SUBÜ Konuşmaları’nın 47’inci konuşmacısı olan Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, "Felsefesiz edebiyat ve edebiyatsız felsefe olmuyor. Bunlar iç içeler. Hakikatin bir yüzü felsefe, bir yüzü edebiyat. Fikirler ve kavramlar olmadan edebiyat olmadığı gibi, edebiyatın türleri olmadan da fikirlerin etkili bir şekilde aktarılması pek mümkün olmuyor" dedi.
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 47’inci konuşmacısı ‘Felsefesiz Edebiyat, Edebiyatsız Felsefe Mümkün Mü?’ başlıklı söyleşiyle Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Genel Başkanı ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan oldu. Moderatörlüğünü Dil Eğitim Öğretim Uygulama ve Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi Dr. Berrin Sarıtunç’un yaptığı söyleşide felsefe ve edebiyat arasındaki karşılıklı ilişki ve etkileşim, güçlü zihin dünyasından beslenen edebi metinlerin etkisi, Türk edebiyatındaki felsefi temelli edebi eserler gibi konular üzerinde duruldu. "Felsefesiz edebiyat ve edebiyatsız felsefe olmuyor"
Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Tarık Buğra ve Orhan Okay’ı felsefeyle edebiyatı iç içe geçiren isimlerin başında gördüğünü belirten Arıcan, "Felsefesiz edebiyat ve edebiyatsız felsefe olmuyor. Bunlar iç içeler. Hakikatin bir yüzü felsefe, bir yüzü edebiyat. Fikirler ve kavramlar olmadan edebiyat olmadığı gibi, edebiyatın türleri olmadan da fikirlerin etkili bir şekilde aktarılması pek mümkün olmuyor. En erken dönemlerde bile filozoflar düşüncelerini şiirlerle ve romanlarla aktarıyorlardı. Gelecek nesillere değer, kültür ve mefkûre aktarımında da edebiyat ve felsefe birlikteliği çok önemli. Edebiyat bir yerde taşıyıcıdır. Biz hâlâ tercüme çocuk hikâyeleriyle uğraşıyoruz. Son yıllarda Türkçe hikayeler için bir hamle var. Bunun üzerine daha fazla eğilmeliyiz" dedi. "Her şeyden önce İstiklal Marşı’mız bir edebiyat şaheseri"
Milletlerin varlığını koruyan en önemli değerlerden birinin dil olduğunun altını çizen Arıcan, "Dil, düşüncelerimizi ve fikirlerimizi aktardığımız bir olgu ama aynı zamanda varlığımızın da en önemli nişanesi. Bu anlamda İstiklal Marşı’nın tamamını okuyunca tam bir milli tarih bilincini ve bin yıllık mücadelemizi anlatan harika bir anlatım diline sahip bir manifesto olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce İstiklal Marşı’mız bir edebiyat şaheseri. Şiir açısından belki dünya edebiyatının en muazzam şiir örneği. Ama bu herhangi bir şiir değil. Bir edebiyat türü olarak muazzam bir edebi tarafı var, bir estetik boyutu mevcut. Okurken ve dinlerken tüyleriniz ürperiyor. Dünyada böyle bir marş yok. Felsefi derinliği de oldukça fazla" diye konuştu.