Turizm’e bağlı gelir beklentimiz ortada. Devletin çeşitli kademelerinin ilgili ilgisiz üst makamları, bugün yaşanan “Ekonomik sorunlar” ile açıklama yapmaya, fikir üretmeye, eksik olduğumuz bu alanda ortamı yumuşatmaya dayalı tedbir ve söylemleri arttırmaya zorlanır bir hali mevcut.
Konunun muhatabı Maliye Bakanı Ağbal, bugüne kadar bu görevi almış kişilerden en sempatik olanı bence…Olumlu tavırları, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik olayları görme ve gözlemleme kabiliyeti, vatandaşa karşı dürüst ve tutarlı davranışları, alt kadrosuna verdiği telkinler samimi bir kişilik olduğunun göstergeleri. Nitekim tarafsız bir çizgide kalarak yakın zamanda beyan ettiği gibi “Kimseye ayrıcalık tanınmamalı” yaklaşımı en azından belli bir gelir seviyesi altında kalan tüm işveren, işçi, emekli ve memur kesiminde takdir gördü. Niye görmesin ki? Bu millet “Babalar gibi satarım” diyen Maliye Bakanlarından az çekmedi. Tüyü bitmeyen yetimin hakkını ilhak edenler bugün hasta yataklarında “canlarını teslim edemez” durumdalar. Herşey bir anda düzelsin demek hayal olur. Ancak iyi niyetin beklentisi içindeki vatandaş hakikaten samimi bir “Maliye Bakanı” nın ve kadrolarının da arkasında olur. Biz Türk toplumu olarak hep mazlumdan, güçsüzden yana olduk bu şekilde de devam edecek. Topluma atar, gider yapan maliye bakanlarından, bu ekonomik koşullar altında siftah bile yapmadan dükkanını kapatan esnafın her gün posta yoluyla gelen ödeme ihbarnamelerinden, aldığı üç kuruş emekli maaşı ile hayatını ikame etmeye çalışan emeklinin kesintilerinden, Suriye’li göçmenlere verilen sayısız imtiyaz ve adaletsiz uygulamalardan, işsizlik sigortası adı altında ödenen haksız kazançlardan, zorunlu ihtiyaçlar içinde yer alan elektrik, su, doğalgaz faturalarının minimum her iki ayda bir farklı uygulama ile gelen faturalarından bu halk artık “İllallah” dedi. Devlet ile Halk’ın barışık olmasını sağlayabilecek tek yöntem ilgili kurumların en yetkilisinden, yerelde temsile yetkili en küçük temsilciliklerine kadar, Müdüründen , odacısına kadar Vatandaş’a ılımlı ve olumlu yaklaşmaktan başka çare olmadığını görmek zorundalar. Devlet vatandaş ile itişmekten, horlamaktan, küçük görmekten, sürekli tehditkar ve baskıcı olmaktan acilen kaçınmalıdır. Vergi yükümlülüğü elbette ki her vatandaşın asli görevidir. Ancak vatandaşın Devlet kurumuna vergi verebilmesi için önce kazanç sağlamalıdır. Kendi zorunlu ihtiyaçlarını görmelidir, çocuklarının eğitimlerine zorlanmadan para ödeyebilmeli ve kalan kazancı ile “mükelleflik” görevini yerine getirmelidir. Yoksa, Özel bir işletme içindeki Devlet kazancı yüzde 45’lere varıyorsa ve bugün vatandaş bunu hesaplayabilecek durumda ise zaten Devlet ile ortak olduğunun kararını verenkler kapıya kilit vurmak zorunda kalmış, yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
Maliye Bakanı Ağbal, “Düşenin dostu Maliye olsun” açıklamasını yaparken Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ten örnekler vererek, Mükellef’i sürekli hırsız olarak görmekten kaçınmak gerektiğini, İyi günde alınması gerektiği kadar almayı, dara düştüğünde de elinden tutmayı bilmeliyiz dedi. Hakkını teslim etmeliyiz. En azından bugüne kadar bu makamda görev yapmış hiçbir kişilik bu gerçeği açık yüreklilik ile seslendirmedi. Hazır Sayın Bakan “Nizamülmülk” ten örneklendirme vermişken, herkesin ölmeden önce okunması gereken “Siyasetname” eserini, Büyük Devlet adamı şu açıklama ile özetler;
“Hükümdarların zulmü ve uğursuzluğu yüzünden padişahların ömrü kısalır ve saltanatları başkasının eline geçer. Güzel zamanlar, adil hükümdarların hüküm sürdüğü zamanlardır. Çünkü hükümdar fıtrat ve kudret açısından sıradan biri değildir. Hükümdar ve diğerleri arasındaki en büyük fark onun hükmünün geçmesidir. Devlet nazariyesinde din ve idari işler birbirine sıkıca bağlıdır. Din ve Hükümdar birbirlerinin kardeşi gibidir. Hükümdarın vatanı'nda bir kargaşa baş gösterince din de bundan zarar görerek bozgunculara ve dini eğrilere gün doğar. Keza dinde bir fesat vücuda gelirse memlekette nizam kalmaz ve dahi mayası bozuklar palazlanarak padişahın itibarını sarsarlar, kalpler kararır, sapkınlık ayyuka çıkar ve asiler galebe çalar…Padişah’a halkın en basit bir ferdi dahi kolayca ulaşabilmeli, maruzatını bizzat arzedebilmelidir. Memleketi yıkıma sürükleyip raiyyeti perişan eden en büyük şey padişah’a ulaşmaktaki zorluktur, buna mukabil padişah’a erişmek kolaylığı halk için en büyük saadettir. Hükümdar her daim müteyakkız olmalıdır.Yanı başında yahut uzağında kalmış ordu ve raiyyetin durumlarını araştırıp onlardan haberdar olmak padişahlığın gerekliliğindendir. Hükümdar böyle yapmaz ise şanına noksan gelir ve halk bunu onun gafil,ihmalkar ve gaddar biri olduğunu yorarak “Memlekette yolsuzluk, bozgunculuğun alıp başını gitmesi padişahın umurunda değil” der…