerimizde verimlilik artışını sağlamak için yapılacak başka şeyler de var. Yalın üretim kavramı verimlilik artışını sağlayarak maliyetleri düşürecek bir başka yöntem. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı işletmelerde israfı önleyen sistematik bir yöntem olan yalın üretim kavramını kuracağı bir model fabrikayla Türkiye'nin gündemine getirmeye çalışıyor. Bakanlık, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile işbirliği içinde bu projeyi geliştiriyor. Biz de ASO olarak Bakanlığın bu projesini büyük bir memnuniyetle destekliyor, projenin gerçekleşmesi için her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade ediyoruz" şeklinde konuştu.