Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti TBMM grup toplantısında konuştu. Malatya’da Turgut Özal Üniversitesinin kurulacağı müjdesini veren Erdoğan, "Bugün 25’inci vefat yıl dönümü olan 8’inci Cumhurbaşkanımız, siyaset, devlet ve millet adamı Turgut Özal’ı rahmetle yad ediyorum. Türkiye’nin sancılı bir döneminde gerçekleştirdiği reformlarla ülkemizin önünü açan Özal’ın önemi vefatından sonra çok daha iyi anlaşılmıştır. Bu vesileyle şu müjdeyi vermek isterim; Rahmetli Özal’ın adını memleketinde yaşatmak için Malatya Turgut Özal Üniversitesinin kurulmasına karar verdik. Mevcut üniversitenin öğrenci sayısı fazla. Onu ikiye böleceğiz ve böylece kuracağımız Turgut Özal Üniversitesi ile Malatya iki ayrı üniversiteye sahip olacak. Kurduğumuz andan itibaren de yaklaşık 30 bin öğrencisi olacak. Mekan, yer hazır ve hemen adımı atacağız. YÖK bu konuda gerekli çalışmayı hazırladı. FETÖ, rahmetli Özal’ın ismini istismar ederek Ankara’da bir üniversite açmıştı. Malatya Turgut Özal Üniversitesinin kuruluşuyla hem merhum Özal’a olan vefa borcumuzu ödüyor hem de FETÖ’nun bu istismarını tarihten kazımış oluyoruz. Üniversitemizin Malatya’ya ve ülkemize şimdiden hayırlı olmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.
Turgut Özal’ın, Türk siyasi hayatında önemli bir sembol olduğunu kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sağlığında Özal’a saldıranların, AK Parti iktidarında da bize aynı şekilde saldırmaları boşuna değildir. Türkiye’de güya devrimcilik, solculuk adına ülkenin ve milletin hayrına olan her türlü değişime karşı çıkan bir güruh bugün de aynı şekilde iş başındadır. Ana Muhalefet Partisine hakim olan zihniyet bunun en çarpıcı örneğidir. Muhalif olmakla yeminli muarız olmayı birbirine karıştıran bu partinin ve onun başındaki zatın ülkemizle, milletimizle, devletimizle olan bağı zayıflamaktadır. Bu partinin başındaki zatın görevlendirmesiyle bölücü örgütün güdümündeki partinin eski genel başkanının duruşmasını takip eden bir CHP yöneticisi ‘tarihe not düşecek bir savunma’ diyebilmiştir. Milletimiz ülkenin Ana Muhalefet Partisinin terör örgütünün siyasi koluna bakışını ifade eden bu beyanını hafızasına kaydetmiş ve tarihe asıl CHP için not düşmüştür. Terör örgütünün yandaşı partinin eski genel başkanını, bu partinin milletvekillerinden daha çok CHP milletvekilleri ziyaret etmiştir. Bu da manidardır. Bu neyin aşkıdır. 6-8 Ekim olaylarının faillerine yönelik bu teveccühün sırrı nedir. Bunun için Ana Muhalefet Partisi, ana hıyanet partisi oldu diyoruz."
"SİZ TERÖRİSTLERİN, BİZ MEHMETÇİĞİN POSTALINI VE PARKASINI GİYERİZ"
"Terörist sevicilikten başka hiçbir vasfı bulunmayan partiye ve onun sabık genel başkanına gösterilen bu hayranlıkla CHP’nin gideceği yer olsa olsa Kandil olur" diyen Erdoğan, "Gerçi yakında biz o Kandil’i de teröristlerin başına yıkacağız. Adım adım oraya yaklaşıyoruz. Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te ne yaptıysak, Kandil’de de onu yapacağız. CHP’nin başındaki zat biliyorsunuz Afrin operasyonuna karşı çıkmıştı. Adeta tehdit edercesine ‘sakın Afrin şehir merkezine girmeyin’ çağrısı yapmıştı. Peki kahraman Mehmetçiğimiz ve ÖSO’daki kahraman kardeşlerimiz Afrin şehir merkezine girdi de ne oldu Bay Kemal. Hiçbir şey. Çünkü teröristler onlar gelmeden kuyruklarını paçalarının arasına sıkıştırıp gitmişler. Geride şu ana kadar sayıları 4 bin 200’e yaklaşan ceset bırakarak kaçtılar. Biz sanatçılarımız, sporcularımız, medya mensuplarımızla, askerlerimize destek ve moral vermek için Hatay’daki sınır karakoluna gittiğimizde bu zat yine muvazeneyi yitirmiş, herkese hakaretler yağdırmıştı. Bunun üzerine milletimiz kendisini rezil rüsva etmiş olacak ki daha sonra kalktı kendisi de Hatay’a gitti. Bizim ziyaretimiz sırasında giydiğimiz kamuflaja da hayran kaldı herhalde. Kendisine postal ve parka gönderme teklifinde bulunmuştum. Bunun üzerine CHP’nin başındaki bu zat ‘parkayı ve postalı öğrenciliğimden beri giyiyorum’ demişti. Nihayet 40 yılda doğru bir söz etti. Biz de ona diyoruz zaten; siz teröristlerin giydiği postalı ve parkayı giyersiniz, biz Mehmetçiğin postalını ve parkasını giyeriz, aramızdaki fark bu. CHP’nin başındaki zatın mensubu olduğunu ima ettiği örgütlerin ortak özelliği; bu ülkenin ve milletin tüm değerlerine düşman olmalarıdır. Kılıçdaroğlu’da aynı yolun yolcusu olduğunu itiraf etmekte, beyiz görmediğine göre artık CHP’nin sahte üyelik törenlerine, göstermelik adaylara ihtiyacı kalmadı demektir" açıklamasını yaptı.
"CHP’NİN AKIBETİNİ KESTİREMİYORUZ"
CHP İl Başkanlığı tarafından OHAL’e karşı Taksim Meydanında düzenlenen eylem ilgili ise Erdoğan, "Bu partinin İstanbul İl Başkanının ve pek çok yöneticisinin geçmişten bugüne yaptıkları eylemlere, söyledikleri sözlere bakıyoruz; hepside bölücü örgütün borazanlığından ibaret. PKK’dan tut, DHKP-C’ye varıncaya kadar hepsinin buralarla bağlantıları var. Daha da vahim. Ülkemizde FETÖ’sundan PKK’sına, DHKP-C’sine kadar ne kadar örgüt destekçisi varsa hepsi de CHP eylemlerinde başı çekiyor. Ama şaşırmıyorsun da bu sizde kalmamalı, toplumda bunu bilmeyen kardeşlerim var. Bunlara bunu anlatmamız lazım. Bunların oralarla bağlantılarının ne olduğunu bilmeli. Türkiye’nin, Ana Muhalefet Partisi unvanı taşıyan CHP’nin böylesine marjinalize edilmesine bizim yüreğimiz el vermiyor. Bizim demokrasi anlayışımıza göre muhalefetin en az iktidar kadar güçlü olması gerekiyor. Rekabet her yerde olduğu gibi siyasette de berekettir. Böyle bir CHP’nin ülkemiz ve milletimiz için siyasi alternatif olarak varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Eğer ana muhalefetlik iddiasında bulunuyorsanız en az yüzde 50’ye talip olmak zorundasınız. CHP bindelik oranlara talipse bizim yapacak bir şeyimiz yok. Türkiye’de, iktidarda bir değişiklik beklentisi olmayabilir ama ana muhalefet konusunda çok ciddi bir değişiklik beklentisinin oluştuğunu görebiliyoruz. 2019’dan sonra AK Parti yine güçlü bir şekilde Meclis’te ve Cumhurbaşkanlığında yer almayı sürdürecek ama CHP’nin akıbetini kestiremiyoruz. Milletimiz her konuda bu hususta da en büyük hakemdir" dedi.
"BİZİM SURİYE KONUSUNDAKİ HASSASİYETLERİMİZ KONJONKTÜREL DEĞİL, HAYATİDİR"
ABD, Fransa ve İngiltere’nin, Suriye rejimine ait askeri noktalar ve kimyasal depoları vurmasına ilişkin de bir değerlendirmede bulunan Erdoğan, "Geçtiğimiz hafta Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından Suriye’ye yapılan operasyon bölgemizdeki krizin nasıl tüm dünyaya yayılma potansiyeli taşıdığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bir anda 3. Dünya Savaşı senaryolarının güncellenmesine yol açan bu gelişme Türkiye’nin, Suriye politikasının doğruluğunu ifade etmiştir. Ülkemizde yaşayan 3,5 milyon Suriyeli kardeşimiz ve Suriye topraklarından ülkemize yönelen tehditler sebebiyle Türkiye olarak bu meselede asla geride duramayız, pasif kalamayız. Son yıllarda yaşadıklarımız bize, şayet terör örgütlerini inlerinde bulup yok etmezsek onların gelip Ankara’da, İstanbul’da, vatan topraklarının her karışında eylem yapabileceklerini göstermiştir. Aynı şekilde biz gidip Suriye topraklarını güvenli hale getirmezsek, ülkemizdeki 3,5 milyon kardeşimizin kendi yuvalarına dönme imkanına asla kavuşamayacaklarını da tespit ettik. Hem kendi güvenliğimiz hem de Suriyeli kardeşlerimize huzurla yaşayabilecekleri yerler oluşturabilmek için sahadaki varlığımızı genişleterek sürdürmek mecburiyetindeyiz" ifadelerini kullandı.
Dün Almanya Şansölyesi Merkel ile görüştüğünü söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bugün de İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşmemizi yapacağız. Perşembe günü Çin Devlet Başkanı ile görüşmemizi yapacağız. Bütün bu görüşmelerle birlikte istiyoruz ki bölgedeki sükuneti, bölgedeki dayanışmayı kararlılıkla devam ettirelim. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı ile güvenli hale getirdiğimiz 4 bin kilometrekarelik alan önemlidir ama yeterli değildir. Buralara şu ana kadar yüz binlerce Suriyeli kardeşimiz geri dönmüştür. Cerablus, El-Bab, El Rai’ye şu ana kadar 160 bin kişi geri dönmüştür. Afrin daha fazla olacak. Şu anda ön hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bu hazırlıklardan sonra adımımızı atacağız. Türkiye’nin geleceği için bu mücadeleyi başarıyla sonuçlandırmalıyız. Rejimin Doğu Guta’daki saldırıları ile bunun ardından rejime ait kimyasal silah tesislerine yönelik bombardıman göstermiştir ki; Suriye’de kırmızı çizgiler yoktur. Sadece konjonktürel çıkarlar vardır. Bizim Suriye konusundaki hassasiyetlerimiz konjonktürel değil, hayatidir. Kendi güvenliğimiz ve milyonlarca Suriyelinin geleceği söz konusudur. Suriye sahasında faaliyet göstermeye en çok hakkı olan Türkiye’dir. On binlerce kilometre mesafeden çıkıp buraya gelmenin ne anlamı var. 5 bin tır silah yüklü aracın Kuzey Suriye’de ne işi var. Şimdi 60 bine yakın PYD’li, YPG’li teröristi bölgeye getirme gayreti içerisindeler. Ne getirirseniz getirin. Burada her şeyiyle, imkanlarıyla varını yoğunu ortaya koyacak, buranın güvenliğini sağlamaya kararlı bir Türkiye Cumhuriyeti var. Suriye politikamızı daha derinleştirerek hem sahada hem masada söz sahibi olarak yolumuza devam edeceğiz."
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un açıklamalarına ilişkin de konuşan Erdoğan, "Suriye konusunda Türkiye kimsenin mutlak yanında veya mutlak karşısında değildir. Suriye’de hem kendi güvenlik önceliklerimizi hem Suriyeli kardeşlerimizin hakkını, hukukunu savunuyoruz, bunun için mücadele veriyoruz. Bu çerçevede nerede, ne zaman, kiminle birlikte hareket etmemiz gerekiyorsa ediyoruz. Çıkmış bir tanesi ‘Rusya ile Türkiye’nin arasını açtık’ diyor. Dış politikamızın esası elbette dostlarımızın sayısını çoğaltmak, düşmanlarımızın sayısını azaltmaktır. Ama bir şartla. Dostlarımızın dostluğunu görmemiz lazım ki, onlarla birlikte yol yürüyebilelim. Suriye’de olup bitenler bize dostlarımızın samimiyetini, düşmanlarımızın da gücünü gösteriyor. Her iki konuda da yeteri kadar fikir sahibi olduk. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeyi başarabildiğimizden beri kimseye ihtiyacımız olmadığını da gördük" diye konuştu.
(İlker Turak - Derya Yetim/İHA)