Uluslararası Adalet Divanı, bugün açıkladığı İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali ve bu topraklardaki uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin danışma görüşünde, “İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin hukuka aykırı olduğu ve işgalin en hızlı şekilde sonlandırılması gerektiği” ifade edildi.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 2022 yılı aralık ayındaki başvurusu çerçevesinde İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali ve bu topraklardaki uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin danışma görüşünü açıkladı. Hollanda’nın Lahey kentindeki 15 yargıçtan oluşan divanın tespitlerini açıklayan UAD Başkanı Nevaf Selam, konuşmasının başlangıcında İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali hakkındaki danışma görüşünün mahkemenin yetkileri dahilinde olduğunu bildirdi. Selam, İsrail ile bazı ülkelerin mahkemenin bu konuda görüş bildirmekten kaçınması yönündeki taleplerinin reddedildiğini duyurdu. Selam, İsrail’i “işgalci güç” olarak tanımladığı danışma görüşünde, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’nin birbirinden ayrı toprak parçaları değil, bütünsel olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. “Bu uygulamaların Filistin topraklarının ilhakı anlamına geldiğini tespit etmiştir”
İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki yerleşim faaliyetlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğu vurgulanan açıklamada, “Mahkeme, İsrail’in yerleşim politikasının Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 49. maddesinin altıncı paragrafında yer alan “İşgalci güç, kendi sivil nüfusunun bir kısmını işgal ettiği topraklara nakletmeyecek veya transfer etmeyecektir hükmünü ihlal ettiğini tespit etmiştir” denildi.
UAD’nin danışma görüşünü okuyan Selam, İsrail’in Filistin topraklarındaki doğal kaynaklarını istismar etmesinin de uluslararası hukukun ihlalini oluşturduğunu söyledi. Selam, “İsrail’in aralarında yerleşim bölgelerinin korunması ve genişletilmesi, ilgili altyapının ve duvarın inşası, doğal kaynakların sömürülmesi, Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesi, İsrail’in kendi yerel hukukunun özellikle Doğu Kudüs ve Batı Şeria’nın C Bölgesi’nde geniş ölçüde uygulanması gibi politika ve uygulamaları, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki kontrolünü pekiştirmektedir. Bu politika ve uygulamalar, süresiz olarak devam edecek şekilde tasarlanmıştır ve sahada geri dönüşü olmayan etkilere neden olmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla mahkeme, bu politika ve uygulamaların, işgal altındaki Filistin topraklarının büyük bir bölümünün ilhakı anlamına geldiğini tespit etmiştir” diye konuştu. “Filistin halkı, kendi geleceğini tayin hakkından mahrum bırakılmıştır”
Salem, “Yapılan analizler ışığında mahkeme, İsrail’in hukuka aykırı politikaları ve uygulamalarının uzun süreli karakterinin, Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkının ihlalini ağırlaştırdığı görüşüne ulaşmıştır. İsrail’in yıllara yayılan politika ve uygulamalarının sonucu olarak Filistin halkı, uzun bir süre boyunca kendi geleceğini tayin hakkından mahrum bırakılmıştır. Bu politika ve uygulamaların daha da uzatılması, gelecekte bu hakkın kullanılması ihtimalini zayıflatmaktadır. Bu nedenle mahkeme, İsrail’in hukuka aykırı politika ve uygulamalarının, Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkına saygı gösterme yükümlülüğünü ihlal ettiği görüşündedir” dedi. “İsrail’in yeni yerleşim bölgeleri oluşturma eylemlerine derhal son vermeli”
İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki varlığının yasal olmadığı ifade edilen görüşte, “İsrail’in işgali mümkün olan en hızlı şekilde sonlandırma” yükümlülüğü olduğu ifade edildi.
İsrail’in politika ve uygulamalarının devam eden işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilediği yönündeki soruya ilişkin mahkemenin değerlendirmesinde ise, İsrail’in yeni yerleşim bölgeleri oluşturma eylemlerine derhal son verme, ayrımcılık oluşturan tüm yasal uygulamaları durdurma, Filistin topraklarındaki nüfus yapısını değiştirmeye yönelik tüm tedbirleri iptal etme ve Filistin halkının zararlarını tazmin etmekle yükümlü olduğu bildirildi. BM Genel Kurulu görüş talebinde bulunmuştu
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihinde kabul edilen kararla UAD’den “Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkının sürekli bir şekilde ihlali” ve “1967’den bu yana işgal altında tutulan Filistin topraklarının uzun süreli işgali, buradaki yerleşimler ve bu toprakların ilhakının” hukuki sonuçlarına ilişkin görüş talebinde bulunmuştu.
BM Genel Kurulu tarafından uluslararası mahkemeye yöneltilen ikinci soru ise, İsrail’in bu eylemlerinin “İsrail işgalinin hukuki statüsünü nasıl etkilediği” ve bu durumun diğer ülkeler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçların ne olduğu şeklinde olmuştu. Görüşlerin bağlayıcılığı bulunmuyor
Görüşlerin bağlayıcılığı bulunmuyor fakat UAD, “Bu görüşlerin her şeye rağmen hukuki bir ağırlık ve ahlaki otorite taşıdığını” vurguluyor. Bu nedenle Lahey’deki uluslararası mahkeme tarafından açıklanan görüşün, Gazze’deki savaş konusunda İsrail üzerindeki baskıyı artırması bekleniyor.
Uluslararası hukuk uzmanları, İsrail’in işgali, yerleşim uygulamaları ve Filistin topraklarını fiilen ilhak etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönündeki kararın, uluslararası hukuka bağlılığı olan ülkelerin İsrail’e yönelik tavırlarında değişikliğe yol açabileceğine inanıyor.