Türkiye'nin sancılı geçirdiği her seçim sonrası, 28 Şubat postmodern darbesinin tekrar sorgulanıp, toplumumuzun yüzleşmesi gereken bir dönem olduğu kaçınılmazdır. Anti Amerikancı ve anti emperyalist karakterdeki Siyasal İslam’ın dönüştürülmesi amacıyla, ABD kontrolünde gerçekleştirilen darbede, AK Parti’nin ABD’ye kendi rüştünü ispat etmesinde bazı kudretli generallerinin önemli rolü oldu.
AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından, 28 Şubat ruhunu sürdürmeye çalışan TSK, karşısında ABD’yi buldu. Böylece, TSK içinde ilk kez Amerika’nın onaylamayacağı bir yapılanma boy göstermeye başladı. Ordu içinde yeşeren ulusalcılık akımı, ABD çıkarlarıyla ters düşüyordu. Türkiye’nin Rusya-İran-Çin ile yakınlaşması gerektiği görüşü, en üst düzey askeri yetkililer tarafından dile getiriliyor, Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı çıkılıyordu. ABD ve AKP karşıtlığının aynı düzlemde buluşmasının ardından operasyon başladı. Türk askerinin başına çuval geçirilmesiyle başlatılan yıpratma süreci arkasından fetöcü unsurlarla devam ettirilmeye çalışıldı. TSK’ya yönelik saldırıların amacının, darbe hesabı sormaktan çok uzak olduğu açıktı. Asıl darbeciler ödüllendirilirken, darbelerin hesabını sorma iddiası inandırıcılığını kaybediyordu. Kışlasına çekilmesine rağmen TSK’da hala laik, Atatürkçü ve Cumhuriyete sahip çıkan kadrolar yetiştirme geleneği kırılamadı.
12 Haziran 2011'de yapılan genel seçimler, TBMM’nin 24. Dönem üyelerinin seçileceği ve 34 yıl sonunda Türkiye’nin “erken” yapılmayan ilk genel seçimi ünvanına’da sahip oluyordu. %49,83'lük ezici oy oranı ile Ak Parti 327 sandalye alarak bir kez daha açık ara Meclis’te temsil yetkisi alıyordu. 2010 yılında Wikileaks belge sızıntıları ortaya çıktığında bir çok ülke’nin tedirgin olmasını gerektiren yeni bir dönem başladı. Türkiye’yi ilgilendirilen kısımların bir müddet gizlenmesi, daha sonra yaşanacak olayları engellemeye yetmiyordu. Artık Dünya farklı bir formata girmiş, Amerikan Elçiliklerindeki kripto dinlemeler, “Dünya Jandarması ABD”nin kirli ilişkilerini ortaya çıkarmıştı.
Türkiye 2015 seçimlerine Ak Parti’nin bitmeyen gücü ile yürümeye başladığında seçimlere çok yakın bir tarihte ABD Dışişleri Bakanlığına gönderilen çok özel bir kripto, Wikileaks aracılığı ile sızdırılmış, şok belgede Ak Parti’nin 2015 seçimlerinde elde edeceği büyük çoğunlukla Türkiye’nin dini esaslara dayalı bir yönetime geçeceği iddia edilmişti. ABD Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’nin imzasıyla (ABD’nin stratejik çıkarlarına uygun, Kürt sorunu konusunda uzlaşmaya vardığınız anlaşmaya sadık, “İslami bir Türkiye” yorumuyla) gönderilen şok belgede, dönüştürme sürecinin başlatıldığı ve bundan sonraki yol haritasında izlenecek yolun şekillendiği görülüyor ve düğmeye basılıyordu.
Öncelikli maddede; yeni bir Anayasa süreci başlatılacağı, bu paketin en fazla 10 maddeden oluşacağı, paketin esasını Cumhuriyetin temel ve değiştirilemez ilkelerinin yeniden yapımı, başta laikliğin temel dayanağı olan 24 madde olmak üzere laikliğe atıf yapan maddelerin değiştirilmesi yer alırken, vatandaşlık tanımının yeniden yapılması, ülkenin gevşek bir İslami Türk-Kûrt federasyonuna dönüştürülmesi ise paketin ana konusunu oluşturuyordu. Tüm okullarda Türban’ın serbest bırakılacağı, başı açık olanlara karşı müsamaha ile davranılması gerektiği belirtiliyordu. Kapatmanın dini bir zorunluluk olduğuna vurgu yapılarak önce ikna yöntemi uygulanacağı, bütün kamu kurumlarında kadınların başını kapatması isteneceği, kapatmayanların önce ikna edilmeye çalışılacağı, yine de kapatmıyorsa kamusal alan dışındaki işlere gönderileceği’nin yanı sıra, kamusal alanda kadınların başını açması ve genel ahlaka ve islami kurallara uygun olmayan tarzda giysi ile dolaşmaları yasaklanacağı uymayanlara önce para, sonra hapis cezası öngörülecek deniyordu.
Kriptoda dayatılan maddeler bunlarla sınırlı değildi. Ülke çapında bütün içkili mekânların dönüştürüleceği, uymayanların kapatılacağı, içki satanlara ağır cezaların getirileceği belirtilirken, Türkiye’ye gelen yabancıların da kurallara uyacağı, ancak turizm merkezlerinde belirlenen sınırlar içinde her şeyin serbest olması sağlanacaktı. Kamu çalışma saatlerinin dini ibadet ve saatlere göre düzenlenerek, Cuma’nın yine çalışma günü olacağı, ancak cuma namazı dolayısıyla 2 saat tatil ilan edilecek, iş yerlerinde vakit namazı kılınması özendirilerek, namaz kılan personele gereken özen gösterilecekti. Türkiye’nin İslami bir Türkiye olması açısından Cumhuriyet’ten uzaklaştırılması için en etkili maddenin, Atatürk’ün resminin tüm resmi dairelerden kaldırılması ve Anıtkabir’in müzeye dönüştürülerek, Anıtkabir bahçesi ve Atatürk Orman Çiftliği merkezi kurulması için imara açılması, açık alandaki heykellerin kaldırılarak, bütün resmi daireler ve okullara cumhurbaşkanı ile din büyükleri ve üstatların fotoğrafları asılması telkini önemliydi. İslam ülkeleriyle çok yoğun bir işbirliğine gidileceği, dış politikada ABD ile strateji ortaklığın daha ileri düzeylere götürüleceği, ABD’ye stratejik amaçlı her türlü kolaylık sağlanması isteniyordu.
ABD Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, İslami bir Türkiye tanımlamasında, çalışan kadınlarımızı ve kız çocuklarımızı da unutmamıştı. Kadınların çalışma yaşamına girmesini zorlayan koşulların uzun vadede düzeltilmesi, Kadın’ın çalışmaya gerek kalmadan devletten maaş almasını böylece ortaya çıkan iş boşluğunun erkekler tarafından doldurulacak, büyük bir istihdam yaratılmış olacağının altını çizerek, kadınların yalnız hemcinslerinin bulunduğu yerlerde özeI izinle çaIışabileceğini bildiriyordu. Kız çocukların, okula gönderilmeye gerek olmadan evde uzaktan eğitim görmesini, ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına iş sağlanacağı, onlar da okula gitmeden iş yaşamına girerek, uzaktan eğitimle yetiştirileceğini öngörüyordu.
Ricciardione, son olarak Türkiye’deki İslami Eğitim sistemini, okulların cemaat ya da özel sektöre devredileceğini, Kuran’ı Kerim öğrenilmesinin zorunlu hale getirilmesini, ilkokul birden itibaren zorunlu arapça dersleri konularak, İlkokul bittiğinde çocukların Arapça öğrenmesinin sağlanması gerektiğini belirtirken, Türkiye’nin bütün kaynak ve zenginliklerini küresel dostların kullanımına ve yatırımına açmasını, böylece işsize iş sağlanacağını, yeni sermayeye geniş alanlar yaratılmış olacağının da çözümünü sunuyordu. Bu yeni düzenlemelere karşı çıkanlar hakkında adli takibat yapılmasını ve gösterilerin en sert biçimde cezalandırılmasını istiyordu.
Wikileaks belgelerinde yer alan yukarıdaki iddialar, tüm Dünyadaki Amerikan Büyükelçilikleri’nin aslında bulundukları ülkelerin ABD eliyle nasıl yönetildiğinin ve nasıl yönetileceğinin de merkezini oluşturuyor. Günlük Kriptoların derlenerek, Think-Tang kuruluşlarıyla ün yapmış “Dünya Jandarması’nın” “Yeni Dünya Düzeni” oluşturma stratejisini belirleyenlerin hiç de acele etmedikleri, oyunu kuralına göre oynayarak, yazdıkları senaryolara uygun oyuncuları çok önceden yetiştirdikleri bir kez daha kanıtlanmış oluyordu.
Bahsetmeden geçemeyeceğim bir nokta daha var. Yakın zamanda İnegöl’de Devlet Okullarında görev yapan bir arkadaşıma Bakanlık emriyle, İlçe Milli Eğitim tarafından gönderilen bir telefon mesajında aynen şöyle yazıyor;
”Bakanlık’tan gelen acil bir email ile müdürlüğümüzden istenen okulunuzda teneffüslerde onuncu yil marsi çaliniyor ise bugün saat 19.00 a kadar …………………’a 0533……………….. bildirmeniz.”
Hatırlanacağı üzere, 15 Haziran 2016’da Bolu Milli Eğitim Müdürü Yusuf Cengiz okullarda 10. Yıl Marşı’nı yasaklayarak “Artık 10. Yıl Marşı mı kaldı, 2023’de 100.Yıl Marşı’nı yazacağız“ diyerek yasaklama kararının doğru olduğunu belirtmişti. Yaklaşık bir yıl evvel Bolu Milli Eğitim Müdürü’nün aldığı kararı bugün Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü aldı mı? Yoksa bu kararı uygulamak için pilot bölge İnegöl mü seçildi? Muhataplarından konu ile ilgili açık beyan bekliyoruz.