Aralarında Fethi Açıkel, Cengiz Aktar, Zeynep Ayata, Koray Çalışkan, Mustafa Görkem Doğan, Ferdan Erkut, Zeynep Gambetti, Mehmet Karlı, Nuray Mert, Özgür Mumcu, Baskın Oran, Yüksel Taşkın ve Tahsin Yeşildere’nin de olduğu 100 akademisyen tarafından Türkçe, Almanca ve İngilizce olarak yazılan mektupta şöyle denildi:
“Size modern Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısının hemen ertesinde henüz tuttuğumuz yas esnasında yazıyoruz. Genel seçime kısa bir süre kalmışken ülkemize yapacağınız ziyarette dikkatinizi çekmek istediğimiz önemli bir husus var.
AGİT gözlemci heyetinin tüm uyarılarına ve konu hakkında yazdığı iki rapora rağmen Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın anayasal zorunluluk olan tarafsızlığını ettiği yemine rağmen korumadığı bu kampanya ikliminde, bu ziyareti yadırgadığımızı Türkiyeli akademisyenler olarak belirtmek zorundayız.
AB Antlaşması 3. Maddesi AB’nin ve üye devletlerinin AB’nin değerlerini yalnızca AB sınırları içerisinde değil, aday ülkeler dahil tüm dünyada muhafaza etme ve teşvik etme yükümlülüğünü getirir. Oysa başta Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sn. Başbakan Davutoğlu olmak üzere hükümet ve AKP parti mensupları bu değerleri açıkça ihlal etmektedir."
Mektup şöyle devam etti:
"Uzun bir zamandır devam eden dil, din, etnik köken ve cinsiyet temelli ayrımcı söylem ve uygulamalar, devleti yönetenlerin propaganda esnasında nefret suçu işlemesi (AB Temel Haklar Şartı 20, 21, 22, 23 maddeleri ve İHAS 14. Madde ihlali); iş dünyasına yapılan keyfi müdahalelerin girişim özgürlüğü ve mülkiyet hakkını ihlal etmesi (AB Temel Haklar Şartı 16, 17. Maddelerin ihlali); Türk Ceza Kanununda son derecede geniş ve müphem biçimde tanımlanmış olan Cumhurbaşkanına hakaret suçu bahane edilerek gazetecilere ve bilim insanlarına soruşturmalar ve aleyhte kararlarla baskı ve sansür uygulanması (AB Temel Haklar şartının 11. Maddesi ve İHAS 10. Madde ihlali); yayın organlarının AKP milletvekillerinin de katılımıyla basılması, taşlanması, mülklerine tecavüz edilmesi, gazetecilerin tehdit ve darp edilmesi, AKP mensuplarının ve güdümündeki gazetelerin halkı şiddete teşvik etmesi (AB Temel Haklar şartının 11 maddesi ve İHAS 10 madde ihlali); terör olayları ile ilgili haberlere getirilen gerçek amacı sansür olan yayın yasaklarının AB Temel Haklar Şartının kamunun haber alma özgürlüğüne müdahale edilemeyeceği prensibini ihlal etmesi, idari yaptırımlarla gösteri özgürlüğünün engellenmesi, can güvenliğinin ve ifade özgürlüğünün sağlanamaması (AB Temel Haklar Şartı 6 madde ve İHAS 5 madde ihlali); ve son olarak AB Temel Haklar Şartının 2. maddesinde öngörülen ve AİHM’in tek mutlak insan hakkı olarak kabul ettiği yaşam hakkının devletin kolluk güçleri tarafından güvenceye alınmaması nedeniyle gerçekleşen ve 102 kişinin ölümüyle sonuçlanan Ankara Katliamı göstermiştir ki Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Başbakan AB’nin ortak değerlerini yok saymaktadır.
Bu bağlamda yapacağınız ziyaretin kampanya ikliminde siyasi bir destek olarak görüleceğinden ve AB’nin en önemli değerlerini çiğneyen siyasetçileri taltif etme ihtimalinizden dolayı akademisyenler olarak fevkalade rahatsızız. Sn. Erdoğan ve Sn. Davutoğlu ile yapacağınız ortak basın toplantısında bu hususları gündeme getirmenizi rica eder, ülkemizi demokrasimizin güçleneceği günlerde de ziyaret etmenizi umarız.”
AF ÖRGÜTÜ'NDEN AB'YE ELEŞTİRİ
Merkel'in yarın İstanbul'a gerçekleştireceği ziyaret öncesi Uluslararası Af Örgütü de bir açıklama yayımlandı.
Konuyla ilgili konuşan Uluslararası Af Örgütü'nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner, "AB ile Türkiye arasında 'göç yönetimi'ne dair görüşmeler, mültecilerin AB'ye ulaşmasını önlemek için tasarlanan sınır kontrol önlemlerinin, mülteci haklarına erişimin sağlanmasından daha öncelikli olduğuna işaret ediyor" dedi.
Gardner sözlerine şöyle devam etti:
"AB aslında, iki milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'nin karşılaştığı zorluklarla baş edebilmesi için Türkiye'ye daha fazla yardım ediyor olmalı ve üç buçuk milyar euro'luk son görüşülen teklif doğru yolda atılmış bir adım. Ancak, mültecilerin Türkiye'de tutulmasına dair varılan anlaşma, hem mültecilerin orada karşılaştıkları zorlukları ve hem de AB'nin dünyada büyümekte olan mülteci nüfusunun daha büyük dilimini koruma yükümlülüğünü göz ardı ediyor."