Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı Mayıs ayına ilişkin işgücü istatistiklerini açıkladı. İstatistiklere göre işsizlik oranı 0,5 puanlık artış gösterdi. Aynı dönemde tarım dışı işsizlik 0,7 puanlık artışla yüzde 11,4 olarak tahmin edildi. 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı 1,2 puanlık artışla yüzde 17 olurken, bu oran 15-64 yaş grubunda 0,6 puanlık artışla yüzde 9,5 olarak gerçekleşti. İstihdam edilenlerin sayısı mayısta, geçen yılın aynı ayına göre 534 bin kişi artarak 27 milyon 72 bin, istihdam oranı ise 0,2 puanlık artışla yüzde 46,9 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 65,8, kadınlarda ise yüzde 28,4 olarak hesaplandı.
Dünya ekonomisinin uzun süreli bir durgunluk süreci içine girdiği hususu sıklıkla dile getirilen bir olgu. Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler de dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinin hem içinde bulunduğu konjonktür, hem de uzun vadeli olarak sıkıntılı bir dönem ile karşı karşıya olduğunu belirtmek gerek.
Brezilya’nın kredi notunun düşürülmesi, petrol fiyatlarındaki düşüşün önemli ihraç pazarımız olan Rusya üzerindeki daraltıcı etkileri ve nihayet Çin’in iki gün içerisinde yapmış olduğu yüzde 2 ve yüzde 1,6 düzeyindeki devalüasyonların dünya ve Türkiye ekonomisi için büyüme performansı açısından riskleri artırdığı görülüyor. Çin’in yapmış olduğu devalüasyon, 2010 sonrasında da tartışılan kur savaşlarını yeniden gündeme getirebilir. Bu durum küresel ekonominin daraldığı ve FED’in faiz artıracağı bir ortamda durgunluğun derinleşmesi anlamına geliyor.
Bu yönleriyle Türkiye ekonomisi, FED’in faiz artırım konjonktürüne yakın olduğumuz bu süreçte mevcut haliyle olumsuz bir senaryo ile karşı karşıya bulunuyor.
Çin ile yaptığımız ikili ticaret açısından devalüasyon, dış ticaretimizi Çin lehine bozarak ithalatımızı artırabilir. Ancak asıl olumsuz etkilerin, dolaylı olarak ortaya çıkma potansiyeli yüksek. Çin’in devalüasyon, temel pazarımız olan Avrupa ekonomilerine ihracatını artırmasıyla oluşabilecek büyüme kaybı nedeniyle ihracatımızı olumsuz etkileme potansiyeli taşıyor. Her ne kadar devalüasyon, emtia fiyatlarını düşürerek Türkiye gibi emtia ithalatçısı ülkeler açısından bir avantaj doğursa da, örneğin emtia ihracatçısı Rusya’nın gelirlerinin azalması, Rusya’ya olan ihracatımızı da olumsuz etkileyebilir.
Dolar/TL kurunda Mayıs 2013’ten beri yüzde 30’u aşan değer kaybına rağmen, gerek Avrupa pazarındaki zayıf büyüme, gerekse parite nedeniyle ihracatımız olumsuz etkileniyor. Çin devalüasyonuna bağlı olarak ihraç pazarlarımızın belirttiğimiz etkiler nedeniyle daralması, Türkiye ekonomisi için ciddi bir daralma konjonktürünü beraberinde getirebilir.
Ticaret kanalları üzerinden etkiler dışında, devalüasyonun gelişen ülke döviz kurları üzerindeki olumsuz baskısı da söz konusu olacaktır. Döviz kurunda yaşanan değer kaybının, ihracatımızı daha rekabetçi kılacağı yönünde görüşler olsa da; kur artışının enflasyona etkisi ile rekabet avantajı aşınabilir. FED’in Eylül’deki olası faiz artırımına daha yüksek bir kur düzeyi üzerinden girmek, faizlerin daha sert bir biçimde yükselmesini gündeme getirebilir. Bu arada zaten hedefin üzerinde olan enflasyonun daha da yükselmesi, uzun süreli bir yüksek faiz konjonktürünü beraberinde getirebilir.
Dünya ekonomisinde kur savaşları ve FED faiz artırımı gibi risklerin bulunduğu mevcut durumda; iç talebin zayıf seyri, ihracatın düşen TL’ye rağmen daralmasına bağlı olarak dış ticaret açığının artması, düşük faiz döneminin sona ermesi gibi faktörler dikkate alındığında Türkiye ekonomisi için risklerin ciddi anlamda biriktiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde düşük bir büyüme düzeyine mahkum olma durumu ile karşı karşıyayız.
Böyle bir ortamda, siyasal belirsizlikler, olası bir seçim tekrarı, politik risk primini de yükseltmekte ve makro dengelerin kalıcı bir biçimde bozulmasını beraberinde getirmektedir. Küresel ekonominin dinamikleri iyi okunmadıkça, kaybın 2015 yılı ile sınırlı olmama riski olduğunu belirtmek istiyoruz.