Teknoloji

Antik DNA çalışmaları ile kemikler kimliklendiriliyor

Türkiye’deki ilk antik DNA çalışmalarını yürüten İstanbul Aydın Üniversitesi bu kez de Kırım Hanı Hacı Giray Han Türbesi’nden çıkarılan kemik parçalarını kimliklendiriyor.

Antik DNA çalışmaları ile kemikler kimliklendiriliyor
03-04-2017 13:12

İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi işbirliğinde yürütülen antik DNA çalışmaları ile birlikte geçmişe ışık tutup geleceğe yön verebilen bilimsel veriler ortaya konulmaya devam ediliyor. Ukraynalı Arkeolog Aliye İbragimova, yürütmüş olduğu Hacı Giray Han’ın türbesi ile ilgili ortaya çıkan kemik parçalarını İstanbul Aydın Üniversitesi’ne kimliklendirilmesi için müracaat etti. Başlatılan çalışmalar sonucunda Kırım Hanı’nın oğulları ve torunları olmak üzere 18 farklı kişinin bulunulduğu iddia edilen türbede kemik parçalarından şimdilik 13 kişinin kimliği saptandı. Yapılan analizler doğrultusunda 2 küçük çocuk, bir tane 12-13 yaşlarında çocuk ve bir de 15-16 yaşlarında ergenlik döneminde olan bireyler belirlendi. Bunların dışındakilerin ise yetişkinlere ait olduğu tespit edildi. Çok düzgün olmayan ve artık toz haline gelen iskeletlerin de araştırılması bittiği takdirde sayının artacağı bekleniyor.

“DÜNYA ÇAPINDA ÇALIŞMALAR YAPIYORUZ”

Bu çalışmaları kazılardan çıkan örneklerle genişleteceklerini vurgulayan İAÜ Genel Cerrahi ve Adli Antropoloji ve Kriminalistik Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Görgülü yurtdışına herhangi bir envanter göndermeye gerek duyulmadan tümüyle kendi birikim ve olanaklarıyla bütün analizlerin yapılabileceğini söyledi. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Görgülü aynı zamanda yapmış oldukları DNA çalışmaları ile elde edinilen bilgilere de değinerek, “Bu çalışmalar dünyada yeni yapılmaya başlanan araştırmalar. İngilizler bu çalışmalara ’High Science’ yani yüksek bilim diyorlar. Dünya çapında çalışmalar yapıyoruz. Laboratuvar ortamımız bu anlamda oldukça uygun. DNA analizinde Mitokondriyal DNA’yı kullanarak bu insanların anne soylarının nereden geldiğini, saç ve göz renklerini, genetik olarak iz bırakmış bir hastalık yaşayıp yaşamadıklarını saptayabiliyor ve genetik yolculuğunu ortaya çıkarabiliyoruz. Bu bireylerin nereden geldiğini ve 200 yıllık bir tarihi göç sürecini ortaya koyuyoruz. Bizler DNA analizleri dışında element analizleri üzerine de çalışmayı planlıyoruz. Böylelikle sodyum, potasyum, hidrojen ve azot gibi analizlerle bireylerin beslenme modellerini ortaya çıkarabileceğiz. Radyasyon analizleri yaparak o dönemde yaşadıkları ortamlarda bir radyasyon var mıydı, bariz bir radyasyona maruz kaldılar mı gibi soruları cevaplayabileceğiz. Genişletmiş olduğumuz bu çalışmalar ile geçmişte yaşayan insanlar nasıl besleniyordu, nasıl bir ortamda yaşıyorlardı, radyasyonla ilgili herhangi bir kirlenme var mıydı gibi bütün soruları cevaplayabileceğiz” dedi.

EN UYGUN BESLENME MODELİTESİ ÇIKARILACAK

Organik beslenmenin oldukça gündemde olduğunu ve bununla ilgili en uygun beslenme modelitesini yine antik DNA çalışmaları ile ortaya çıkarabileceklerini vurgulayan Mehmet Görgülü, “Bizler bu analizlerle ile bilimsel verileri de birleştirerek bir beslenme modelitesi ortaya koymak için ciddi çalışmalar yapıyoruz. Geçmişteki atalarımızın beslenme ve yaşam biçimlerini inceleyerek vücudumuza en uygun ve daha doğal bir beslenme modelitesi geliştireceğiz. Bu çalışmalar atalarımızdan genetik miraslarla devam eden yaşamımıza en uygun beslenme, en uygun yaşam biçimi, genetik hastalıkları anlama hatta en uygun tedaviyi öğrenmemiz için ciddi anlamda katkı sağlayacaktır” şeklinde konuştu.

150 BİN YILLIK DNA’LAR ELDE EDİLEBİLİYOR

Literatür çalışmalarında 150 bin yıla kadar DNA elde edilebilme ihtimalinden bahsedildiğini ülkemizde de 10-15 bin yıllık iskeletlerle çalışabilecek donanıma sahip olduklarını dile getiren Görgülü, "Literatür çalışmalarında 150 bin yıla kadar DNA elde edilebilme ihtimalinden bahsediliyor. Örneğin Denisova insanı olarak adlandırılan 78 bin yıllık bir diş parçası bulundu. Bu parçada DNA izolasyonu yapılarak bunun bir genç kız olduğu ortaya çıktı. Çok daha geriye doğru gidilebiliyor fakat bizler daha yakın tarihli, en fazla 3 bin yıllık çalışmalar yapıyoruz. Çalışmaları ülkemizde bulunan 10-15 bin yıllık iskeletlerle genişletmeyi hedefliyoruz. Biz bu donanıma, bilgi birikimine ve ekibe sahibiz. Bu çalışma ülkemizde yeni bir çalışma. Sadece biz yapmıyoruz ancak biz yeni şeyler başlatmaya çalışıyoruz. Ülkemizin bilimsel hayatına oldukça büyük bir hizmet verecektir. Elde edilecek veriler birçok konuya ışık tutacaktır. Başlattığımız bu çalışmalarla umarım genç arkadaşlarımıza örnek oluruz ve Türkiye’de bilimin yükselmesine katkı sağlayabiliriz” diye konuştu.

(İHA)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER