Balıkesir’in Bandırma ilçesinde görev yapan trafik polisi, cadde üzerinde aracını hatalı park ettiği gerekçesiyle sürücüye ceza yazdı. Cezaya öfkelenen sürücü, polis memuruna hitaben, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Terbiyesizler, Allah belanızı versin” dedi. Etrafa toplanan kalabalık önünde sürücünün tepkisine maruz kalan polis memuru, sürücüden şikayetçi oldu. Sürücü, Bandırma Sulh Ceza Mahkemesi’nce ’kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret’ suçundan mahkumiyete çarptırıldı. Ancak mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.
Hukuk mücadelesini bırakmayan trafik polisi, bu kez sürücü hakkında Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’de manevi tazminat davası açtı. Davalının, “Benim kim olduğumu biliyor musun” şeklindeki sözleriyle hakkında işlem yapılmasını engellemeye çalıştığını, mani olamayınca da kendisini toplum önünde küçük düşürmeyi amaçladığını ileri sürerek, 10 bin TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 20 Ekim 2011 tarihinden itibaren kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istedi.
Davalı sürücü ise davacıya karşı hakaret içeren söz veya davranışının olmadığını, davacının haksız ve hukuk dışı eylemleri sonucu mağdur olduğunu öne sürdü. İşlemin haksız ve hukuka aykırı olması sebebiyle tepki maksadıyla söylediği sözlerin tamamının meşru sınırlar içerisinde olduğunu, ceza dosyasının delil olarak değerlendirilemeyeceğini belirterek davanın reddini savundu.
Mahkeme, davalının görevli memura karşı alenen hakaret suçundan cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğine dikkat çekti. Davacının kişilik haklarının zedelendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 2 bin TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verdi.
DAVALI KARARI TEMYİZ ETTİ
Davalı kararı temyiz etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, "Allah belanızı versin" kelimesinin hakaret olmadığına hükmetti. Kararda, "Dosya kapsamından, davacının trafik polisi olduğu olay günü davalının aracını hatalı yere park etmesi sebebiyle ceza yazdığı, bu esnada olay yerine gelen davalının beddua niteliğinde sözler sarf ettiği ve serzenişte bulunduğu anlaşılmıştır. Beddua, tanrısal ceza dileme niteliğinde sözlerdir. Gerçekleşmesi yönünde eylemcinin tasarruf veya etkisi yoktur. Ayrıca tahkir ve tezyif edici değildir. Bu sebeple hakaret olarak değerlendirilemez. Ceza Mahkemesince davalıya hakaretten ceza verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmişse de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ceza kararları hukuk hakimini bağlayacak nitelikte değildir. Mahkemece bu yönler gözetilerek, talebin reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir."
Yeniden yapılan yargılama sonunda mahkeme, önceki kararda direnince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. Kurul, “Allah belanı versin” diyerek bela okuyan kişinin manevi tazminat ödemeye mahkum olması gerektiğine hükmetti. Davacının trafik polisi olarak görev yaptığı ve olay tarihinde aynı cadde üzerinde hatalı park yapan diğer araç sürücüleri hakkında da işlem yaptığı hatırlatıldı. Kararda şu ifadelere yer verildi:
"Hem Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında hem de yerel mahkemece şahit olarak dinlenen kişinin de beyanında davalının davacıya hitaben söylediği sözleri doğruladığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında yaşanan olay ve davalının söylediği sözler bir bütün halinde değerlendirildiğinde; trafik polisi olarak görev yapan davacının, görevi sırasında ve görevinin gereklerini yerine getirdiği sırada, hatalı park edilmiş olan aracına cezai işlem uygulanan davalının ’Terbiyesizler, Allah belanızı versin’ şeklindeki sözleriyle tepkiye maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Davacının söz konusu tepkiye sebep olabilecek herhangi bir hukuka aykırı davranışının bulunmadığı, davalının eyleminin o sırada görevini yapmakta olan davacının toplum içerisinde küçük düşmesine, itibarının ve otoritesinin sarsılmasına sebep olduğu ortadadır. Bu durumda davalı tarafından söylenen sözlerin kamu görevlisi olan davacıyı tahkir ve tezyif edici olduğu, ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı, bu gerekçelerle davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davalının sözlerinin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu, davacı yönünden manevi tazminat şartlarının gerçekleştiğini kabul eden direnme kararı sonucu itibariyle yerindedir. Ne var ki, özel dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir."