Doç. Dr. Alaeddinoğlu konuyla ilgili İHA muhabirine yaptığı açıklamada, “Bu şekilde devam ederse 15-20 yıl içerisinde havzada ciddi bir kuraklık ve su sıkıntısı yaşanabilir. Bütün bunları düşündüğümüzde göl seviyesi bundan sonra düşmeye devam edecek ve bunun önüne geçemeyeceğiz. Maalesef Van Gölü gittikçe küçülecek, şüphesiz bütün canlılar gibi göller de aynı şekilde düşünüldüğünde onlar da canlıdır. O da bir gün yok olacak. Ama buna biz de bölgede yaşayan insanlar olarak başta yerel idareciler ve ya karar vericiler olarak yardım edersek, gölümüzü sadece alansal küçülme ile değil onu kirleterek de bu süreci hızlandırma yoluna gitmiş olacağız. Bu da tabi ki havza, bizler ve ülkemiz açısında önemli bir değer olan Van Gölü’nün yok olmasına neden olacağız” dedi.
“AYNI SORUN FIRAT VE DİCLE HAVZALARINDA YAŞANMAYACAK”
Aynı sorunun Fırat ve Dicle havzasında yaşanmayacağını söyleyen Doç Dr. Alaeddinoğlu, “Bilindiği üzere Türkiye orta enlemlerde yer alan bir ülke. Bu enlemlerde yer alıyor olması Türkiye’yi şu anlamda riskli ülkeler arasına sokuyor. Başta küresel iklim değişikliği veya küresel ısınma olarak tabir edilen kavramın ülkemizi hakikatten yakından ilgilendirdiğini ifade etmek gerekir. Küresel ısınmanın en çok etkileyeceği alanlardan bir tanesi de Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dur. Fakat bu bölgeler içerisinde bir alan var ki bu sorunu çok daha derinden yaşayacak. O da Van Gölü Havzasıdır. Çünkü Van Gölü Havzası kapalı bir havzadır. Oysa Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun geri kalan kısmı Fırat ve Dicle havzaları ile ilişkili ve dolayısıyla bu havzaların su potansiyeli bu alanlarda su sorununun ortaya çıkmasını engelleyecek. Yani ciddi bir su sorunu yaşanmayacak. Ancak aynı durum Van Gölü Havzası için söz konusu değil. Van Gölü Havzası zaten yeterli su almayan bir havzadır” şeklinde konuştu.
VAN GÖLÜ HAVZASI’NDA NEDEN TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR?
Türkiye’nin tamamında sıcaklık ve şiddetli kuraklıkla ilgili acil durum ifade eden ve önlem alınması gereken alanlar olduğunu ifade eden Alaeddinoğlu, şunları söyledi:
“Bizim içerisinde bulunduğumuz Van Gölü havzası da bunu ifade ediyor. Hakikatten şiddetli kuraklığın meydana çıktığı bir alanı temsil ediyor. Bakıyoruz Van Gölü havzasında neden tehlike çanları çalıyor. Neden kuraklık alarmı var. Bunun temel nedeni şudur; birincisi havzaya düşen yağışta bir değişiklik yok. Yani yaklaşık olarak ortalama havzanın tamamına düşen 450-500 milimetre civarında bir yağış var. Fakat havzadaki buharlaşma gittikçe artıyor. Bundan 10 yıl önce buharlaşmanın ortalaması yaklaşık 950 milimetre iken hatta önceki yıllarda 800 milimetre iken bu gün değer hızla arttı ve bin 200 milimetrelere kadar çıktı. Dolayısıyla havzaya düşen yağış 450-500 milimetre, havzadan gerçekleşen buharlaşma bin 200 milimetre yani her yıl ortalama 700 milimetrelik bir açık var. Van Gölü havzası sıcaklık artışıyla birlikte yağış ya da dağlardaki su depolarının artışına ilişkin bir durum beklemeyeceğimiz gibi göl seviyesinde de artık bir artışı beklemeyeceğiz. Bundan sonra su seviyesi gittikçe düşecek. Dolayısıyla bu havza içerisinde yaşayan bir milyon insan kuvvetle muhtemel önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde ciddi bir su sorunuyla karşı karşıya kalacak.”
“VAN GÖLÜ HAVZASI CİDDİ BİR KURAKLIKLA KARŞI KARŞIYA”
Burada üzerinde durulması gereken iki nokta olduğunu ifade eden YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, “Van Gölü havzası ciddi bir kuraklık tehdidiyle karşı karşıya ve burada bir milyon üzerinde insan yaşıyor. Nüfusu hızla da artan bir havza dolayısıyla bunların önümüzdeki 15-20 yıl sonraki su ihtiyaçlarını düşünerek bir havza yönetimi ve su yönetimi olmak üzere bir planlama içerisine girilmesi ve buna ilişkin önlemlerin alınması gerekiyor. İkincisi de Van Gölü içerisinde yaşanan kuraklık ve göl seviyesindeki düşüşler ve göldeki yoğunluğu ya da diğer değişkenleri de etkileyeceğinden göl kıyı ve çevresiyle ilgili bir planlamaya ihtiyaç var. Bu ikisi gerçekleşmeden hakikatten bölgenin ciddi risk ve kuraklık tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ifade etmek mümkün” diye konuştu.