Ne acıdır ki, bizlerle beraber en az 4 nesil Osmanlı tarihini, mirasını yok sayan bir ideolojik bakış açısıyla yetiştirildik. 700 yıl, 3 kıtada hüküm süren dünyanın en büyük ve güçlü devleti bir anda Hasta Osmanlı olarak karşımıza dikildi. Rahatına ve kadına düşkün padişahlarla itibarsızlaştırılmış bir devlet. Dili, tarihi, kültürü yok sayan yeni bir Cumhuriyet.
Son 10 yıldır bu anlayış büyük ölçüde yıkıldı, tarihimizle, kültürümüzle yeniden barışık olmaya başladık. Artık Son Padişah Vahdettin, ülkeyi satan ve canını kurtarmak için İngilizlerle kayığa binerek kaçan vatan haini olarak tarih kitaplarında yer almıyor. O onurlu duruşunu sergileyen vatanı ve milleti için mücadele eden dik duruşlu bir kahraman.
Aslında bu anlayışı ilk yıkmak isteyen ve demokrasi ile ilk tanışmamızı sağlayan Rahmetli Adnan Menederes oldu. Kimi tarihçilere göre onu idama götüren asıl neden bu, Osmanlı mirasına sahip çıkması.
**** ****
Dinlerken hepimizi ağlatan bir hikayeyi sizinle de paylaşmak istedim.
“Merhum, Menderes Başbakan olur olmaz 1952 yılında NATO toplantısı için Fransa'ya gitti.
Resmi görüşmelerini yaptıktan sonra yanındakilerle Paris sokaklarında dolaşmaya başladı. Elindeki adresi buldu. Bir lokantaya girdi. Bulaşıkhanesine geçti ve “burada Osmanoğulları ailesinden Osmanlı hanımları var. Kim ?”diye sordu. İçeriden bir kadın Türkçe cevapladı. “Sen kimsin?” “
“BenTürkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıyım.“
Bunun üzerine kadın çığlık attı: “Oğlum nerde kaldınız?”.
O kadın Padişah Sultan Abdülhamit’in 80 yaşındaki Hanımı Şefika Sultan, yanında bulaşık yıkayan 60 yaşındaki de kızı Ayşe Sultan idi. Menderes bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamadı, gitti Şefika Sultan’ın ellerine sarılıp öptü.”Anne ne olur bizi affet, geç geldik”.
Ardından Türkiye’ye döner dönmez Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a “Atalarımın,analarımın Paris’te hizmetçilik yaptığı bir ülkenin Başbakanı olmaktan utanç duyuyorum.Ya hanedan hanımlarının yurda getirilmesine izin verin ya da İstifamın kabulünü arz ederim” mektubunu gönderdi. Mektubu alan Bayar”Gidin ikna edin, olmaz böyle bir şey”dedi. Bir süre sonra hanedan hanımlarının yurda getirilmesine izin çıktı. Menderes ikisini de aldırarak İstanbul’a getirdi ve Beyoğlu’ndaki bir daireye yerleştirdi. Her ay onların yanına giderek hal hatırlarını sordu ve zarfın içinde para bıraktı. Menderes’in bu hali, Yassıadada’da hakimler tarafından suç kabul edilip soruldu. Bu sahiplenme idama götürdü.”
**** ****
Hikayenin bir de acı sonu var:
“Menderes’i 17 Eylül’de astılar. 18 Eylül sabahı hanım sultanların evine gidildiğinde ne görüldü biliyor musunuz? İki sultanı seccade üzerinde ölü buldular. Sabaha kadar üzüntüden ağlamışlar ve Allah’a “yavrumuzun canını alıyorsun, bizi yalnız bırakma bizi de yanına al diye” yalvarmışlardı.
**** ****
Yazarken bile gözyaşlarımın aktığını samimiyetle söyleyebilirim. Hiç abartmıyorum, 28 Şubat Pazar günü son yılların en güzel, en nitelikli ve en dolu konuşmasına tanık oldum. 29 Şubat post modern darbesinin 19. yıl dönümünde AK Parti Yıldırım Gençlik Kolları Başkanlığı “En soğuk şubat, 29 Şubat” konulu program düzenledi. Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki programın konuğu dönemin Rize Milletvekili Şevki Yılmaz idi. İşte yukarıdaki tarihimizden alıntı gerçek hikayeyi Şevki Yılmaz anlattı.
Bugün AK Parti teşkilatları içinde delegesinden, ilçe başkanına, il başkanından bakanına kadar ün yapmış ya da yapmamış ne kadar çok isim varsa, ki bunlara Yıldırım İlçe Başkanı Hüdayi Yazıcı da dahil,bir dönem onun kasetleriyle büyüdü diyebilirim. Kendisi, ilerlemiş yaşına rağmen hatipliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. RP’nin kapatılma dosyasında ilk sıralarda yer alan Şevki Yılmaz, milli görüş teşkilatının en baba isimlerinden biri. Ayrıca dönemin canlı tanığı.
Uzun yıllar sonra yeniden dinleme fırsatı elde ettim.Yasaklı siyasetçi lakabına, sivri diline rağmen iyi ki İlçe Başkanı Hüdayi Yazıcı ve Gençlik Kolu Başkanı Adnan Kurtuluş risk almış ve kendisini AK Partililerle buluşturma zemini oluşturmuş.
Şevki Yılmaz sadece 29 şubat post modern darbe dönemini anlatmadı, Osmanlı’dan bu yana ülkemiz üzerinde oynanan oyunları öyle bir güzel tabloda anlattı ki, ümmetçiliği sonuna kadar savunan birisi olarak değme milliyetçilere taş çıkarttı.
Kendisini dinleyen gençlere ülke ve millet sevgisini öyle güzel aşıladı ki, “Bu topraklar dünyanın en zengin ve maneviyatı da yüksek topraklarıdır. Bu topraklarda yaşamak bedel ister. Bu toprakları biz yurt tuttuğumuzdan ve İstanbul’u fethettiğimizden bu yana, Afrika’da, Asya’da sömürü düzeni bitti,karanlık çağ kapandı, aydınlık çağ başladı.Biz insanlığın barış köprüsü üzerindeki kilit taşıyız. Bu taş yıkılırsa dünyanın sonu gelmiş demektir.” dedi.
Hakkında açılmış 200’e yakın dava olduğunu ve bunun çoğunu Osmanlı’yı, bu toprakları sevmekten, anlatmaktan kaynaklandığını söyleyen Şevki Hoca “Evet Osmanlıyım. Hem de dibine kadar” dediğinde salon alkıştan inledi.
Keyifle dinlediğimiz bir konferans oldu. Sözün özü Hoca dedi ki:
“ Fatih’i İstanbul’u fethettiği için zehirlediler. Yavuz’u zehirlediler.Sultan Abdülhamit’i tahttan indirdiler. Sultan Abdülaziz’i öldürdüler. Vahdettin’i sürdüler, tabutuna bile haciz koydular.Menederes’i astılar. Özal’da aynısını yaptı, Hanedanoğullarına yasağı kaldırdı. Zehirlediler. Erbakan Hoca’da, yerli, dedi, milli dedi, onu da hükümetten düşürdüler. Şimdi her ay Erdoğan’a darbe yapıyorlar, niçin?Osmanlı’ya, topraklarına, milletine, din kardeşlerine sahip çıktığı için. Yerli ve milli dediği için. Bu ülkenin lideri olduğu için”.