İstanbul
Ekvatorun 23 derece kuzeyinde ve güneyinde yer alan enlemler arasında bulunan tropikal bölgeler, yılın 12 ayını sıcak ve yağışlı olarak geçiriyor. Tropikal iklim özelliklerinin etkili olduğu bu bölgelerin bitki örtüsünü ise yağmur ormanları oluşturuyor. Arjantin, Bolivya ve Endonezya’nın yanı sıra Avustralya’nın belli bölgelerinde bulunan tropikal yağmur ormanlarına Afrika kıtasının orta kısımlarında, Güney Doğu Asya’da ve kısmen de Yeni Gine’de rastlanıyor.
Dünya ormanlarının yüzde 45’ini oluşturan tropikal yağmur ormanları, iklim değişikliği, kentleşme ve demografik değişiklikler nedeniyle geri döndürülemez tahribata uğruyor. Ormanlık alanların tarım arazilerine dönüştürülmesi ve besi hayvanlarının otlatılması için ormanlık bölgelerin kullanılması gibi nedenler mevcut ormansızlaşmanın yüzde 90'ını oluşturuyor. Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Raporu'na göre, 2000 yılında dünyadaki toplam kara alanının yaklaşık yüzde 31,9'unu kaplayan ormanlık alan oranının, 2020'ye gelindiğinde 100 milyon hektarlık kayıpla yüzde 31,2'ye düştü.
BM, dünyadaki yenilenebilir su kaynaklarının yüzde 54’üne sahip olmasına rağmen yerel halkların su ve gıda sorunu yaşadığı tropikal bölgelerdeki bu duruma dikkati çekmek, biyoçeşitliliği korumak ve farkındalık oluşturmak için 2016'da aldığı kararla 29 Haziran’ı Uluslararası Tropikal Bölgeler Günü olarak kabul etti.
Tropikal yağmur ormanlarının önemi ve bölgedeki ormansızlaşmanın boyutları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, tropikal bölgelerde biyoçeşitliliğin insan etkisinin az olması sayesinde zengin olduğunu ve dünya genelinde henüz keşfedilmemiş çok sayıda canlı türünün tropikal yağmur ormanlarında yaşadığının tahmin edildiğini söyledi.
"30 yılda net kayıp 178 milyon hektar"
Tropikal yağmur ormanlarındaki bitki ve ağaçların 12 ay boyunca fotosentez yapmasının iklim değişikliğiyle mücadelede önemli olduğunu vurgulayan Tolunay, "Hem ağaçlar hem de ölen ağaçların atıkları ve yaprakları sayesinde toprakta yüksek miktarda karbon depolanabiliyor. Atmosferdeki karbondioksitin azaltılması açısından tropikal bölgeler son derece önemli. Bu ağaçlar yıl boyunca topraktan aldıkları su buharını transpirasyonla atmosfere gönderiyorlar ve bu sayede nispeten daha nemli bir iklim oluşuyor." dedi.
Dünya genelinde, 1990-2020 yılları arasında 420 milyon hektar ormanlık alanın kaybedildiğini, ağaçlandırma çalışmaları hesaba katıldığında, 30 yıllık zaman diliminde net ormanlık alan kaybının yaklaşık 178 milyon hektar olduğu bilgisini veren Tolunay, bu kayıpların büyük çoğunluğunun Brezilya, Bolivya, Yeni Gine ve Endonezya’da bulunan tropikal yağmur ormanlarında yaşandığını belirtti.
Tolunay şöyle devam etti:
"1990’lı yıllarda ormansızlaşma oranı daha yüksekti. 1997’de imzalanan Kyoto Protokolü ile dünya genelinde ormansızlaşma ve orman tahribatlarından kaynaklanan emisyonların azaltılması için çeşitli çalışmalar başlatıldı. Tropikal yağmur ormanlarının bulunduğu, ekonomik olarak az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere yapılan desteklerle ormansızlaşmanın azaltılması amaçlanıyor. Ormansızlaşma durmadı ama miktarın azaldığını söyleyebiliriz."
"Yangınların yüzde 90-95’i insan kaynaklı"
Tolunay, ormansızlaşmanın büyük oranda tarım alanlarının genişlemesi, hayvancılık, kentleşme ve madencilik çalışmalarından kaynaklandığını, bir diğer faktör olan orman yangınlarının yüzde 95'inin de insan kaynaklı olduğunu anlattı.
Tropikal yağmur ormanlarının dünya genelinde birim alanda en fazla karbonu depolayan alanlar olduğu ve 10 bin metrekarelik ormanlık alanda yaklaşık 250 ton, aynı alandaki toprakta ise 150-200 ton karbon depolandığı bilgisini paylaşan Tolunay, dünya genelindeki toplam sera gazı emisyonunun yaklaşık yüzde 10’undan, ormansızlaşma ve orman tahribatlarının sorumlu olduğunu bildirdi.
Ormansızlaşmanın önüne geçilmesi için tropikal yağmur ormanlarının bulunduğu ülkelere ekonomik destek sağlanması gerektiğine değinen Tolunay, "Şimdiye kadar yapılan yardımlar ormansızlaşmayı durdurmadı ama tropikal yağmur ormanlarında görülen ormansızlaşmada bir miktar azalma eğilimi oldu. Çeşitli ülkeler tropikal odun ithalatını yasaklıyor ya da sadece planlı olarak kesilen tropikal odunların ülkesine girmesine izin veriyor. Brezilya’da özellikle yaz aylarında kasıtlı olarak orman yangınları çıkarılıyor. Bu alanlar daha sonra tarıma ve hayvancılığa açılıyor ve ekonomik gelir elde ediliyor. Bunların yerel hükümetler tarafından engellenmesi pek mümkün olmuyor." diye konuştu.
"Doğanın bir parçası olduğumuzu fark etmemiz gerekiyor"
Biyoçeşitlilik kaybı, çölleşme, habitat parçalanması, ekosistemlerin yok olması, kirlilik, aşırı ve yasa dışı balıkçılık ile avcılık, istilacı yabancı türler ve iklim değişikliği nedeniyle yaklaşık 2 milyon kadar canlı türünün 3’te 2’sinin yüzyıl sonuna kadar yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunan Tolunay, sözlerini şöyle tamamladı:
"Deniz ve karaların yüzde 30’unun 2030 yılına kadar korunan alan ilan edilmesi planlanıyor ve bu oran şu an 17’ye ulaşmış durumda. Korunan alan dendiğinde tamamen doğaya ve yaban hayatına teslim edilen bölgelerden bahsediliyor. Tahrip olmuş ekosistemlerin onarılarak eski haline getirilmesi de amaçlanıyor. Avrupa Birliği (AB), 2050’ye kadar tahrip olmuş ekosistemlerin tamamının onarılması için hedef koydu. Doğanın bir parçası olduğumuzu fark etmemiz gerekiyor. Büyük veya küçük her tahribatın afet ve salgın gibi daha büyük eylemlerle bize döneceğini anlamamız lazım. Alınan her kararın mutlaka doğaya olan etkilerinin de değerlendirilmesi kaçınılmaz."