Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Boğaziçi Üniversiteliler Derneği 14. Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Genel kurula Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, YÖK Başkanı Yekta Saraç, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan ve çok sayıda üniversite mezunu katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada dünyanın köklü üniversitelerinden örnekler vererek, "Dünyanın köklü üniversitelerine baktığımızda kendi toplumlarıyla aralarında çok güçlü bağlar bulunuyor olması, Amerika’nın, İngiltere’nin köklü üniversiteleri Mevlana’nın söylediği gibi bir ayağını kendi ülkelerine ve toplumlarına sıkı sıkı basıyor, diğer ayağıyla tüm dünyaya, tüm evrene sesleniyorlar. Bu yaklaşım bizim yabancımız değil. Matematikte, fen bilimlerinde atılımlar bu coğrafyadan çıkıyordu. Cumhuriyet döneminde de hem kendi birikimimize sahip çıkacak hem de küresel düzeyde iddia sahibi olacak bilim yuvaları kurmak için pek çok deneme yapılmıştır. Bunların bazıları da yabancı eğitim kurumlarının mirasları üzerine kurulmuştu. Boğaziçi Üniversitesi de bunlardan biridir. Boğaziçi Üniversitemiz hala ülkemizin en prestijli yüksek öğrenim kurumlarından biridir. Bununla birlikte bizim gönlümüzden geçen konuma ulaşamadığını belirtmek durumundayım. Bu ülke ve bu milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında da hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. Temelinin yabancı bir eğitim kurumuna dayanıyor olması, bu zemine oturmasına asla buna mani değildir. Çok seslilikle kendi ülkesine ve milletine yabancılık arasındaki çizgiyi doğru çizmeden de bunu başaramayız. Batı ülkelerindeki üniversiteler çok sesli değil mi. Hangisinin sürekli kendi devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü gördünüz. Dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitim görmekle yerli ve milli duruş sahibi olmak asla birbirinin zıttı değildir. Asıl mesele fiziken nerede durduğunuzdan ziyade zihin olarak nerede durduğunuz meselesidir. Türkiye son 200 yılda bu dengeyi doğru şekilde kuramadığı için yurt dışına gönderdiği evladını fiziken değil ama zihnen kaybetmiştir. Sıkıntımız bu. Boğaziçi Üniversitemiz derneğimizin katkısıyla maziden atiye kuracağı güçlü köprüyle bu bakımdan kısa sürede dünya akademik hayatında hak ettiği yere geleceğine inanıyorum. Daima yanınızda yer alacağımı özellikle belirtmek istiyorum” dedi.
“BU İFADE ŞİRKTİR”
Üniversitelerin bilime, bilimsel araştırmaya ve bunların somut çıktılarına yaptıkları katkı yanında bulundukları toplumda yol açtıkları büyük değişim sebebiyle önemli olduklarını vurgulayan Erdoğan, “Açık konuşmayı severim. Gizli hafıza kaydım yoktur. İster yerli, ister yabancı. Açık konuşmak lazım. Hep söylenir. Eğitim öğretim özgürlüğü, düşünce özgürlüğü bunlar hep konuşulur. Konuşulması güzel de uygulamaya gelindiği zaman hocalarımız bu işe nereye kadar pergellerini açıyor. Çünkü belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli bir fikrin savunucusu değilse ona kapıyı kapa. Bu mu özgürlük. Eğitim öğretim kurumlarının bu noktada kefeni yırtması lazım. Ehliyet, liyakat kimdeyse o girmesi lazım. Üniversiteler bilime, bilimsel araştırmaya ve bunların somut çıktılarına yaptıkları katkı yanında bulundukları toplumda yol açtıkları büyük değişim sebebiyle önemlidir. Kendi tarihimize yozlaşma dönemlerine baktığımızda bunun en yıkıcı etkilerinin bilim yuvalarında başladığını görüyoruz. Bilimin olmadığı yerde sadece cehalet, onunla birlikte vahşet de kök salmaya başlar. Terör niye üniversitede var? Bizim üniversite zamanımızda anarşiydi. Sonra bu neye dönüştü, teröre dönüştü.15 yılda ciddi manada bu olayları görmüyoruz. Bunun ne kenarından uzağından geçilmemesi lazım. Üniversitelerimizin huzur mekanları olması lazım. Oralarda kalemler, laptopların konuşması lazım. Onlarla yarışmak lazım" diye konuştu.
Selçuklu’yu yıkıma götüren Haşhaşi dalgasının cehalet ve vahşet koktuğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugün de Türkiye de benzer saldırılarla karşı karşıya. FETÖ ihanet çetesi etkisine aldığı insanların zihinlerine örgüte karşı kayıtsız şartsız bir itaat duygusuyla çökertirken, gerektiğinde kayıtsız şartsız 15 Temmuz’da olduğu gibi en acımasız vahşetlere yöneltmiştir. Ülkesine, milletine, insanlığa hizmet etmek yerine zihnini ve yüreğini Amerika’da yaşayan şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı da olmaz, Müslüman da olmaz. Alim olmak başka bir şeydir, arif olmak başka bir şeydir. Arif irtifa makamıdır. İrfanla yoğrulmamış ilim nasıl bizi kalpsiz beyinlerin tasallutuna maruz bırakırsa, İslam’ın temiz ve pak mayasıyla yoğrulmamış körü körüne inanç da bu tür sapkınlıkların aracı haline dönüşür. Lazım olan dinimizin emrettiği şekilde gönül süzgecinden geçirilerek damıtılmış bilgidir, yani hikmettir. Duamız hep şu olsun; Ya Rab bizi bilgi ve hikmetle zenginleştir. Hikmetsiz bilgi adeta yok mesafesindedir. Her kim İslam terakkiye manidir derse hikmetten nasip almamış bir nadandır. Bu anlayışın derdi selamlama değil, bunların tek gayesi kurdukları tuzaklara çekebildikleri kadar insanı çekebilmektir. Kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini bilmeyen insanlar bu tür tuzaklara düşebilir. Biz düşmedik, düşmeyeceğiz. Bir Boğaziçilinin böyle bir tuzağa düşmesine asla gönlümüz razı gelmez. Birileri gelip karşımıza sen düşünme, gerisine karışma diyorsa orada bir şeytanlık vardır. Pensilvanya olayı böyle değil mi? Ne diyor oraya tabi olanlar; o dediyse doğrudur. Bir tane profesör müsvettesi var. Tweetinde şu ifade var; ’O bize şah damarından daha yakındır’ diyor. Allah’ın ayetinde, bize şah damarından yakın olan sadece Allah’tır. Allah’tan başkası yoktur. Dolayısıyla bu ifade şirktir. Allah’a ortak koşmaktır. Sen bunu nasıl söylersin. O kim? Şarlatanın teki" dedi.
“ŞAHLANIŞININ BİRİNCİ ŞARTI İMANSA…”
Türk milletinin bu çarpıklığın farkına vardığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Artık her yerde bu sorgulamaların yapıldığını görüyorum. 15 Temmuz direnişi bu sorgulamanın neticesidir. Benim halkım o günün gecesine bu sorgulamayı yapmamış olmasaydı F-16’nın, helikopterlerin altına yatar mıydı, tankların altına atar mıydı kendini? Milletimiz mesele vatan olduktan sonra gerisi teferruattır dediler ve şehadete yürüdüler. 15 Temmuz bir direniş, başlı başlına bu ferasetle gerçekleşen bir uyanış ve özüne dönüştür. Türk milleti olarak bin yıldır hep yaptığımız gibi bu sürecin de öncüsü olacağız. Sarıkamış’ın 103. yılı. Benim dedem de Sarıkamış’ta şehit oldu. Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Postalları, miflonlu giyecekleri yoktu. O karda kışta tüfeğine sarılı olarak dondu kaldı. Neler çekmişler. Birileri nelerin peşinde koşuyor. Devran değişti artık. Gereği neyse gereğini yapacağız. Milyonlara bu sonuç yeterli gelmiyor, yeniden ayağa kalkma, yükselişe geçme günüdür. Savunma sanayinde bizim yerli olarak üretimimiz yüzde 15’ti, şimdi 65’e çıktı. Silahlı silahsız insansız hava araçlarımız var artık. Amerika’nın kapısına dayandığı zaman cevap, ’Kongre izin vermiyor’ diyorlardı ama istedikleri yerlere veriyordu. Şimdi kendi ihtiyacımızı kendimiz karşılıyoruz. Onlardan geri değiliz. 32 bin feete kadar çıkabilen silahlı silahsız İHA’larımız var. 28 saat havada kalabilen unsurlarımız var. Terörle mücadele aynen devam edecek. Şahlanışının birinci şartı imansa, yürekse, ikinci şartı da bunun somut çıktıları ortaya çıkaracak bilimdir, bilimsel zihniyet ve bilim kuruluşlarıdır" diye konuştu.
(İHA)