İstanbul
Adını, İskitlerin M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren yerleşmeye başladıkları Karadeniz'i "Ahşena" olarak isimlendirmesi, İzmit Körfezi'nin kıyılarında kurulan en eski yerleşim yeri Başiskale'nin eski adı Astakos'tan alan yürüyüş yolunun rotası, İstanbul Doğa Sporları Kulübü tarafından çizildi.
Avrupa standartlarında boyanarak işaretlenen yeşille iç içe olan yürüyüş yolu, iki gece çadır konaklamalı, toplamda üç gün süren bir rotaya sahip.
İstanbul Doğa Sporları Kulübü tarafından günübirlik ve kamplı yürüyüşlerin yapıldığı Karadeniz kıyılarına yakın Ağva'dan başlayarak Körfez'e kadar uzanan parkur, yeşilin her tonunun yer aldığı doğasıyla ilgi çekiyor. Rotanın çeşitli noktalarında bulunan meşe, çam ve gürgen gibi ağaçlar, yürüyenlerde adeta yeşil tünellerin içinden geçme hissi uyandırıyor.
Güney hattındaki köylerde antik mezarlar, patikaların arasında taş yolların yer aldığı güzergah, doğada yürüyüş tutkunlarına tarihi ve doğal güzelliklerle iç içe bir deneyim sunuyor.
"Parkurun yüzde 90'ı ağaçlık"
İstanbul Doğa Sporları Kulübü Başkanı Süleyman Şahin, yürüyüş rotasına eşlik eden AA muhabirine yaptığı açıklamada, etkileyici doğal güzelliklere sahip Ahşena-Astakos rotasında doğaseverlerin yeşille iç içe bir ortamda yürüyüş yapabileceklerini söyledi.
Yıllardır trekking yaptığını, Türkiye'nin her yerinde yürüdüklerini, özellikle böyle rotalar için daha uzak yerlere gitmek zorunda kaldıklarını belirten Şahin, "Oysa İstanbul'da yanı başımızda böyle güzel bir yer varmış. Parkur genelde Kocadere'nin kıyılarından devam ediyor. Parkurun yüzde 90'ı ağaçlık, adeta ağaç tünellerinin arasından yürüyoruz. Sürekli dere kenarından yürüdüğümüz için su sesi, kuş sesleri adeta büyülüyor bizleri. Benim yürüdüğüm Türkiye'deki en güzel yürüyüş rotalarından bir tanesi." ifadelerini kullandı.
Şahin, metropollerde yaşayanlar için doğada yürüyüşün önemli olduğunu dile getirerek, İstanbul'da yakın olan Karadeniz'den Körfez'e kadar uzanan parkuru kulüp olarak hazırladıklarını anlattı.
Yürüyüş etkinliğinde görevli Samet Şentürken, 350-400 metrelik aralıklarla boyama yapılan parkurun üç etaptan oluştuğunu, genellikle toprak yoldan ilerlendiğini belirterek, "Ama bazı kısımlarda özellikle dere kenarına inildiği için tecrübe gerekebilir. İlk 15 kilometrelik kısmı var, doğayı seven herkesin katılıp rahatlıkla yürüyebileceği bir rota." dedi.
"Tüm stresimizi burada bırakıyoruz"
Hafta sonunu değerlendirmek için bu parkurda yürüyüşe katıldığını söyleyen Bülent Soyyiğit, iş hayatında yaşadıkları tüm stresi ve şehrin yükünü burada bırakıp geri döndüklerini anlattı.
Soyyiğit, amaçlarının doğayla baş başa kalmak olduğunu vurgulayarak, "Kesinlikle tüm yorgunluğa değiyor. Oldukça yeşil ve benim katıldığım en iyi parkurlardan bir tanesi. Şehir havasıyla burayı karşılaştırmak mümkün değil. Keşke hep burada olabilsek. Herkese tavsiye ederim, kesinlikle katılmalısınız." diye konuştu.
Neslihan Özcan da doğayla iç içe kalmaktan keyif aldığını ve bunun için hafta sonlarını değerlendirip doğa yürüyüşü yaptığını aktardı.
Özcan, "Her tarafımız tamamen yeşil. 360 derece her taraftan yeşili görüyoruz. Gökyüzü masmavi. Bunları görmek, hele kamplarımızda gece yıldızları görmek, bunlar her hafta sonu bana nasip oluyor. Ekstra bir zamana gerek yok isteyen herkesin katılabileceği bir etkinlik." şeklinde konuştu.
"Doğa ile birlikte olmayı seviyorum"
Doğa yürüyüşlerine katılarak iş stresinden kurtulduğunu ve sosyalleşme imkanı bulduğunu söyleyen Tuğba Orhan da "Doğa ile birlikte olmayı seviyorum. Şehirden uzaklaşıyoruz. Kendimizi bulmak için yaptığımız bir şey. O huzuru ve temiz havayı, mis gibi toprak kokusunu aldıktan sonra daha farklı bir aydınlanma yaşıyorsunuz." değerlendirmesinde bulundu.
Motosikletli arkadaşlarıyla gelip yürüyüşe katılan Halil Keskin ise "Burası huzur verici bir ortam. Şehirden çıkıp doğaya gelmek insana terapi gibi geliyor. Yeşilliğe geldiğin zaman bambaşka bir duygu, yorgunluk kalmıyor. Çok huzur verici. Herkese tavsiye ederim." diye konuştu.