İki çocuk babası Güven Abalay, lisede okul birincisiyken yasa dışı DHKP-C terör örgütüne katılan kızını kurtarmak için tam üç yıl mücadele verdi. Polise gitti, olmadı, ilgili tüm kurumlara dilekçe yazdı.
Yetmedi kızının iletişimde olduğu örgüt sorumlularıyla görüştü, yalvarıp yakardı. Üç yılın sonunda, henüz 18 yaşındaki Sıla Abalay, 6 Mayıs’ta polisin Küçükçekmece’de bir eve düzenlediği operasyonda öldürüldü.
2001’DE İstanbul’A GELDİLER
Ardahanlı Güven Abalay, eşi ve iki çocuğuyla birlikte 2001 yılında bir yorganla İstanbul’a göç etti. Baba 13 farklı ülkede inşaat işlerinde çalıştı, anne bir süre ev temizliğine gitti, bir süre de fabrikada işçilik yaptı. Bunca çaba iki kızın okuyabilmesi içindi. Küçük kızı Sıla, Silivri AnadoluLisesi’nde okul birincisiydi. Ancak 40 günde hayatları değişti. Baba Güven Abalay, kızında değişimin başladığı günleri, evden ayrılışını, onu bulmak ve eve dönmeye ikna etmek için verdiği ve maalesef sonu kötü biten mücadeleyi gözyaşları içinde anlattı:
‘İZNE GELDİM, DEĞİŞMİŞTİ’
“Her şey 2014’te ve 40 gün içinde oldu. Olaydan iki ay önce Türkmenistan’dan izne gelmiştim. Ortada hiçbir şey yoktu. Düşünün ‘Baba koluma Atatürk imzasını dövme yaptıracağım’ derdi. 40 gün sonra geldiğimde her şey değişmişti. Bırak Atatürk’ü, beni tanımıyor. Bu kadar çabuk nasıl olur? O sıralar bir yandan da Esenyurt Kıraç’ta bir derneğin tiyatro kursuna gidiyor. Bir gün bizimkiler, ‘Sıla okulunu ihmal etmeye başladı, eve gelmiyor’ diye aradılar. Atlayıp geldim. Kız evde yok. Kıraç’ta bir dernekleri var. Derneğine gittik. Kavga gürültü, bulduk, zorla eve getirdik. Öğretmeni ‘Rapor alalım, bu çevreden uzaklaştırın’ dedi. Rapor aldık, sonra yine kaçtı. Bu kez Kıraç deşifre oldu diye Okmeydanı’na gitmiş.”
‘ÖRGÜTLE BİLE GÖRÜŞTÜM’
Bu noktadan sonra ailenin kızlarını ikna yönündeki hiçbir çabası sonuç vermedi. Bir süre evde alıkoydukları kızları, bu çabaya da açlık grevi yaparak karşılık verdi. 2015’te pankart açma, örgüt adına propaganda yapmaktan 45 gün cezaevinde yatan Sıla çıktığında yine eve dönmedi.
Bu süreçte aile kızlarını terör örgütünden kurtarabilmek için defalarca Terörle Mücadele polislerine gitti, milletvekilleriyle görüştü, bakanlığa başvurdu, yetkililere mektup yazdı. Çaresiz kalan baba, her şeyi göze alıp son çare olarak terör örgütü yöneticileriyle bile görüştüğünü anlatıyor: “Her yerden ümidi kesince artık örgütten birilerini de araştırdım. Buldum. Güya sorumlu, sözü geçenleri, Sıla’nın ‘Şu abi, bu abi, bu abla’ diye bahsettiklerine ulaştım. Gittim, görüştüm, yalvardım. Ama sonuç alamadım.”
‘BAŞKA ÇOCUKLAR SILA GİBİ OLMASIN’
Sıla’nın adının “örgütün en üst düzey ismi” diye geçirilmesini eleştiren Güven Abalay, “O yaşta biri nasıl örgütün en üst düzey ismi olabilir” diyor: “Polise defalarca gittik, ‘Gereğini yapacağız’ dediler. Ama beklediler. Ben askerliğimi Bingöl’de Jandarma komando olarak yaptım. Terörle mücadeleye katıldım. Biri nasıl teslim alınır çok iyi biliyorum. Ayağından vur, elinden vur, ikna et. Kendimi suçluyorum çünkü çok duyarlı yetiştirdik. Yolda dilenci görse, ‘Baba eve götürelim banyo yaptıralım’ derdi. Dileğim başka çocuklar Sıla gibi olmasın.”
Kaynak: Habertürk/Ümran Avcı